Er ist Wieder da (2015)


Öncelikle kafamdaki soru işaretleri ile başlamak isterim. Neden başka dillerde başlıkta her kelimenin ilk harf büyük olacak kuralı yok ya da niye bizde var. Bunun bi standardı olması gerekir sanıyorum, sonuçta grafik mesele, doğrusu yanlışı olmalı. Mesela bak İngilizce'de de var o ilk harf büyük kuralı bizde de; ama Fransızca, Almanca falan muaf bu sistemden. Ben -bağlaçlar hariç- büyük yazıyorum ama bütün film sitelerinde bu film isimlerini küçük harfle görürsünüz. Bazıları için ultra gereksiz bir detay bu, geçtim.

Adolf Beyciğimiz, 45'te, yenilgi kesinleşince Ruslar'ın eline düşmemek için karısıyla beraber intihar etmişti. Ölümünden sonra hummalı bi çalışmayla cesedi saklanıp, gizli yerlere gömülmüş, ordan alıp buraya, şurdan te oraya derken en son yakılıp komple yok edilerek nehre boca edilmiş. Ölümünden sonra bile adamlarını çalıştırmayı bilmiş Hitler, verdiği vasiyette Yahudi ve Bolşevik düşmanlığına devam edilmesini emretmiş. En bilinen özelliği de, sırf ırkçılığıyla 5,5 milyon insanın ölümüne sebep olması ve 2. Dünya Savaşı'nın en etken ismi olması.


Günümüz.
Sawatzki, işleri pek yolunda gitmeyen bir muhabirdir. Kovulur ve ertesi gün muhteşem bir Hitler taklidiyle karşılaşır. Belki de işler onun açısından düzelecektir. Diğer cephede ise Hitler: Gözlerini açar ve tepesinde uçakların geçmediğini fark eder, e ortalıkta da hiç savaş belirtisi yoktur. Bi büfeden gazete alır, sene 2014'tür, Şayze..

Bir anda Almanya'nın şimdiki haline geliveren Adolf, gördüklerinden pek memnun değildir. Bi kere Alman topraklarında çok fazla Türk yaşamaktadır, Osmanlı'nın geldiği hale bak hele diye düşünür. Teknoloji kafasını çok karıştırır. Güncel politikaya anlam veremez. Böyle olmaz, şu şöyle yapılmalı bu böyle olmalı diye bağrınır. Sawatzki ve diğer herkes başarılı bir parodi sanarak izlerler bu komedyeni.. Sawatzki işini geri alabilmek için güzel haber bulmuştur. Kanalla tanışan Hitler bir anda her programda popüler olur. "Almanya'nın şu anki halinden sorumlu olanlardan hesap sorulmalı ve doğru bir politikayla devlet yönetimi ele alınmalıdır" şeklindeki söylemleri herkesin hoşuna gider. Bazı aşırılıkları olsa da çoğu fikri destek görür. Yeniden..


Timur Vermes'in 2012'de yayımlanan -filmle aynı isimdeki- romanından uyarlanan filmin yönetmeni Alman Sinemasının genç dahilerinden David Wnendt. Dünyanın en kötü adamı oylaması yapılsa hala en üst sıralarda seçilecek bir ismin, hala daha bu kadar seveni, takipçisi, sempatizanı olan bir dünya kurulmuş olması filmi fantastik yapar mı sizce?! Ben bunun gerçekte de böyle olduğunu hissedebiliyorum. İşin saçma tarafı bu kötü adamın gerçekten de bazı fikirlerine katılmaktan kendimizi alamamamız. Zaten filmdeki olaylar da onu anlatıyor, herkes destekçi, herkes alkışlıyo ama deli Adolf bi anlık öfkeyle bi köpeği öldürüyo ve bi anda düşman herkes. Ama bi süre sonra yine destek.. Aklı başında kimsenin ırkçılık gibi saçma bi şey yapacağına ihtimal veremem, şimdi de, eskiden de. Bu da Hitler'i akıl hastası yapar ve biz bu devirde akıl hastalarına inanılmaz bir saygı duyuyoruz. Biz n'oluyoruz?

Adolf'u oynayan aktör Oliver Masucci, çok başarılı; şapşal muhabiri Fabian Busch, seksi sekreteri Franziska Wulf, güzel müdürü de Katja Riemann oynuyor. Oyuncular çok bilindik tipler değil ama bu iki kadın baya güzel hakikaten.. Filme puanım 7..

