Grand Hotel (1932)


Bir yerlerde denk geldiğim -Oscar acayiplikleri- listelerinden birinde görmüştüm bu filmi, başka hiçbir kategoride adaylığı olmayıp En İyi Film ödülünü kazanan tek film buymuş. Aslında performanslar, hikaye, teknik, reji çok iyi değil ama senenin en iyi filmi demişler; hiçbir şey olmadıysa bile kesinlikle bir şeyler olmuş yani!..


Berlin'de, bütün zengin turistlerin tercih ettiği, tanınmış kişilerin cirit attığı, meşhur bir mekan Grand Hotel. Bazen birkaç geceliğine bazense daha uzun zaman geçirmek için geliyor insanlar, e bir süre sonra da gidiyorlar, geliyorlar, gidiyorlar; otel burası sonuçta, kimler geliyor kimler geçiyor.

Film, telefon kulübesine girip birileriyle görüşmeler yapan karakterlerimizi tanımamızla başlıyor, yakışıklı bir Baron, gaddar bir iş adamı, hasta bir yabancı, ünlü bir bale sanatçısı, bir doktor ve birkaç karakter daha.. Hasta adam, yakın bir zamanda öleceğini öğrenmiş ve kalan günlerini Grand Hotel'de zevk içinde harcamak istiyor, Baron da ona çok içten arkadaşlık ediyor; iş adamı, fabrikasına ortak olabilecek bir yatırımcıyla görüşmek için otelde bulunuyor, yazışmalarını yapması için bir sekreter çağırttırıyor.

Baron'un bale sanatçısı Madam Grusinskaya'ya duyduğu beklenmedik aşk hayatını alt üst ediyor. Devamında yaşanan tatsız bir olay, onun da devamında daha tatsız bir olay yaşanmasına sebep oluyor.


Geçenlerde izlediğim The Meyerowitz Stories (New and Selected) (2017)'de baba Meyerowitz oğluyla film izlerken diyordu ki, "Bu 30'ların filmlerinde erkekler hep smokin giymişler. Artık herkes çok daha rahat.", oğul durur mu, yapıştırıyor cevabı, "Belki de o zamanlar ömür kısa olduğu için şık giyiniyorlardı, hayatın kıymetini biliyorlardı."

Öyle miydi hakkaten, geçmişe kıyasla insan ömrü uzuyor muydu?


13 Nisan 2020