Konuk Yazar // Sevcan Özbek
Coco ve Coco gibi animasyonları izlediğim zamanlar, sanırım iç dünyama huzur getiren, kendimi hikayenin içinde bulduğum zamanlar. Tam da hayal ettiğim dünya. Başrolde iyilik vardır, zaman zaman ona karşı çıkan kötülük ve onu alt etmeye çalışan yine iyilik. Bir başkaldırı hikayesi. Sonucunda hep bir sevimlilik, hep bir güzellik. Sanırım en iyi romantik filmde bile ağlamazken, Yeşilçam'ı tenzih ederim, böyle animasyonlarda gözlerim dolar. Keza bu filmde de kendimi tutamadığım, çok tutulduğum anlar oldu.
Beni bilen bilir, filmleri yorumlamayı, fikrimi sunmayı pek tercih etmem. Ancak burada yazıyorsam, yazacaksam, sitenin içeriğine uygun olmalı elbette. Kendimce film hakkında ufak tüyolar vererek ortama ayak uydurmuş olacağım.
Film, Miguel isimli çocuğumuzun, Dante isimli köpüş arkadaşına seslenmesiyle başlıyor. Benim kedimin adı da Dante idi. Ama filmdeki köpüş pek bir alık, benim Dantemle alakası yok. İsim, malumunuz büyük İtalyan şair Dante Alighieri'den geliyor. 13. yy'dan bu yana bütün Dantelerin adı bu Dante'den geliyodur bence. Ondan önce de, Moğolca kökenli bu isim, dayanıklı, dirayetli kişiler için kullanılırmış.
Coco, hikayesiyle, bizleri fantastik ve keşke bizde de böyle olsa dediğim harikalar diyarına sürüklüyor. Filme başlamadan önce, haliyle, 'Coco bir karakterdir ve bu karakter başroldür' tahmin ederiz. Ancak başrol on iki yaşındaki, Miguel Rivera'dır. Coco adının önemi ise, tüm hikaye çözüldüğünde yani son sahnelere gelindiğinde ortaya çıkıyor.
Film, aile bağlarının önemini vurgulayan, büyüklerimize saygıyla yaklaşan, hayvan sevgisi barındıran, ölmüş olana minnetimizi eksik etmemek gerektiğini savunan, inandığımız şeylerin ardından gitmemizi söyleyen, kötülere ve yalancılara da 'gün olur devran döner' lafını hatırlatan, pek cici bir animasyon. Tam da özlenen cicilikler bunlar.
Sayfa sahibi beyim olsaydı size, filmin ödüllerinden, hikayeden, müziklerden, yönetmeninden, harcanan bütçeden bahsederek, sizi bu engin bilgilerle epey bir doyururdu; biliyorum çok iyi yapıyor. İşte bense, minnoş minnoş dünya şöyle olsa böyle olsa falan.
Evet ne diyordum. Benim naçizane yorumum böyle filmle ilgili. Zahmet edip okuduysanız, müteşekkir olmuşumdur.
Bahsi geçen Danteciğimi sizlere göstermek istedim. Ne yazık ki şu an da hayatta değil. Ama türlerinden, türlü türlüsü evimizdedirler. Eksik olmasınlar.. Eksik etmeyin..
Kıbrıs'tan Sevgili'ye Sevgilerimle..
01.02.18
KKTC 22:57 - TR 23:57
(Bakın bakın saatine kadar yazmış, tatlılıktan ölmese bari, bitanecik. Yazsana dedim yazdı, çok güzel yazmış bence. O güzel ellerine sağlık. Bir süreliğine uzağız da, duygusallık var üstümüzde belki. Ondan yani.
Hiç ellemeden paylaşmak istedim ama çok canım çekti, Dante'li paragrafa son iki cümleyi ekleyiverdim, bir iki tane de küçük dokunuş, tamamdır. Ayrıca normalde yazmazdım belki ama benim hakkımda şu şu bilgileri verir demiş, vermeden olmaz şimdi, yalancı çıkarmayalım..
Toy Story 3 (2010)'ten Oscar'lı animatör Lee Unkrich yönetimindeki filmin bütçesi 200 milyona yakınmış, zaten artık yıldız isimlerin seslendirdiği filmlerin bütçesi hep böyle aşağı yukarı. Bi de emekçisine de hakkı veriliyor yani, bir film için birkaç bin kişi çalışıyor bilgisayar başında, bütçe normal. He kazanmasa harcanmaz tabii bu paralar, o ayrı; ABD sınırlarını aşmadan, ilk üç günde 50 milyonu bulmuş zaten film. Şimdiye kadarki Türkiye hasılatı da 7,5 milyonda. Oscar'dan sonra tüm dünyaya izletirler bunu bi de. Ohoo daha ne. Oscar demişken; En İyi Animasyon Film ve En İyi Şarkı kategorilerinde adaylığı var filmin. Golden Globe'u zaten kazandı, duymuşsunuzdur. Filmin seslendirme kadrosunda Gael Garcia Bernal var. Of ne çok konuştum. Yeter. Ben şu üstteki yazıyı bi daha okuyacam.. Çok tatlı.. Bi de iki noktayla bitirmiş son cümleleri, te allam..)
2 şubat 2018