En sevdiğim filmleri sorduklarında aklıma bi şey gelmiyo, sonra bi Woody Allen filmi söyleyiveriyorum kestirmeden. Ama biraz düşününce güzel bi ilk beş çakarım gibi, bana göre güzel tabii. Bi dönem çevreme çok sık tavsiye edip hediyelik eşya ettiğim August Rush (2007), pek kimseyi benim kadar etkilemiyordu. Ben yine de ilk beşimde tutarım bu filmi; keza Shame (2011) de benim için özel filmlerden, vefakat beğenmeyen beğenmez.. Elim değmişken gelsin diğer üçü de: Back to the Future (1985), Iron Man (2008) ve Midnight in Paris (2011).. Daha bir sürü favorim var da ilk beş bu gibi.. Shame (2011)'i de epey bir zamandır yazmak isteyip fırsat bulamıyordum, bugün tekrar izledim ve artık yazma zamanı gelmiş dedim..
İlk gösterimini 2011 Eylül'ünde Venedik'te yapan filmin yönetmeni Steve McQueen, senaryoyu Abi Morgan'la beraber yazmış. Filmde birinci yönetmen yardımcısı Atilla Salih Yücer ismi dikkatimi çekti, Hollywood'ta bir Türk.
Kadro şahane, Michael Fassbender ve Carey Mulligan başrolde; küçük rollerle de James Badge Dale ve Nicole Beharie yer alıyor. Film hikaye gereği biraz açık saçık, hatta şılap şılop ah oh şeklinde sahneler içeriyor. Fassbender ve Mulligan, kariyerlerinde böyle bir film kaydettikleri için çok şanslılar bence. Çünkü, açıkça görülüyor ki sanat için soyunulmuş, vizyona koşan bi iş değil ki -çok para verdiler soyundum n'apiyim- durumu olsun..
Anne baba yok piyasada, Brandon ve Sissy, abi kardeş. Brandon düzenini kurmuş, New York'ta rezidansta oturup, her gün işe gidip geliyor. Etliye sütlüye bulaşmadan yaşıyor, seks takıntısı hat safhada; yakışıklı adam olduğu için, bi ortama girince eli boş çıkmıyor, eve gidiyor otuz birden de vazgeçmiyor.. Hiç bi şey bulamazsa kadın çağırıyor, veriyor parayı.. Bizdeki Issız Adam (2008) vakası işte.. İlişki durumlarına inanmıyor, varsa yoksa vur kaç..
Kızkardeşi Sissy, sürekli telesekretere mesajlar bırakıyor, "Ara bi!", "Ya arasana, sesini duyayım.." falan diye.. Brandon belli ki abilikten feragat etmiş bir adam, umrunda değil Sissy. Bir gün Sissy direkt gelir eve, "Niye açmıyosun, arıyorum o kadar" diyerek.. "Burda kalcam bir süre" diyor.. Brandon'ın canı sıkılıyor ama kovamıyor da, kız tam bir baş belası ama çok güzel, sesi de efsaneymiş, şarkıcılık yapıyor.. Sonra Brandon'ın patronuyla yatıyor, iyice ayar oluyor abi, bi şey diyemiyor ya patrona.. Ne kadar geniş de olsa mezhep, ters durum, abiyle aynı evde falan..
Bu abi kardeş muhabbetleri, bizim bizden başka kimsemiz yok temalı sonuçsuz konuşmalar.. Brandon, kovuyor Sissy'yi ama Sissy inatçı, abilik yap bana diyor.. Bu arada Brandon sevgili olayına mı girsem lan acaba diyor..
Çok güzel hikaye, bazen fazla sert ama efsane.. Bu filmden sonra yönetmenin bütün filmlerini izleme sözü verdim kendime.. İzledim de ama yok yani, bu klasa yetişemiyo hiçbiri: Hunger (2008) ve 12 Years a Slave (2013) diğer iki uzun; bunlar haricinde bir düzine de kısa filmi var gözüküyor, bir yerler de denk gelirseniz paylaşın hayrınıza..
Ocak 2014, Güncellendi Aralık 2015