310816
Oku..

La Double vie de Veronique (1991)


Bu film Krzyzstof Kieslowski'nin ustalık işlerinden.. Bunu çekiyor, Trois Couleurs'ı çekiyor ve 1996'da doğduğu şehir Varşova'da kalp krizine bağlı rahatsızlıklardan ölüyor Polonyalı sinemacı. Trois Couleurs'ı da daha geçen ay izlemiştim, sondan başladım filmlerine, bi ara da Dekalog mini dizisini izlerim. En meşhur işleri zaten bunlar.. Filmlerinde karakterler ön planda oluyor; hikayeleri anlaşılabilir olduğu ve gayet de sanat filmi denebilecek incelikte -hisli- işler olduğu için seviliyor. Yani ben öyle sevdim, yoksa vardır hayvan gibi derinlik incelemesi yapan, karakterin giydiği ayakkabıya kadar didikleyen, anlam yükleyen izleyiciler. Ben hislerimle izlediğim için, film bittiğinde ne hissettiğimle değerlendirip veririm notumu.. Bu filme 7/10 verdim misal, güzel film, izleyin demek..


Film şu aralar sinemada gösterimde. Başka Sinema, sağ olsun üşenmiyor taa ne zamanın filmini bulup getiriyor bakın. Ama ben zaman yokluğundan seansları ayarlayamadım ve internetten, tek tık uzağımdaki unutulmazfilmler.co'dan izledim. Bu iki oluşuma da saygım sonsuz, hepsi kazansın isterim. Bunu da bi blog olmanın bana verdiği rahatlığa dayanarak söyleyebiliyorum; ehiehi..


Filmin Türkçe adı Veronique'in İkili Yaşamı.. Dil, Fransızca.. Süre, bir kırk falan.. Filmde birbirine tıpatıp benzeyen, biri Polonya'da biri Fransa'da yaşayan Weronika ve Veronique'in hikayesi pararlel anlatılır. Kızları aynı kız oynamaktadır. Kızlardan biri sahnede şarkı söylerken rahatsızlanır ve ölür. Bu durumu adeta hisseden diğer kız da şarkıcılık kariyerini bitirmeye karar verir. Hikayenin çok büyük bir numarası olmamasına rağmen aşırı duygu yüklü bir iştir. Etkileyicidir. Kızları oynayan Irene Jacob, sadece izleyenleri değil, Kieslowski'yi de büyülemiş olacak ki, Trois Couleurs: Rouge (1994)'da da ağzına layık bir rolde..

Irene Jacob, bu filmde 25'inde, şu an 50.. Bu bilgilere göre bu kız bu filmde kaç sene önce oynamıştır?
Hayatta da cevabını/çözümünü bulmak uzayan soruları/sorunları, zaman kalırsa dönmek üzere geçsek ya!..

240816
Oku..

Sen To Chihiro No Kamikakushi (2001)


Epeydir izlenecekler listemde olan bir animasyon. Oysa bir animasyonu çok bekletecek adam değildim ben, çok değiştim çok. Peki bu film benim listeme neden girdi, n'oldu da izledim? Ulan nasıl izlemeyim, imdb top250 listesinde 29. sırada film, 2003'teki törende En İyi Animasyon Oscar'ı da kazanmış.. Peki kim bu filmin sahabı: Hayao Miyazaki.. Çok büyük isim bilen bilir, piyasanın kralı, Japon..


Hikayesi şöyle: Chihiro ve anne-babası yeni bir şehre taşınacaklardır. Chihiro tabii ki çok mutsuzdur çünkü okulunu, arkadaşlarını her şeyi değiştirmesi gerekecektir. Yeni evlerine giderken babası yolu karıştırır ve terk edilmiş bir kasabaya denk gelirler. Chihiro çok korksa da anne ve babası acıkmış olduğundan bir restoran bulup açık büfeden tıkınırlar. Sonra Chihiro biriyle karşılaşır ve hemen kaçıp saklanması gerektiğini öğrenir ondan. Annesi ve babası hala tıkınmaktadır ama kendilerine ait olmayan bu yemeği yedikleri için cezalandırılacaklardır. Chihiro da onları ve kendini bu ilginç dünyadan kurtarmak için çok çalışmalıdır.


Chihiro'nun mücadele ettiği bu dünyada, hayaletler, canavarlar ve insan olmayan her şey vardır; insanları hiç sevmezler. Üstelik bu dünya rüya değildir. Bir insanın sokakta görülmesi halinde yok edileceği bu ortamda gizlice baş büyücüye ulaşıp iş istersen hayatta kalabiliyorsundur. Chihiro'nun ilk görevi budur. Hayatta kalmalı ve domuza dönüştürülmüş anne babasını kurtarmak için cesur olması gerekmektedir.

