Güneşi Gördüm (2009)

Konuk Yazar // Vedat Özdemiroğlu


Filmimiz, helikopter sürüsünün sıcak çatışma yöresine göçüyle başlar...
Ramo ve Mamo, dağlık bölgede yaşayan iki kardeştir. Mamo, köyde evlenecek kız bulamazken, Ramo’nun karısı Havar habire kız doğurmaktadır. Erkek çocuğu bulmak için, çatışma olmayan geceleri Ramo sevişmeye ayırmaktadır. Fakat beşinci kızı olunca delirir. Üstelik aynı köyde Altan ‘Erkekli’ de yaşadığı için iyice sinire keser. Yakınları Ramo’ya “Saçını bu şekil tararsan oğlun olur”, Havar’a da “Hamileyken oğlanlara bak” gibi tavsiyelerde bulunurlar ve böylece bir yıl sonra, Ramo’nun nihayet oğlu olur...

Ramo, oğlunu, doğar doğmaz Kunta Kinte modeli bayıra götürüp havaya kaldırır... Ramo ile Mamo’nun diğer kardeşleri Kado, gündüz vakti kadın programları izleye izleye efemineleşmekte, yengesinden fırsat buldukça çamaşır asarak kadınsı hislerini tatmin etmektedir...
Yöredeki komutan “Ev içinde ev, devlet içinde devlet olmaz” diyerek köylüleri bilinçlendirir. Zaten her iki taraf da onlara “Sizin için dağa çıktık!” demektedir. Oysa köylüler zaten dağda yaşamaktadır...
Böylece göç kaçınılmaz olur, iki aile birleşip İstanbul’a gelirler. Mamo, İstanbul’da çok kız vardır diye kıpır kıpırdır. Şehre girer girmez, İstanbul’daki beş gökdelenden birini görüp çok etkilenirler. Hemşerileri Cuma’nın yardımıyla varoş bölgesinde bir eve yerleşirler...


Balık halinde iş bulan Ramo ile Mamo, martıları gördükçe köylerinin yerel kuşu yabanboranını hatırlayıp içlenirler. Bu arada Kado (Kadri), mahalledeki travesti Cansu (Can) ile aniden bir dostluk kurar...
Göç eden iki aileden biri Norveç’e gitmek için insan kaçakçılarıyla irtibata geçer. Kaçakçılar için sorulan “Peki bu adamlar daha önce bu işi yaptılar mı?” sorusu, “Adamların işi bu!” cevabıyla tatmin edilir...
Kado, Cansu’nun arkadaşıyla tanışır, travestiperverliğinden dolayı Mamo’dan zopa yer ve ev hapsi için odaya kilitlenir...

Altan Erkekli ve ailesi, parolaları ‘Sevkiyat bizim işimiz’ olan kaçakçılar tarafından önce Yunanistan, sonra da Norveç’e götürülürken, doğum yorgunu Havar ameliyat geçirir ve hastanede kalır. Norveç’e giden aileyi karşılayan akrabaları Nedim, esasen emperyalizm, rüzgardan elektrik üretme ve Norveç fiyordları konularında gizli bir uzmandır...
Kado ise, travestilerden ‘Bizim adımız kelebek kızım’ öğretisini alıp cesaretlenerek ruj sürmelere başlar ve “Abilerim gibi değilim, içimdeki erkeği öldürmeliyim, tek erkek çocuk olsam neyse, iki abim var zaten..” diye karar alır...
Anneleri hastanedeyken Serhatları karıştıran küçük kızlar, bir faciaya sebep olurlar ve aileden koparılarak devlet himayesine alınırlar. Aynı anda Norveç’e kabul edilen diğer aileye maaş bağlanır ve biz seyirciler sosyal devlet ile asosyal devlet farkını çok yakından görürüz. Türk filmlerinde yasal bir mecburiyet olan ‘hiç konuşmayan kadın’ tipini bu filmde Norveç’e giden ailenin annesi üstlenmiştir...

Norveç’teki akraba Nedim “Nasıl olsa sosyal devlette yaşıyorum” diye iyice coşmuş, günlerini felsefe yaparak ve beş hececilerden şiirler okuyarak geçirmektedir. Ailenin süpermarkette çalışan oğlu ise Hint-Avrupa dili avantajıyla Norveççeyi hızla sökmektedir...
Kado iyiden iyiye travesti ortamlarına alışmış, barlara dadanmıştır. Ortamdaki bazı travestiler tarafından her nedense ‘Sen de çalış’ baskılarına maruz kalan Kado, evini terk etmiştir...
Sinirli abi Mamo, Kado’nun peşine düşmüştür. Şehirdeki tüm travestilerle görüşerek kardeşini arar, yine Türk Sineması mevzuatında yer alan ‘çirkinsen kötüsün’ yasası işler ve travestilerin en şişkosu, Kado’yu abisine ispiyon eder. Kado bir yandan kaçmakta, bir yandan da Cansu’ya botanik konusunda seminer düzenleyerek, kardelen (berfin) çiçeğini iki dilde anlatmaktadır. Bu çiçek, güneşi gördüğü an, canından olmaktadır ve burası, seyircilerin birbirlerine manidar bakıp ‘Vay be’ demeleri gereken bir andır...


Kado, köşe bucak kaçtığı abilerine, en kaçabileceği zamanda randevu verir ve “Gündoğumunda eski Galata Köprüsü’nde buluşalım, görüntü açısından finale yakışır orası!” der. Böylece güneşi görme fırsatını bulacaktır... (Manidar bak, ‘vay be’ de...)

Bu filmin çekimleri sırasında hiçbir canlıya zarar verilmemiştir, gerek yok, nasıl olsa filmi izleyen canlıları, yeterince hırpalarız, diye düşünülmüştür...

(Bu yazı ilk 8 Ekim 2009 Uykusuz'unda yayımlanmıştır. VÖ'nün özel izniyle de bloga eklenmiştir..)

17.09.15