Rina (2010)


Gökçeada, geçen yaz kamp stajı için gittiğimiz, 2 hafta boyunca bazen ağzımızdan burnumuzdan gelen, bazen çok eğlendiğimiz bir Çanakkale ilçesi. Tabii oraya çalışmak için gitmiştik, tatil için gitsek çok daha güzel anılarımız da olurdu ama şunu söyleyebilirim; tatil için gitseydik adanın bu kadar güzel yerlerinden haberimiz olamazdı. Nerelere girdik çıktık, hep hatıra bunlar.


Yönetmen Şenol Sönmez, 2006'da Doktorlar dizisinde başlayan yönetmenlik kariyerine günümüze kadar pek çok diziyle devam etmiş. Malum diziler başlar biter başlar biter, acımasızdır televizyon. Ama sinema öyle mi? Çekersin filmini gişe yapmadı mı, olsun, atarsın denize elbet biri izler beğenir filmini. Mutlu olursun yıllar sonra falan. Sönmez de kariyerine bir sinema filmi sıkıştırmak istemiş. Toplamış milleti Gökçeada'ya getirmiş. Filmde Gökçeada ismi hiç geçmiyor, 'ada' diyorlar sadece. Yerlisi öyledir zaten, Kuşadası sakini de ada der, Burgazada sakini de.. Hatta Karşıya Karşı diyen Karşılı yok.. Onlara göre de bu yaka Karşı..

ahanda iklimler (2006)'deki sahneyi çakmışlar :p

Kadrosu şahane, Paşhan Yılmazel, Çağlar Çorumlu ve Merve Sevi gibi popüler isimlerin yanı sıra Cezmi Baskın, Cüneyt Türel, Ayten Uncuoğlu ve Erdal Tosun gibi usta isimler de var. Bir de Burcu Altın diye tatlı bir kız var, sanırım dizilerde falan oynuyor genelde. Şenol Sönmez, Levent Pala ve Erkan Ersezer beraber yazmış senaryoyu. Yapımcı da Bülent Korkmaz.


Ömer, Umut ve Ali adalı gençler. Onların çocukluğuyla açılıyor zaten film. Ömer, arkadaşlarının da yardımlarıyla güzel bir şarap tarifinin peşinde. Umut, Zehra'sının; Ali, Gökçe'sinin. Yani hepsinin peşinde olduğu bir şey var. Ada ortamında hoş sohbet eşliğinde eğlenceli vakit geçiriyorlar. Derken fırsat Ömer'in ayağına geliyor. Onu ailesinden, dostlarından, büyüdüğü adadan ayırmak isteyen bir fırsat. Hikaye bu.


O ortamda şarap üstüne dönmese hikaye zaten haksızlık edilmiş olur. Ada şarabı diye bir şey var, gidenin içmeden dönmemesi gerekir. Ayrıca bir de güzel garson kız vardı, Pembe Kaval'da.. Param olsaydı gelirken de şarap getirmeyi planlıyordum stoklu, kısmet değilmiş. Adadan giderken, "Olum arada gelelim lan, çok güzel buralar." falan vardı dillerde. Belki de çoğu Adalının bile görmediği Mutludere'den mi geçmedik, kocaman koyu kırmızı dutlara mı düşmedik, yaban arazide adaya özgü 'geven'ler mi girip çıkmadı bir taraflarımıza. Güzeldi yani, kesin gidin görün. Olmadı bu filmi bir görün en azından. Ahanda, arazi dönüşü soluklandığımız, Fruko'nun dibine vurduğumuz Tepeköy'deki Rum kahvesi.

Denizi de güzeldi insanı da. 
Yalnız yerlisi güzeldi insanın da. 
Yazlıkçısı yine aynı, hep aynı.


Filmin adı neden Rina, şöyle açıklıyor film, sitesinde:

"Rina bir balık türü… Denizin onlarca metre derininde, çamura saplanmış öylece avını bekleyen bir balık türü… ve beyaz perdede can bulan şekliyle Rina, insan türünün derinlerinden çıkan en karmaşık, yüzeyinde kol gezen en basit halleri gibi…"

Tadını çıkarın, keyfinize bakın. Sonu tabii biraz şey ama neyse artık. Saygılar.

19.07.2013