İkimizin Yerine (2016)


Tünel Meydanı'ndaki kitapçıda çalışıyorum o dönemler, neredeyse iki haftada bir o civarda çekim oluyor. Reklam filmleri, diziler, sinema. O gün de yine kalabalık bir figüran ekiple beraber dükkanın önünü kapatıyolar. Baktım Serenay Sarıkaya, güzel kız eyvallah; fakat nasıl surat o, çok üzgün, yüzünden düşen bin parça. Hemen oyunculuğu hakkında ufak bir fikir edinmiş oldum, her oyuncunun kamera arkası hali başka sonuçta... Bazısı var, "Kayıııt!" bağrışını duyana kadar başka, o işaretten sonra bambaşkadır. Serenay ise duyguyu etrafa yayıyor, üzgün görünmeye çalışıyor. Bu iyidir/kötüdür demiyorum, metottur, herkesin ayrıdır.


İstanbul olmadığını bildiğimiz bir şehirde geçiyor hikaye. Çünkü Edebiyat hocası Doğan, İstanbul'dan gelmiş. Lise öğrencisi Çiçek, güzel bir kız, evde dominant annenin etkisi altında biraz içe dönük duygularla yaşıyor. Bakkal Kudret'e cilvelenen Çiçek, bu hareketi sırf zaman geçsin diye yaptığının bilincinde. Okula yeni gelen Doğan Hoca'ya ilgi duyması ve Doğan'ın ona karşı tutarsız ve bazen sert hareketleri işi iyice ilginçleştiriyor. Aralarında yirmi yaş olan öğrenci-öğretmen çiftin yasak ilişkisi çok sürmez gibi duruyor. Ama neden? Gayet fantastik bir sebepten... Annesinin "Ben seni hiç sevmedim!" itirafıyla başlıyor düğüm çözülmeye. "Doğan'la Çiçek kardeş mi?"den "Doğan Çiçek'in babası mı?" ya kadar ne sorular geçti aklımdan izlerken.. Bunlardan daha duygusal, daha "Ah be kardeşim!" dedirten bir çözüm izledik..


Pınar Bulut'un senaryosunu Umur Turagay yönetiyor. Serenay Sarıkaya ile Nejat İşler başrolü paylaşıyor. Tünel Meydanı'nda çekilen o sahne finalmiş, evi terk edip İstanbul'a gelen Çiçek'in derbeder bir halde salınışı sahnesiymiş. Kadrodaki diğer isimler: Zerrin Tekindor, İştar Göksever, Özgür Emre Yıldırım, Aslı Bekiroğlu ve Merve Çağıran şeklinde.. Serenay ve Nejat çifti normalde 25 ve 45 yaşlarındalar yani gerçekten 20 yaş var aralarında. Oynadıkları karakterlerden ise Çiçek, 18 yaşında.. Bunları bilmeden sormuş olsan, Serenay 30 vardır derim, 18 onun için bana biraz olmamış geldi, filmdeki tavrı falan da hiç 18 değildi yani..


Ayrıca ben çok yakıştıramadım ya bu çifti. Nejat İşler deyince ne bileyim hemen yanında böyle daha karakteri oturmuş kadınlar canlanıyo gözümde.. Serenay Sarıkaya gömmek değil niyetim yanlış anlaşılmasın ama hala daha büyümüş ama şımarık kalmış kadın tipi benim için. Üstelik ikinci kez çifti oynuyorlar; İlki Behzat Ç.: Ankara Yanıyor (2013)'daydı.. Oradaki ilişkileri çok göz önünde değildi, tam anlamamışım yakışmadıklarını..

Bu arada hazır Serenay'ı oynatıyoken bi şarkı söyletelim algısı da bi gitsin artık akıllardan n'olur, Medcezir mod-on, hoş değil.. Hayır söyleyemiyo bi de..

Sonuç olarak kötü değil ama öyle çok da iyi bi film değil, puanım 6/10..

23.04 2017
Oku..

ÇİÇEK ABBAS ŞİMDİ N'APIYOR?


Minibüsçülük mesleğinin aşırı geçerli olduğu dönemlerde -80'lerde- muavinlikten yetiştikten sonra kendi minibüsüyle Alibeyköy-Aksaray hattında şoförlük yapan Abbas Abi'nin, hayatı boyunca en büyük tutkusu Nazlı Abla, minibüsü ve çiçekler olmuştur. Yanında çalıştığı Şakir'le yollarını ayırdığından beri kendi işinin patronu olan Abbas Abi, artık geçen sene kendini emekliye ayırdı sonunda. O da doktor tavsiyesi, ne tavsiyesi, doktor ısrarı!..

