Dancer in the Dark (2000)


Aykırı yönetmen Lars von Trier'in filmi. Başrolde İzlandalı şarkıcı Björk var. Benim gibi pazar sabahı izleyip, tatil gününüzü bok etmeyin. Gidin bak Caddebostan'da Redbull etkinliği var, yayılın çimlere, hava mis. Ama akşama geldiğinizde izleyin mutlaka.

Muhteşem bir film, adamın aklını alır yani. 65'li Björk'ün etkileyici sesi yetmezmiş gibi bir de oyunculuğu harika. Hani asıl yönetmene sormak lazım sen nasıl bir ışık gördün de böyle bir rol verdin o kızcağıza diye. Film boyunca ağladım ağlıycam, zaten kamera yerinde durmak bilmedi resmen almış omzuna tüm filmi öyle hareketli çekmiş. Bir de klip gibi, bir sahne için onlarca plan kullanılmış. Deli lan bu adam dedim izlerken. Ki zaten bu tepki benden 12-13 sene kadar önce de verilmeye başlamıştır. Belki daha önce. Bundan önceki filmlerini izlemeye cesaret edemiyorum, çünkü insanlar gençken daha rahat daha psikopat olabiliyorlar. Ben bu adama hiç güvenmiyorum, öncesini izleyemem.

hakikaten de öyle çekmiş

Ama gittikçe hep bir tık eski filmini izliyorum nedense. İlk Melancholia (2011) filmini izlemiştim, sonra Dogville (2003). İşte şimdi de Dancer in the Dark (2000).

Selma Jezkova'nın kalıtsal bir görme bozukluğu vardır, yakın zamanda tamamen kapanacaktır gözleri. Bir de oğlu vardır, 13 yaşına geldiğinde ameliyat olursa annesinin çektiklerini çekmeyecektir. Selma, gittikçe kötüleşen gözlerine rağmen çalışıp oğlu için para biriktirmektedir. Bir yandan da hobisi olan müzikal bir oyuna hazırlanır. Bu uğraşı, acılarını hafifletmede kullandığı bir yöntemdir. Ve bir şeyler olur. Kötü bir şeyler.


Filmde, The Green Mile (1999)'daki  gardiyan David Morse ve Fargo (1996)'da ki çok konuşmayan psikopat Peter Stormare da başarılı oyunculuklarıyla seyirci karşısındalar. Bu ikisi zaten tam yan rol adamları, çok iyiler.


Film gayet başarılı, dediğim gibi sabahtan izlerseniz gününüzü etkileyebilir aklınızda bulunsun.

26.05.2013
Oku..

The Rebound (2009)


The Hangover (2009)'da ki kaybolan eleman var ya o oynuyor. Bir de yaşına başına bakmadan hastası olduğum, nerede bir filmine denk gelsem ağzım açık izlediğim kadın, Catherine Zeta-Jones oynuyor. '69 Galler doğumlu esmer güzeli, Michael Douglas ile evli ve iki çocukları var. Anneler gününü kutluyorum buradan. Yazan-Yöneten: Bart Freundlich

The Rebound (2009), artık orta yaşı da geçmiş bir kadın olan Sandy'nin kocası tarafından aldatılması üzerine iki çocuğunu da alıp yeni bir hayata başlamasını anlatıyor. Kahveci dükkanında çalışan genç Aram ile tanışıyor. Çocuklar da Aram'ı çok seviyor.

Böyle tatlı bir film işte, hiç bir numarası yok, zaman geçirmek isterseniz buyurun izleyin, Catherine var diye izledim ben. Bir de tabii ki Aram'ın kısa dünya turu sırasında ki İstanbul sahnelerini görmek için. Saadet Işıl Aksoy'a da replik yazmışlar: "İstanbulluyum" diyo, çocuk da "Belli oluyor" diyo.. Bu. Ama şu sıralar bir Hollywood filminde daha oynayacak sanırım, daha fazla rolünün olduğunu umuyoruz.

bu da türkiye afişi / soldaki camili-köprülü pazarlama politikasına bak

12.05.13
Oku..

Safe Haven (2013)


Afişe aldanıp romantik komedi diye izlemeye başladım, daha başlar başlamaz gerilimin içinde buldum kendimi. Klasik bir romantik komedi değil sizin anlayacağınız. Peki bu film nereden çıktı, neden izledim? Cobie Smulders'ın filmografisinde denk geldim, acaba n'apmış tatlım diye indirdim izledim.


