Koronavirüs Dosyası (2020)


Kendisini, teknoloji ve trendeleri takip eden bir gazeteci olarak tanımlayan Mehmet Serdar Kuzuloğlu'nun, YouTube hesabında paylaştığı ve benim de konu üzerine epey düşünmeme vesile olduğu Koronavirüs Dosyası isimli 3 bölümlük video serisi hakkında yazmak istedim. Vakti olanlara da tavsiye ederim, 3,5 saatinizi ayırabilirseniz izleyiveriniz ya da dinleyiniz, başka bir şeylerle zaman öldürürken de -örneğin solitaire oynarken- dinleyebileceğiniz bir format. Ayrıca 3,5 saat biriyle bakışmak hoşunuza gitmeyebilir zira kameraya bakarak konuşuyor. Yani ben sevmiyorum en azından tanımadığım biriyle uzun süre göz temasına girmeyi, seri katilmişim de anlaşılacakmış gibi geriliyorum. Evet, çok sosyal bir tip olmadığım anlaşılmıştır, bilen zaten biliyordu ama yeni insanlarla tanışmak, tanımadıklarımla konuşmak, bir ortamda muhabbet açmak, konuşulanlara üst perdeden hemen dahil olmak gibi özelliklerimle bilinmem!.. Ben bile bir süre sonra bu yalnızlıktan, 'gönüllü ev hapsinden' sıkılacakmışım gibi -bakınız henüz sıkılmadım- hissediyorum. Ama yine de yeni insanlar yerine halihazırda tanıdığım bildiğim tiplerle görüşmek isteyeceğimden eminim.


3 bacaktan oluşan videoların ilkinin başlığı "Nereden Çıktı Bu Virüs?", temel olarak virüsün çıkışını ve yayılmasını kendince anlatıp; -nasıl da belliymiş bu işin buraya geleceği, şimdiye kadar başımıza gelmediğine şaşırmak lazımmış asıl- ayarında bir konuşma yapıyor. Çin'deki beslenme şartlarından, canlı hayvan pazarlarından ve kültürel alışkanlıklardan bahsediyor. Daha önce de dünyayı etkisi altına alan virüs yayılımlarının kaynağı olarak Çin'i hatırlatıyor. Çünkü nüfus fazla ve yaşama koşulları, hayvansal kaynaklı virüslerin ortaya çıkmasına çok elverişli. Bunlardan bahsediyor.

"Kapitalizmin Sonuna mı Geldik?" isimli ikinci video ise genel bir kapitalizme giriş dersiyle başlıyor; işçi sınıf budur, zengin budur, açlık sınırı budur diye tariflerle ufuk açıyor. Özellikle karıştırılan -yani karıştırdığımı bu videoyla fark ettiğim- zengin/fakir kavramlarını ve bunların alt kollarını çok basit ve deyim yerindeyse -neden olmasın- kılçıksız anlatıyor. Yani aslında zegin ne demek, biz kime zengin diyoruz? Geliri kesildikten sonra kendini ne kadar süre daha idare edebilen insan zengindir? Bunların cevaplarını fikri olarak veriyor. Ve şu an içinde olduğumuz durumda, ekonomilerin ne olacağından bahsediyor ve ilk hangi ülkede para kavramının kaybolacağına yönelik düşündürtüyor. Evet, diyor ki, muhtemel senaryoda insanların maaş alamadığı ve devletlerin de vatandaşına destek olamadığı noktada, bugün kredi kartımızla alabildiğimiz bulguru yarın bir depoda bulduğumuzda kapmak için birilerini itip kakmamız falan gerekebilir. Sakin olalım, şimdilik böyle değil durum ama olmayacağını kim söyleyebilir. Aşırı karamsar bir tablo ama düşündükçe... Onun için düşünmeyelim. Ama düşünmemiz de gerekiyor.

Serinin son videosunun başlığı ise -ilk iki videodan sonra herkes gibi benim de cevabını en çok merak ettiğim soru- "Bundan Sonra Ne Olacak?", iyi ihtimalle/kötü ihtimalle diye kendince ayırmaya çalışmış düşüncelerini ama bence hepsi aynı; elbet bir gün aşısı/ilacı bulunduğunu -ne zaman olursa artık- ve Covid-19'un klasik Grip gibi bir hastalığa dönüştüğü zamanı düşünüyor ve soruyor "Hayat nasıl olacak?" Her halükarda ekonomisi daha iyi olan devletler, insanlıktan daha az çıkarak bu günleri atlatmış, ekonomisi kötü olanlarda ise derin yaralar açılmış ve ekonomisi kötü olanlardan iyi olanlara büyük göç olacağını öngörüyor. Pek çok insan -en azından- psikolojik olarak hırpalanmış olarak çıkacak bu süreçten diyor; katılmamak elde değil!.. Tabii ki o aşının bir an önce bulunup mümkün olduğunca normale döneceğimiz günü bekliyoruz; yarın bulunsa yine bir sürü işini kaybetmiş insan ve batmış iş yeri var, umalım da en yakın zaman çok yakın olsun!..

Bir de Çin'deki kültürel alışkanlıkları, kapitalizmin insanlık dışı şartlarda çalışılmasına neden olmasıyla birleştiriyor. Yani aslında dünyanın bir ucunda biz bir tişörtü daha ucuza alalım diye Çin'deki bir fabrikada bir kişi fazla mesaiye kalarak ancak eve akşam bir yarasa çorbası götürebiliyorsa ve o hayvanlardan bulaşan bir virüs tüm dünyaya yayılıp İngiltere Kraliçesini odasına hapsettiriyorsa, demek ki neymiş: Hepimiz aynı gemideyizmiş!.. Yani aslında o yarasayı hepimiz yemişiz!..

Belki biraz iç karartıyor ama -zamanı mı bilmem ama- gerçeklerle yüzleşmemiz konusunda kafa açıyor!..

Bilim insanları, doktorlar, konuya faydası olabilecek herkes bir aşı/ilaç arayışındayken, bu konuda elinden bir şey gelmeyen bizler zamanımızı elimizden geldiğince doğru değerlendirmeye çalışmalı, özellikle psikolojimiz başta olmak üzere sağlımıza dikkat ederek ilgi alanlarımız doğrultusunda kendimizi meşgul tutmalıyız. Bu arada bol bol bir şeyler düşünmeliyiz!.. Dünya'yı daha iyi yapabilecek bir şeyler!..

7 Nisan 2020