Yıllardır direksiyon başında, günde üç pakete yakın sigara içen Abbas Abi'nin ciğerleri artık bitmiş durumda. Karısı Nazlı Abla ve iki oğlunun yıllardır sigarayı bıraktırmaya çalıştıklarını ben biliyorum, canlı şahidim. Bir ara elektronik sigara bile denettiler koca adama. Fakat durak arkadaşlarından biri "O ne abi öyle, robota sakso çeker gibi.." deyince o konu da orada kapanmıştı. Evde sigara içmediği için işte acısını çıkarırcasına içerdi. Sadece minibüs kullanırken içerdi, sosyal içiciydi. Emekliye ayrılınca otomatikman sigarayı da bırakmış oldu.

"-Kapılma rüzgarıma sen de aldanırsın!
  -Dünya dikenli bir hayat, sevenler de mi kabahat?!
  -Yaklaşma toz olursun, geçme pişman olursun!
  -Çilemse çekerim, kaderimse gülerim!!"

Abbas ve Şakir'in atışmaları bir dönemin en çok konuşulan kahve konularıydı. Şakir, kendisine rakip olan eski muavini Abbas'a türlü itlik denemiş ama kaybeden hep kendi olmuştu. Kaybının en büyüğü de kuşkusuz Nazlı Abla idi. Pedikürcü Nazlı Abla bir dönemler Şakir'in sözlüsüydü. Tamamen babasının ısrarıydı. Sonra işler değişmişti.

Abbas Abi, Nazlı Abla'ya Etiler'de bir salon açıp, mesleğini devam ettirmesi için çok destek olmuştur. Abbas Abi minibüsten kazandığı parayı yıllar içinde gayet güzel yatırımlarla değerlendirdiği için durumu şu an iyidir. Tedavi için özele gidecek kadar iyidir hatta. Çocuklarının ikisi de işe yaramazın önde gidenidir. Sanırsın Şakir'in çocuklarıdır: Biri hiç çalışmadan yaşamaya çalışır, diğeri çok saçma işler yaparak.. Ne okul okumuşlardır ne bir iş tutturmuşlardır.. Allah sonlarını hayır etsin, bu son seçimlerde Evet Kampanyası yürütmüşlerdir.

Bu arada Abbas Abi'nin şoförlüğe ilk başladığı o kırmızı antika minibüsünü, haftaya başlayacak Otomobil Fuarı'nda sergilemek için istemiş marka, oraya gönderdi. Üstünde hala Çiçek Abbas yazan metal plakalar bile duruyor. Hala gıcır gıcır, hala çok çirkin..

Nisan 2017

Not 1: Poster, Serkan Yanıkses'e aittir. kaynak: onedio.com
Not 2: Çiçek Abbas (1982) yazısı da mevcuttur bakmak isterseniz.
Oku..

Ah Nerede (1975)


Hala daha televizyonda falan denk gelince kanalı değiştirmeye elimin varmadığı bir film. Çok severim, kim sevmez, muhteşemdir. Nitekim, az evvel izledim yine televizyonda ve hemen birkaç satır yazılmalı diye düşündüm. Öncelikle bundan altı ay önce kaybettiğimiz Tarık Akan'ı, iki hafta önce kaybettiğimiz Halit Akçatepe'yi ve yıllar önce kaybettiğimiz Hulusi Kentmen ve Adile Naşit'i bir kez de bu sayfada analım, hepsinin yeri bambaşka.

Bursalı bir köy ağasının üç oğlunu okusunlar diye gönderdiği İstanbul'da çok okumadıklarını göstererek başlıyor film. Büyük oğlan Ferit yakında doktor çıkacak sanılıyor ama o çapkınlığın kitabını yazmış, ay dönemde bi deste sevgili yapmış, okula mokula uğramamış; üstelik sevgililerinden ikisi kardeş.. Ortanca oğlan Murat eczacılık okuyor sözde, kahve köşelerinde kumar eğlencesi peşinde. Etliye sütlüye bulaşmadan mühendis çıkması beklenen küçük oğlan Ömer ise anarşistin önde gideni. Sonra Ferit o kadar sevgilisi dururken gidiyor bambaşka bir kıza, Zehra'ya aşık oluyor, her şeyi unutup onunla olmak istiyor ama bu sefer de geçmişi onun peşini bırakmıyor. Durumu bir süre sonra öğrenen kızların, Ferit'ten intikamları acı oluyor. Olay patlak verince İstanbul'a gelip her şeyi öğrenen babalarının tepkisi de -beklenen üzre- gayet sert.