Bu küçük kızın hayal gücü ve cesareti insana iyi hissettiriyor. Türkçe'de Ruhların Kaçışı adıyla piyasa yapan film, en çok İngilizce adı olan Spirited Away olarak biliniyor. Filme ilk olarak cimriliğim tutup 7/10 verdim ama sonra, "Yok yok, baya iyi filmdi," deyip 8/10'e yükselttim. Film zamanında Oscar alarak Ice Age (2002)'i ezmiştir, üzmüştür, o da güzel filmdir.

240816
Oku..

Çiçek Abbas (1982)

Konuk Yazar // İrem Tamer


Araştırdım öğrendim bunları... Başroller Şener Şen ve İlyas Salman, -henüz yönetmen olmamış- senarist Yavuz Turgul’un, o dönemler vazgeçilmezi olsa gerek ki Çiçek Abbas’tan önce yazdığı filmlerde Şener Şen beş, İlyas Salman dört kez rol almış. Ayrıca bu film Sinan Çetin’in, yönetmenlik serüveninin başlangıcı oluyor...

Okuduğuma göre çekimler şu şekilde geçmiş: İlk başta mekan olarak seçilen Merter’den vazgeçilerek Alibeyköy’de karar kılınmış. Ve halk dolmuşçu karakterleri çok sevmiş... Hatta o kadar çok sevmiş ki bazı sahneler yoğun ilgiden planlanan zamanda yapılamamış. Bir de o yıl İstanbul’a yağmur sen bi yağ, bi yağ... Çekimlerdeki zorluk yetmiyormuş gibi, İhsan Yüce’nin ses telleri bi tahrip ol; Yaman Okay yapmış seslendirmesini. Bakalım bakalım başka ne varmış: Aslında ilk başta Şakir için Şener Şen düşünülemiyormuş, nedeni ise: Şener Şen'in artık kaba, kötü kalpli birini değil de iyi kalpli, güldüren düşündüren, düşündüren güldüren birini canlandırmak istemesiymiş. Sonrasında Sinan Çetin demiş ki “Gel kardeş seninle birkaç projede birlikte çalışalım, ben sana ileriki zamanlarda istediğin gibi bir rol ayarlayacağım.” Ama ben birazcık baktım öyle bir şey göremedim, Sinan Çetin sonuçta, satışın doğru olma ihtimali yüksek gibi... Şener Şen de ona kaldı sanki...


Gazetelerde bir haber varmış: Bir minibüs şoförü sevdiği kızı kaçırıyormuş falan. İşte Yavuz Turgul da bu haberden esinlenerek yazmış hikayesini... Çapkın, ukala, pis bıyık bir adam olan minibüs şoförü Şakir (Şener Şen), Nazlı (Pembe Mutlu) adında kuaförde çalışan bir hanım kızla sözlüdür. Nazlı’nın babası (İhsan Yüce), Şakir’in minibüsü olduğu için Şakir’i ideal bir damat olarak görmekte ve evlilik konusunda aceleci davranmaktadır. Ama Şakir, Nazlı’yı evlenme konusunda oyalıyordur. Çünkü Şakir çapkın bir adamdır. Bir de muavin Abbas var. Çiçek Abbas... Abbas, Nazlı’ya yanıktır, hem de fena halde... Bir gün Nazlı, Şakir’i minibüste başka bir kadınla ayıpçıl bir haldeyken basar... Söz atılır falan filan.

Abbas’ın rüyalarını süsleyen iki büyük hayali vardır. Ve bu ikisi rüyalarında bir aradadır. Nazlı gelinliğiyle, Abbas’ın kırmızı, süslü minibüsündedir.
Artık hayallerin gerçekleşme vakti gelmiştir. Bu söz atılma olayından sonra, Abbas, tefeciden hurda bir minibüs alır. Canla başla minibüsü adam eder, süsler püsler. Artık o bir muavin değildir. O bir, o bir, o bir, şofördür. Hem de çok iyi kazanan bir şoför. Borçlarını tıkır tıkır ödüyordur. Ufaktan Nazlı da sanki onun oluyordur. Ve artık Şakir’e de "Şakir Abi" değil "Şakir" diyordur. Şakir, tahmin edilebileceği gibi çok sinirlidir. Abbas'ın artık Nazlı’yı sevdiği aşikardır, minibüsü de olduğuna göre.. Vakit, kız isteme vakti.. Takımları çekip babasıyla ve başka bir şoför olan Mustafa (Ahmet Mekin) ile kız evine gidilir. Bu olanlar Şakir’i daha da sinirlendirir ve minibüsün tekerleklerini, motorunu söker. Kötülükler boy boy...

