Katie Says Goodbye (2016)


Çok güzel film... Ama filmden önce hadi kadınları konuşalım. Zırt pırt öldürülen, erkek şiddetinden muzdarip, ne giydiğine ne sevdiğine karışılan kadınlar! Seçme seçilme hakkını hangi ülkenin daha önce verdiği gurur meselesi yapılan kadınlar! "Kadına kalkan eller kırılsın!" diye bağrınılan kadınlar... Affınıza sığınarak belirtmeliyim ki işlerin buraya gelmesinde kadınların da payı epey büyük! Yanlış tondan bağırıyorlar çoğu zaman. 'Güçlü kadın' diye laf var, 'güçsüz erkek' var... Neden bu ayırarak genelleştirme hiç anlamıyorum. Güçlü-güçsüz insan var ortada!..

Adem Bey ve Havva Hanım arasındaki ilişkide şiddet uygulandığını varsayarak 'erkek şiddeti' olarak adlandırılacak bir durum, Habil&Kabil Biraderlerin peydah olmasıyla beraber üç erkeği birden zan altında bırakacağından direkt şiddeti uygulayanın ismiyle, örneğin 'Adem şiddeti' olarak anılmalıdır. Zaman içinde Havva Hanım'ın gücü yeten çocuklarına uyguladığı olası bir şiddet eylemi de aynı şekilde 'Havva şiddeti' olarak anılacaktır. Hemen farklı bir noktadan bakmaya çalışalım. Herhangi bir olası şiddet olayında duruma 'insan şiddeti' dendiği vakit nasıl ki bütün insanlar suçlanıp, hep beraber o yüz kızartıcı eylemi gerçekleştirmişiz gibi geliyorsa kulağa, 'erkek şiddeti' de o derece üzücü bir söylemdir. Günümüzde çoğu haysiyetsiz yaratığın cinsinin erkek olması suçu bütün erkeklerin sırtına yüklenirse bu ancak cezayı paylaşarak hafifletmek olur. Ama suçu, örneğin, "Ahmet Suphi Altındöken şiddeti" veya "Melek Subaşı şiddeti" olarak anmak hedefe giden yolda daha kalıcı çözümler sunar. Çünkü hedef kesindir, çözüm daha etkili olacaktır.

Epeydir bir yolunu bulup üzerine konuşmak istediğim bir konu şu: 'erkek şiddeti' söylemi bize bir şey kazandırmıyor. Suçu genelleştirmek, toplumca kabul edilebilir seviyeye çekmek oluyor. Çok basit bir örnek daha vereyim, hiç 'erkek hırsızlığı' diye bir şey duymayız ama hırsızların çoğu erkek, kapkaça uğrayanların çoğu da kadındır. Aksi gibi dünya üzerinde şiddete uğrayanların çoğunun erkek olduğunu, erkek erkeğe her gün milyonlarca kavga dövüş olduğunu da tahmin edebiliyoruz.
Erkek erkeğin parasını çalınca suç ama erkek erkeğe yumruk atınca normal!
Erkek kadının parasını çalınca suç ama erkek kadına yumruk atınca... (bu kesinlikle normal değil, üstteki neden normal o zaman)
Söylemek istediğim, ancak şiddetin her türlüsüne odaklanılırsa çözüm için bir yere varılabilir.

"Kadın Cinayeti" normalde habercilerin durumu dramatize etmek için kullanacağı bir şey değil miydi, "Bebek Katili" gibi hani, daha vurgulu oluyordu haber... Bu sosyal medya marifetiyle artık çok sık yapılınca başka bir noktaya gitti olay sanki. Normal "Cinayet" yazınca çok dikkat çekmiyor artık, gece vakti sokakta yürüyememekten şikayetçi kadınların haberleri çıkıyor ama aynı sokakta erkek de yürüyemiyor, ona da sokuyolar bıçağı ama haber değeri bile olmuyor çoğu zaman.

Bir düzenek kurulu, psikopatın biri hiç tanımadığın bir kadın bir erkek bağlamış karşına, "birini seç hayatı kurtulacak" diyor.. Nasıl seçersin ki?! Eşit yani senin için, tanımadığın iki insan... Neden şiddete uğradığında kadın daha mağdur... Barın önünde dayak yiyen erkek de güçsüz olduğu için yiyor tekmeleri... Eğer oysa vicdan, güçsüzün yanındaysak nereden biliyoruz kim güçsüz?!..


Katie fiziken güçsüz ama tatlı bir genç kız. Garsonluk yapıyor, arada bir de devamlı görüştüğü birkaç erkek var, para biriktirmek için onlarla beraber oluyor. Annesi bütün gün tv izleyen, sorumsuz bir tip, babası yok. Hep güleç, herkesin sevdiği bir kız Katie. Kasabaya yeni gelen Bruno'ya aşık oluyor, hayatında ilk defa çok farklı duygular yaşadığı için çok mutlu oluyor Katie. Bruno artık başkalarıyla birlikte olmasını istemiyor, Katie de eğer bu önemliyse tabii ki yapmayacağını söylüyor. Ama tatlı Katie'nin sevgili yapmasına bozulan bazı s*k kafalılar kızın canını yakıyorlar.

Wayne Roberts'in yazıp yönettiği hikaye bize Katie'nin kalbinin derinlerinde bir yerde büyük bir savaşçı olduğunu gösteriyor. Yaşadığı olaylar, verdiği kararlar, yetiştiği çevre ve verdiği büyük savaş! Wayne'in The Proffesor (2018) filmini izleyip, takip edilmeye değer bir sinemacı olduğunu düşündüğüm için bu filmini de izledim. Şimdiye kadar bu iki filmi yapan Wayne, sonraki işlerini sabırsızlıkla beklediğim isimlerden oldu. Hikaye anlatma şeklini sevdim. Filme puanım 7/10.


Katie'yi Olivia Cooke oynuyor, daha önce Me and Earl and the Dying Girl (2015), Thoroughbreds (2017) ve Ready Player One (2018) filmlerinde beğenerek izledim. Mary Steenburgen, Mireille Enos, Christopher Abbott, Natasha Bassett ve Jim Belushi kadrodaki diğer isimler..

Filmin, girişte yazdığım konuyla doğrudan bir ilgisi yok aslında. Katie'nin yaşadığı olaylar için güçsüz kadınlığına sığınmaması, başka bir tavırlar takınma çabası, güçlü durmaya çalışması biraz çağrışım yaptı da döktüm içimi.. Ama doğrudan Katie'ye yönelik şiddetin işlendiği bir film değil!.. Şiddet görüyor tabii -doğal olarak- ama onun daha büyük dertleri var...

6.12.19