Kadının peşinde bir polis vardır, kadın kaçar. Kaçmak için bindiği otobüsün durduğu bir mola yerinde iner. Sever orayı, saklanmak için güvenli bir yerdir. Sonra bir adamla tanışır, romantik komedi başlar, polis kadını bulmaya çok yaklaşır, gerilim artar. Şeklinde bir hikaye.

Kadını Julianne Hough oynuyor, iki çocuk babası romantik adam ise genç kızların sevgilisi -kız olsam kesin benim de dibim düşerdi epey yakışıklı piç- Josh Duhamel. Küçük bir rolle de Cobie Smulders karşımıza çıkıyor.


Yönetmen Lasse Hallström; kendisi Johnny Depp'li Chocolat (2000) filminin yönetmeni aynı zamanda. Hikaye de, neredeyse her romanı filme çekilen yazar Nicholas Sparks'a ait.

Normalde 7 vereceğim filme bi sahne yüzünden 5 verdim. İyi mi oldu. Bazen böyle bi hareket bütün işin büyüsünü bozuyo ya.. Çok yetenekli sinemacılarda da var o durum.. Şimdi aklıma gelmiyo ama gelince söylerim..

11.05.2013
Oku..

Kuma (2012)


Yönetmen Umut Dağ, usta Alman sinemacı Haneke'nin öğrencisi falan filan diye reklam yapılarak izletilmeye çalışıldı film. Ulan ben Haneke'yi sevmem ki. Ama izlerim yine de öyle bir adamım. Bir Haneke'dir gitti böyle, işte onun yapımcısı bu filmi destekledi falan güzel girdi piyasaya. Haneke için n'olcak, "İyi çocuk o" dedi mi, "Haneke destekledi" oluyo..

Bir kere filmin adı kötü seçim. Filmden soğutuyor. Tıpkı hocası Haneke'nin Amour (2012)'u gibi. Petra Ladinigg diye bir isim var senarist kısmında. Umut Dağ'ın bu ilk uzun metrajı ve gayet başarılı oyunculuklar çıkarmış bir kadro var karşımızda.


Nihal Koldaş hanımefendi bir kanser hastası olan Fatma'yı oynuyor. Fatma, öldüğünde ailesini emanet edebileceği bir anaç arıyor. Oğluyla evlendiriyor gibi alıyorlar esmer güzeli Ayşe'yi aileye. Ayşe'yi ise Begüm Akkaya oynuyor ve aşırı derecede sevimli bir şey kendisi. Bu arada bunlar Almancılar, kızı Türkiye'den alıp gurbete götürüyorlar. Ben, filmin Almanca kısımlarını altyazısız izlediğim için galiba konuyu biraz kaçırdım; çünkü oğlanla evleniyor gibi yapan kız aslında Fatma'ya 'kuma' çocuklara 'ana' olmaya alınmış ve bunlar Fatma'nın fikri. -yalnız isimler dikkatinizi çekti mi? Ayşe, Fatma..-

Güzel bir bol ödüllü film.. Filmin %30'u falan Almanca geçiyor bence altyazı ayarlayıp izleyin. Almancı filmlerinde hep oluyor bu sorun. Türk filmi diye altyazı olmuyor, altyazı olmayınca da.. Gömme altyazı da iyi bi şe mi kötü bi şe mi anlayamıyorum ki, bak lazım oluyor bazen..

10.05.2013
Oku..

Disco Pigs (2001)


Kötü film. Enda Walsh'un yazdığı ve August Rush (2007) gibi muhteşem bir filmin İrlandalı yönetmeni Kirsten Sheridan'ın yönettiği ilk uzun metraj film. Bildiğin kötü film.

Elaine Cassidy diye güzel bir kızla; Inception (2010)'da kaçırılan zengin çocuğu oynayan Cillian Murphy'nin başrolü paylaştığı filmde, aynı gün doğan Pig ve Runt takma isimli komşu çocuklarının ilginç dostluğu anlatılıyor. Çocukluklarından beri aykırı tipler olan bu çocuklar, ergenliklerinde daha da bir ilginçleşiyorlar.