50'lerde sinema salonlarında makinist olarak çalışan Orhan Aksoy, Şıpsevdi (1963) ile başladığı yönetmenlik kariyerinde Türk Sinemasının en üretken isimlerinden oluyor. Bir başka çok üretken isim Sadık Şendil ise iki yüze yakın filmin senaryosu ile birlikte Ah Nerede (1975)'yi yazmış. İkisi de çok değerli isimler. Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu başrolde, şu yukarıdaki de Türk Sinemasının en ünlü karesi herhalde. Halit Akçatepe ve Cengiz Nezir de diğer kardeşleri oynuyor.

Filmin her detayı çok eğlenceli olmakla beraber, İstanbul'dan memlekete gelen çocuklara annelerinin ayrı ayrı sevdikleri yemeği yapmış olması beni her seferinde çok güldürüyor. "Bu senin mantın, bu senin dolman, bu senin su böreğin" diye hepsine en sevdiği yemeği yapan anne yüreğini baba da inceden kıskanıyor, "E biz aç mı kalıcaz?!", "Al sana da çorba.."

Ferit'in sevgililerinden biriyle sinemaya gittiği sahnede -perdeyi görmüyoruz ama- Mavi Boncuk (1975) filminin tanıtımını dinliyoruz. Çok fazla yıldız oyuncuyu bir araya getirmesi özelliğinden bahsediliyor orada, hakikaten de öyle, efsane kadroydu. İlginç olan o dönem de bu tarz doneler kullanılarak reklam yapılıyor olması.. Oysa beklenen, dönemdaşı Radyolin diş macunu reklamı "Az bir miktarı fevkalade köpürerek ağızı ferahlandırır, dişleri temizler." gibi bi şey oluyo..

Neyse ney efendim, söz konusu filmimiz fevkalade eğlenceli bir romantik komedidir. Aynı ayarda film bulmak çok kolay iş değildir. Dönemin kurgu teknolojisi eksiklerini göz ardı edebilirsek kaliteli iş der, 10 üzerinden 8 puan verebiliriz.. Tabii bir de Uyanık Kardeşler (1974) filmiyle benzerlikler kurulabilir. Ama kurulmayabilir de, çok zorlamaya gerek yok..

16 Nisan 2017
Oku..

20th Century Women (2016)


Mevzubahis kuşak çatışmasıdır. Bir 20. yy kadını olan Dorothea, 15 yaşındaki -21. yy çocuğu- oğlu Jamie'yi büyütmeye çalışmaktadır. Baba yoktur; bırakıp gitmiş, bayramdan bayrama telefon etmektedir. Dorothea yalnızlığı çok sevmediği için koca evin iki odasını kiralamış, Abbie ve William'ı hayatlarına sokmuştur. Yani evde dört kişi yaşamaktadır. Bir de Jamie'nin fazla yakın arkadaşı Julie sürekli bu evdedir. Pek çok konuda oğluyla aynı şekilde düşünmeyen Dorothea, yardım etmeleri için Abbie ve Julie'den yardım ister. Abbie, Jamie'yi feminizm destekli cinsel eğitime varana kadar samimi sohbetlere dahil eder. Julie ise kendisine aşık olan Jamie'ye sarılıp uyumalık kanka muamelesi yapar, kendi pesimist bakış açısından buhran saçar. Belki de Dorothea kendi ayak uydurmaya çalışmalıdır zira yardım istediği tipler pek tekin değildir.


İki ay önce indirmiştim bu filmi, altyazı bekliyordum. Yeni geldi altyazı, merak ediyordum, hemen izledim. Beginners (2010) gibi tatlı bi filmden sonra açıkçası daha ümitliydim yazar-yönetir Mike Mills'ten, biraz beklentimin altında kaldı. American Beauty (1999)'den tanıyacağınız Annette Bening başrolde gibi. Elle Fanning, Billy Crudup, Lucas Zumann ve efsane tatlı saçlarıyla Greta Gerwig de ekibin geri kalanını oluşturuyor.