Abbas sabah minibüsün halini görür. Her şey, tersine dönmeye başlar.. Minibüsün taksitini ödeyemeyeceği için minibüs elden gider, minibüs gidince Nazlı elden gider. Savaş başlar. Şakir’in evden dışarı çıkartmadığı kız kardeşi Şükriye (Ayşen Gruda), bir anda kilit rol oynar savaşta. Müthiş dolmuşçular savaşını Abbas kazanır ve hayallerine kavuşur...


Planlanan ilk taslağa göre, son biraz daha farklı olacakmış:
Abbas sevdiği kıza kavuşamayacak ve kuytu köşe bir yerde minibüsün içinde donmuş halde, ölü bulunacakmış. Amma velakin filmin çok dramatik gittiğini ve Abbas’ın mutluluğu hak ettiğini düşünmüşler. Bir de o zamanlar filmler genellikle kötü sonla bitiyormuş ve insanlar evlerine mutsuz dönüyorlarmış. Bu film öyle bitmesin istenmiş, toplumun ruh halini değiştirmek için de bir fırsat olarak gördükleri için filmin sonunu bu şekil değiştirmişler.

(İrem'den yazmasını istediğim ikinci yazı bu, ilki Ulak (2008)'tan sonra baya güzel yazı oldu. Ben daha ikinci filmde amacıma ulaştım sanırım ama devamı gelecektir. Kahvedeki meşhur atışma sahnesinden bahsetmeden bu filme tanıtım yazdığı için ayrıca tebrik ediyorum. Sebebi, farklı bir açıdan bakabilmiş olması, bambaşka halde olması.. Zaten biraz da bu yüzden devam edecektir..) 

110816
Oku..

Domino (2005)


Bir hanım kardeşimiz olan Domino Harvey'nin gerçek hayat hikayesinden esinlenerek hazırlanmış bir film. Hayata tam neresinden tutunacağını tam kestiremeyen Domino, henüz gencecik ve sorunlu bir küçük memeli ergenken çeşitli işlerde çalışıyor. En son denk geldiği bir 'Bounty Hunter' yani ödül avcılığı seminerinde bi şekil Ed ve Choco'yla tanışıyor. Memleketin en ünlü ödül avcısı Ed, Domino'ya hem baba, hem patron oluyor. Peki ödül avcısı dediğin tam napıyor. Bunlar yasal kötü adamlar. Bunların yaptığı işi pekala polis de yapabilir ama nasıl ki özel dedektif diye bi şey var bu da o. Zor ve uğraştırıcı işler bunlara geliyo -kah devlet kah özel kanal- belli bir ücret karşılığı zorla güzellik sağlanıyor.

Ekibe iş sağlayan Claremont'un bi işinde hesap hatası yüzünden ortalık karışıyor ve ekipten yardım isteniyor. Normalde yapılacak şey olmamasına rağmen sırf yardım maksadıyla boka basılıyor.

Hikayesini Domino'nun kendisinden dinliyoruz. Bir FBI ajanına ifade verdiği bi sırada, ani bir kararla bütün gerçeği anlatmaya başlıyor; işe nasıl başlayıp, o sorgu odasına nasıl gediğine kadar.


Gerçek bir hikayeden uyarlanması filmi zaten ilgi çekici yaparken, yönetmenin taktiksel yeteneği ve kurgu başarısı filmi neoklasik yapıyor. Başrol Keira Knightly başta olmak üzere Mickey Rourke, Edgar Ramirez, Delroy Lindo, Mo'Nique ve küçük bir rolle Mena Suvari ve Christopher Walken..

Film Keira'nın fare gülüşüne odaklı ilerlerken bi sahnede sevişmek için üstünü çıkarıp küçücük memelerini gözümüze sokuyor ama pantolonları çıkarmayı unutarak sevişiyorlar. Hikayenin bütünü tek kafada anlatılıyor. Aslında geniş bir zaman dilimi anlatılmasına rağmen aynı saat içinde gerçekleşiyor hissi verilmiş. İleri geri sıçramalı anlatımda bol bol uçuk, ters ve negatif renkler kullanılmış: tek kafada dediğim de o, sanki bi uyuşturucu etkisinde gibi bütün hikaye..

Tony Scott yönetimindeki filme puanım 7, imdb ortalaması 6.. Scott, en son Unstoppable (2010)'ı çekip 2012'de hakkın rahmetine kavuşmuş bir Amerikalı amca idi.. En bilinen filmi, Top Gun (1986)..
Oku..