İçimde Akan Nehir (2015)


İki sene önce yapım aşamasına da tanıklık ettiğim, resmen teğet geçtiğim bir projeydi. Ofiste film hakkında konuşulurken, kadro belirlenirken, bakanlıktan destek alınırken oralardaydım. Senaryo sahibi Erhan Güleryüz aynı zamanda başroldü de tabii ama yönetmen konusunda kararsızdı ekip - kim daha iyi yapar bu işi falan denirken o dönem görüntü yönetmeni olarak konuşulan bir zat "E, abi sen yapsana yönetmenliği de, ne var sanki!" aklını verdi ve tüydü, devamında başka bi görüntü yönetmeniyle beraber filmin yönetimine Erhan Güleryüz geçti. Ve sonuç ortada.


Her yerde duyup, okuduğunuz şeyler doğru, kötü film. Film hakkında güzel bi şey diyene denk gelmedim. Yönetim zayıf olunca -söylemeye hiç gerek yok ama- her şey zayıf. Oyunculuk, ses, sanat, tasarım, hikaye zaten anlaşılmaz halde.. Hayır her şey tamam gibi bi de yurtdışı sahnesi için -stok görüntü kullanılmış muhtemelen- çözünürlük felaket. Bazı sahnelerdeki renk problemine hele hiç girmiyim, o konuşulacak durumda değil. Ama hikayeyi anlatayım yine de..


Hazar Kafkas, kısa bi ömrü kaldığını öğreniyor ve İstanbul'daki kötü hayatını bırakıp kasaba dediği Büyükçekmece'ye, eski güzel hayatına dönüyor. Güzel derken yani, arkadaşları, evi falan işte. Bu arada hastanede denk geldiği kasabalısı Nehir'le tanışır, Nehir'in de kızı hastadır. Hazar'ın babası eski bi ajanmış, babasız büyümesine bağladığı şimdiki halini, o esnada babasız büyüyen oğlunun halini, Nehir'le hallerini kötü bi anlatımla görürüz. Rüya mı gerçek mi anlaşılmayan, geçmişe dönülen savaş zamanı sahneleriyle çocukluğuna tam inemediğimiz Kafkas, Asmalımescit'te bi barda işe girip müzik yapar. Biri beğenir kartını verir akabinde albüm yapılır, önce tutmaz sonra çoksatar. Nehir'in kızı için evi ipoteklemiş, kendi oğlu için albüm yapmış, Nehir için şarkı yazmış bir adamdır Hazar Kafkas. Arkadaşları Kafkas der.


Filmin ilk adı Kafkas'dı zaten, sonra niyeyese Çerkez olmuştu. Sonunda ve yine en mantıklı haliyle İçimde Akan Nehir son karar olmuş. Erhan Güleryüz iyi adam (Ayna grubunun kel olmayanı), müzikal anlamda olumsuz pek bir şey söylenmez hakkında, gözlüklü ve takım elbiseli haliyle meşhur olmuş biridir. Ama sahne dışında gözlüksüz ve gayet özensiz giyimiyle pek tanınacak halde değildir. Bir röportajında "Gözlük beni şöhretten korudu" demiş, güzel tespit kendi adına. Filmde de genç elemana "İnsan, babasını kaybedince gerçek erkek olur!" diyo, böyle vizzo aforizma duymadım. Aşırı etkili bi şey söyleyecek gibi olup saçmalama durumu.


E o zamandan hiç mi güzel detay yok, olmaz mı.. Filmde sürekli ağlayıp, şiş gözlerle nerdeyse çirkin bir kadın olan Tuğçe Kazaz, gayet sempatik ve güzel bir kadın esasta. Film çekildiği zamanlar din değiştirmesiyle devam eden bi popülaritesi varken, filmin vizyona girdiği bu dönemler twitter'daki ilginç söylemleriyle bir negatif popi var. Yani şu an Nihat Doğan neyse Tuğçe Kazaz o. Projeyken alternatifi Aslı Tandoğan'dı mesela. Daha iyi olurdu daha kötü olurdu diyemiyorum çünkü rolü anlamadım ki, o karakter nası biriydi hiç belli değil; hikaye çok eksik..

Bu arada, çekildikten iki sene sonra vizyona giren, onda da hemen kaldırılan film toplamda 36 bin lira civarı bi gelir elde etmiş; kullandıkları kameranın bi'kaç günlük kirasıydı lan o para. Büyük zarar edilmiş. On üzerinden iki vericem ben bu filme. O da sabahın körü İstiklal'deki 360 derece sahne için. Nasıl çekmişler onu anlamadım..

09.12.15