Film müzikleri gayet güzel. Bir ara -karakterler de çok müsait olduğu için- Woody Allen filmi izliyormuşum gibi hissettim.Bu seneki Oscar'da bir de adaylığı vardı filmin: En İyi Senaryo Adayı.. Ödül çıkmamasına şaşırmadım. Vasat bi film olmuş, tavsiye edemem ama Greta'yı kesin biraz izleyin, çok tatlı.

120417
Oku..

Homefront (2016)


Geçen gün televizyonda denk geldim de öyle izledim, normalde çok zor arayıp bulup bunu izlemem. Türkçe dublaj tabii bir de. Bildiğin bomboş film, hiçbir numarası yok. Pardon, tek numarası kadrosu: Jason Statham, James Franco, Winona Ryder, Kate Bosworth ve Rachelle Lefevre.. Chuck Logan'ın romanından uyarlanan filmin yönetmeni Gary Fleder. Yönetmenin olayı arada bir bu tarz filmler yapıp, daha çok piyasa dizisi yöneterek geçinmek. Peki neden izledim bu filmi o zaman?

Nicolas Cage'in Con Air (1997)'ını hatırlayan vardır, uzun saçlıydı falan. Jason Statham'ı da onun gibi uzun saçla gördüm önce, filmin başlarıydı. Dedim ne kadar değişik olmuş tipi, biraz bakiyim, sonra da bırakamadım. Saçma sapan da olsa hikaye, nereye bağlanacak, acaba güzel bi numara görecek miyim falan diye bırakamadım işte.. Zaten çok kısa sürede "Birkaç yıl sonra" diye zaman atlanınca Jason'ın saçlar da kısaldı geri..


Phil, kılık değiştirerek bir motor çetesine sızmış, uyuşturucu kartelini çökertme peşinde bir gizli polistir. Görev tamamlanır, kötü adamlar hapse girer. Birkaç yıl sonra emekli olup, küçük bir kasabaya annesiz büyüyen kızıyla yerleşen Phil, sadece kızını düşünen yakışıklı dul bir babadır. Kızı okulda bir oğlanı sopalayınca, oğlanın ailesi Phil ve kızına düşman olur. Sonra psikopat kayınço, işi Phil'in geçmişini öğrenip, motor çetesine yerini söylemeye kadar vardırır. İntikam, intikam, intikam.. Oysa Phil'in tek istediği azıcık huzurdur.

Winona Ryder ağızdan öpülmeli bi hatundur. bkz. şuna.. Hele bak bu da gençliği, aha burada..

090417
Oku..

Silence (2016)


Filmle ilgili kötü yorumlarımı biraz geciktirmek için yıllar önce Martin Scorsese ve Woody Allen'ın bir sohbetinde denk geldiğim ilginç ifadeye yer vermek istiyorum: "Oyuncu seçimi filmlerin en zor şeylerinden biri. Bir sürü küçük ve zavallı oyuncu görüyorsunuz, hepsi de rol için geliyorlar. Bu korkunç bir şey. İyi oyuncular da 'Rol çok küçük, eğer seninle çalışacaksam daha büyük bir rol isterim' diyorlar." 90'ların başında sanırım, Scorsese tarafından söylenmiş bu sözler.

Japon yazar Endo'nun tarihi romanından uyarlanan Silence (2016), usta yönetmen Scorsese imzası taşıyor. Yönetmenin bütün filmlerini olmasa da tarzı, tavrı, sineması hakkında fikir sahibi olacak kadar işini gördüm, saygı duydum. Bu filmi için çok olumlu hisler bulunmasa da içimde, bakınca diyorsunuz bir ustanın elinden çıkmış diye. Hikaye etkili ama biz ne acılar gördük sinemada, onun için bu teğet geçti. Sıkıcıya düşen filmin süresi üç saate yakın, rahipler gayet acemi.


Çok yıllar önce -17. yy falan yazmıştı galiba- Hıristiyanlık inancını yaymaya çalışan bir grup üst düzey pederin yolu Japonya'ya düşmüş. Japonlar Budist, hiç olmadı putist.. Pederlerin çalışmaları sonucu bir Hıristiyanlık ışığı görülünce ortamlarda, yönetim sert tedbirler almaya başlıyor; öldürüyor milleti. Koyuyor İncil'i yere, bas bakiyim üstüne, basamazsa "Hıristiyan bu, yakın!". Orada durum böyleyken, yıllar sonra bir peder mektubu Avrupa'ya ulaşıyor. Bir tapınaktaki cevval iki genç din adamı, orada hayatta kalan Hıristiyan kardeşlerimize yardıma gitmeliyiz deyip düşüyorlar yola. Hayatta kalmak için o dönem dinden dönen Peder Ferreire, karşısında uzun yoldan gelen Rodrigues ve Garupe'yi görünce ne yapacak dersiniz?!