Aynı gün nerdeyse aynı anda doğdukları için kan bağı olmasa da ikiz gibidirler.. Aralarında ilginç bir iletişim vardır, telepati gibi.. Dışardan bakınca deli dersin.. Sonra bu iki kafadardan erkek olan cinselliğe uyanıyor ergenlikte.. Bi haller geliyor.. Kız değişimi fark ediyor ve aralarındaki bağ eskisi gibi olmuyor.. Hayaller suya düşüyor.. Cillian Murphy zaten pek sevdiğim bir tip değil, bi de bu filmde daha bi itici.. Hele o aksanı zaten; filmi zor tamamladım.


Sırf August Rush (2007)'ın yönetmeni daha önce neler yapmış diyerek indirmiştim zaten; açıkçası çok bir beklentim yoktu. Önceleri çektiği bir kaç tane de kısa film var bulursam onları da izlemek istiyorum. Benim olayım: Güzel bir film bulursam, çocukluğuna inerim acımam.


10.05.2013
Oku..

Iron Man Three (2013)


Uzun yazı sevmeyenler için kısa kesiyorum: Çok güzel film, gayet eğlenceli ve aksiyon dolu bir 2 saat 15 dakika geçirmek istiyorsanız kesin izlemelisiniz. Evet, bu kısa sevenler içindi. Şimdi dahası geliyor..


Aylar öncesinden, önce yönetmeni ve kadrosu belirlendiğinde sonra fragmanları dönmeye başladığında heyecan sürekli artıyordu. İlk iki filmin yönetmeni Jon Favreau, İkinci filmle bekleneni veremediği için eleştirilmiş ve kendisi üçüncü filmde yönetmenlik yapmayacağını açıklamıştı. Ki bence film kötü değildi sadece ilki kadar etkileyici bir hikayesi yoktu. Ama zaten bu tarz serilerde ilk filmin avantajı vardır, kahraman doğar. Favreau da zaten Iron Man (2008)'de neler yapabileceğini göstermişti. Ayrıca, filmlerde ufak da rolü olan Jon'un bu üçüncü filmde, Tony'nin intikam isteme sebebi olarak rolü büyüyor. Ve bir yandan Iron Man'li Marvel filmlerinin 'executive producer'ı olarak da projede yer alıyor. Yani sadece yönetmenliği bırakmış, kime bırakmış Shane Black'e.


Shane Black daha önce Robert Downey Jr.'lı Kiss Kiss Bang Bang (2005) filmini yönetmiş bir abimiz. İkinci yönetmenliği olan Iron Man 3 (2013)'le de gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim. Senaryoyu ise şu an Sherlock Holmes'ün yeni filmini yazan Drew Pearce ile beraber yazmışlar. Çizgi roman hayranlarını etkilemek için yarattıkları bir karaktere Mandarin ismini koymuşlar (çizgi romanda ki Mandarin'le çok alakasız). Bu duruma üzülen, hayal kırıklığı yaşayan arkadaşım oldu. Ben çok etkilenmedim çünkü Marvel'i sinemadan takip edenlerdenim.

"Kendi düşmanımızı kendimiz yaratıyoruz, sonra onu yok edip kahraman oluyoruz" diyor Tony. Bütün film boyunca da -dünyaya hakim olan terörizm, Amerika'nın işidir ve dünyayı ondan kurtaracak olan da yine Amerika'dır- çerçevesinde hikaye. Evet alt metinler biraz siyasi hatta ne altı açık açık repliklerde yer alıyor bunlar. Ama beni rahatsız etmedi açıkçası. Görselin güzelliğine kapılmıştım.


Bir gün önceden, gece seansına, IMAX salonda, en güzel yerden biletlerimizi aldık. Iron Man tişörtümü de giydim maça gidiyormuşçasına. IMAX, image maximum anlamına gelen bir kısaltmadır. Çekimi zahmetli (maddi ve teknik anlamda), salonu azdır. Türkiye'de AnkaMALL, İstinyePark ve MarmaraPark'taki Cinemaximum'larda izlenebilir. Bu baya reklam oldu ama olsun yani çok güzeldi. 3D filmin rahatsız ediciliği, baş ağrıtıcılığı yok. Gözlüğü hafif, koltuklar rahat, görüntü şahane..