Tamam, aslında vurucu hikaye ama bir saati çöp yani hocam, ustam, efsanem Scorsesem, yapma.. Kadrodaki isimler, Liam Neeson, Andrew Garfield ve Adam Driver şeklinde. Gerisi Japon.. Oyuncu seçimi hakkındaki konuşmasına tekrar bakarsak, çok da içine sinerek seçtiğini söyleyemeyiz zaten. Ama her yönetmenin bir oyuncusu vardır derler ya, bunun ki de malumunuz üzre DiCaprio, gerisi fasa fiso sanki.

Ben bu filmi sevmedim arkadaş.. Oscar'da En İyi Görüntü Yönetimi Adayı idi, doğru adaylıkmış ona lafım yok..

090417
Oku..

After Porn Ends (2012)


Uyuşturucu kadar illegal değil
Alkol kadar legal değil
Keyif verici zararlılar sınıfında
Yakın ama kumar değil

Bilin bakalım bu nedir? Bilmece bildirmece, *m üstünde g*t s*kmece. Dün gece Memo Tembelçizer Cihangir Komedi Kulübü'nde Aşık Memo şiirleri okudu, bayadır bu kadar gülmemiştim, çok iyiydi. *m s*k deyince Aşık Memo efsanedir, bilen bilir, lafı geldi diye yazdım. Bilmecemin cevabını da bu arada düşünmüşsünüzdür herhalde. Cevap tabii ki, porno.


Son zamanlarda artmakla beraber, porno endüstrisi temalı pek çok belgesel filme denk geliyorum. Dün de After Porn Ends 2 (2017) diye bir film gördüm, birincisi de vardır muhtemelen, deyip aradım buldum. Porno işini karalamaktan ziyade, pornoculara sonrasında ne oluyorun peşine düşmüş Bryce Wagoner. Yani mesaj kaygısı gütmeden yapılmış bi iş.

Daha çok 90'larda ve öncesinde popüler olan porno emekçileriyle görüşülüyor. Asia Carrera mesela, zamanında efsaneymiş, şu an babalarını kaybetmiş dört çocuğuyla ilgilenmeye çalışıyor. Alkol bağımlılığı da uğraşması gereken başka bir problem. Crissy Moran, Amber Lynn ve Randy West de görüşülen eski pornocular. Bu işe girerken evli olanlar, aktif çalışma sürecindeyken evlenenler, bu işleri bırakıp evlenenler; hepsi var. Raylene var mesela, bırakıyor porno sektörünü, biriyle tanışıyor, evleniyor. Sonra maddi sıkıntılar oluyor, geri dönüyor, şu an hala piyasada mesela. Anne rolleri oynuyor artık. Şu cümlesi de dikkatimi çekti: "Porno filmde oyunculuğumu ciddiye aldım demek çok klişe bir söz. Ama aldım. Ve en sevdiğim bölümü buydu. Ve bazen de seks."


Hepsinin bir başlama hikayesi var. Hepsinin çok sayıda hayranları var. Hatta sapıkları var. Yine Raylene'di galiba, "Temiz kalmak istiyorsanız güvenli bir iş kolu değil." diyordu, partilerdeki uyuşturucu ve alkol selinden bahsederek. Yine ilginç bulduğum bir detay da, porno işini bırakıp çocuklarına odaklanan Asia Carrera'nın, hala açık tuttuğu internet sitesinde takipçilerine bir not bırakması. İşte, artık bu işi yapmıyorum, paraya ihtiyacım var temalı bir mesaj. Ve ciddi miktarda bağışlar geliyormuş, çocukların okul masrafı falan öyle çıkmış.

Dünya gerçekten çok ilginç bir yer. Herkesin bambaşka hikayesi var. Bu arada sektöre başlama hikayeleri konusunda Hot Girls Wanted (2015)'ı da öneririm, başarılı filmdi, vurucu hikayeler var orada da.

020417
Oku..