Guy Pearce ve Ben Kingsley'in düşman safında yer aldığı filmde kadın karakterlerimiz de dikkat çekiyor: Botanikçi Rebecca Hall ve aşırı derecede hayran olduğum ve bu filmden sonra daha da beter olduğum Pepper, Gwyneth Paltrow. Yarbay Rhodes'ın, hep ilk filmdeki gibi Terrence Howard olmasını isterim ama Don Cheadle. Ve Harley var tabii, ufaklık; Ty Simpkins. Tony Stark zaten Robert Downey Jr.


Fragmanlardaki o gergin hava filmde çok yaşanmıyor. Eğlencenin dozu iyi ayarlanmış. Ben daha dram bir hikaye bekliyordum ve beğenemeyeceğimden korkuyordum. Ayrıca filmin yönetmen değiştirdiği Happy Hogan'ın rolünün artmasından ve film müziklerinden hemen belli oluyor.

Son olarak: Gayet uzun olan film bittiğinde, salonun yarısı kalkmayıp jeneriği izledik. Demek ki hakikaten sağlam Marvel'cılar ile izlemişim filmi. Beklediğimize değdi ve 30-40 saniyelik bir film daha izledik. Filmde de en en beğendiğim sahne Jarvis'in, derin bir nefes alın, deyip Tony'yi sudan çıkardığı sahne. Bir de Tony'nin parçalı zırhı denerken dans ettiği sahne..


05.05.13 03:03
Oku..

Movie 43 (2013)


Film, bir kaç kendini bilmez çapulcu ergenin kendi kendilerine şakalaşmalarıyla başlıyor. Bilgisayar canavarı şu aşağıdaki ufaklığa şaka olsun diye, bilgisayarında porno izleyip virüs bulaştırmak amacıyla onu oyalayacak bir şeyler düşünüyorlar.


"Movie 43 diye bir film var ama bulamıyoruz internette bir baksana" diyolar. Önce genelde, daha sonra da çok gizli yerlerde aranıyor film. Onu ararken de çok acayip filmlerle karşılaşılıyor. Film genel olarak leş ama içindeki o kısa filmler var ya.. Bu kadar güzel kadrolarla bu kadar eğlenceli kısa filmler yapılması bence muhteşem bir durum. Kadro güzel dedim di mi, güzel değil, inanılmaz.

Filmler hakkında çok bir şey söylemeye gerek yok bence. Ama Hugh Jackman'ın 'yüreği ağzına gelen adam'ı en iyilerinden. Kate Winslet'i çok sevmem ama Hugh Jackman'la beraber çok iyi ikili olmuşlar. Aga o taşak ne orada ya, filmi durdurup güldüm baya.

Kate Bosworth, 21 (2008)'de ki güzellik Richard Gere ile beraber oynuyor.. American Pie serisinin Stifler'ı Seann William Scott, 'Happy Birtday'de, hem de kimle.. Bu kim tanıyacak mısınız bakalım.. İrlandalı cüce rolünde..


Gerard Butler..

Benim Kick-Ass (2010) ile tanıyıp sevdiğim Chloe Grace Moretz, Elizabeth Banks'in yönettiği 'Middlescholl Date'de, Elizabeth Banks başka bi bölümde de oyunculuk yapıyor, en çok Zack and Miri Make a Porno (2008)'dan tanıdık onu da..

Iron Man (2008) ve August Rush (2007) gibi muhteşem filmlerde izlediğim, hangi filmde oynarsa da izleyeceğim nadir siyahi; Terrence Howard.. Bu da çok iyiydi. Wolverine'in abisi Liev Schreiber ile Naomi Watts, çocuklarını evde eğiten deli çift. Emma Stone da var, midem kalktı bi ara. Kalın sesli çilli turuncuyu ne hale sokmuşlar..

Süper kahraman buluşma şeysinde Katrina Bowden. Superman'ın eski çıktığı Lois Lane rolüyle Uma Thurman. SuperGirl, Kristen Bell ve tabii ki Wonder Woman, Leslie Bibb. Iron Man'deki seksi gazeteci..

Ya dayanamıycam şunu koyuyorum..



Atladığım olmuştur kesin, yazanlar yönetenler, oyuncular falan şu şekilde toplanabilir..


02.05.13
Oku..