Yönetmenler: Zeki Demirkubuz..


1964 Isparta doğumlu, yazar-yönetir bir sinemacı. Ama sinemaya başlamadan önce, küçük yaşlarda çeşitli işlerde çalışmış. 80 darbesinde içeri alınmış. ''İçerideyken, bol bol kitap okuma fırsatım oldu, öyle her kitabı da okuyamazdım, sıkılırdım. Al sen bunlardan oku diye roman verdi bana abilerimiz..'' diyor ve hapishanede geçirdiği üç yıl içinde Dostoyevski ile tanışıp 'Suç ve Ceza'nın etkisinde kalmış. Hapisten çıktıktan sonra işportacılıkla geçinmiş, liseyi dışarıdan bitirmiş, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne girmiş. 86 yılında Zeki Ökten'in asistanlığını yaparak sinemaya girişmiş. 94'te ilk filmini çekmiş.

İlk filmi olan C Blok (1994)'un en beğendiği filmi olmadığını kendisi de itiraf ediyor zaten. Ondan sonra çektiği Masumiyet (1997), Haluk Bilginer, Derya Alabora ve Güven Kıraç'ın oynadığı; çoğu oyuncuların performanslarına olmak üzere bir sürü ödül alan filmidir. Daha sonra Üçüncü Sayfa (1999) ve İtiraf (2001) gösterime giren filmleridir.

Bütün filmlerinin senaryosu da kendisine aittir. Hapishanede başladığı edebiyat düşkünlüğü ona bütün klasikleri okutmuştur. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sından etkilendiğini ama Ecinniler'inden daha çok etkilendiğini dile getiren Demirkubuz, sinemanın insanlara bi'şeyler anlatmak için bir araç olduğunu düşünmektedir.
İşlediği konulara bakıldığında, hep derdi olan karakterler görürüz hep bir sıkıntısı olan tipler; hatta sık sık aldatma konusunu işlediği de görülür.


Yazgı (2001)'nın senaryosunu, Fransız yazar Albert Camus'nün 'Yabancı' isimli hikayesinden esinlenerek yazmıştır. Sonraki filmi Bekleme Odası (2003)'ında kendisi oynuyor.
Kader (2006), çok beğenilen filmi Masumiyet (1997)'in öncesini, o karakterlerin nasıl o hale geldiğini anlattığı filmidir. Yazar Nahid Sırrı Örik'in aynı isimli romanından esinlenerek yazdığı bir diğer senaryosu Kıskanmak (2009), oyuncularından Nergis Öztürk'e birden çok ödül kazandırmıştır. 

Son filmi Yeraltı (2012), yıllardır üstünde çalıştığı, pek çok kez silip yeniden yazdığı, filmi çekerken dahi bir çok değişiklik yaptığı senaryosunu Dostoyevski'nin 'Yeraltından Notlar'ından esinlendiği, başrolünde Engin Günaydın'ın oynadığı, bir çok kişinin 'en iyi filmi' dediği filmidir. Ben katılmıyorum tabii bu 'en iyi filmi' olayına; Masumiyet (1997) dururken.. Ama hani etkili filmlerinden derim. Filmin yapımı bir buçuk sene sürmüş, bir çok oyuncu kadroya dahil edilip çıkarılmış, bir çok sahne kurgu aşamasında çöpe atılmış.

Geçen gün bir arkadaşımla beraber söyleşisine gittik, orda kendisine sorma fırsatı bulduğum birkaç soru ve verdiği cevaplar:


-Benim sormak istediğim şey.. ee.. şimdi ben sizin filmlerinizi izlemeye geçen sene falan başladım. Filmlerinizi izlerken; gördüm ki, bi Albert Camus'nün bi de Dostoyevski'nin hikayesinden esinlenilmiş, öyle filmler yapılmış.. (ben böyle -miş'li -mış'lı falan konuşunca 'allah allah kim yapmış acaba ehi ehi' diye araya girdi, ben hiç bozmadan devam..) Hep esinlenilmiş yani, direkt olduğu gibi sinemaya uyarlayıp.. Yani şey dediğiniz oldu mu, hani çok para olsa da şu hikayeleri işte zamanın Fransa'sında, ne biliyim zamanın Rusya'sında, yerinde çekebilsem.. falan dediğiniz oldu mu? (Benim kafa Hollywood çünkü)

-Yok, yok hiç olmadı. Ben zaten günümüz sorunlarıyla ilgilenmeyi istiyorum, hep öyle istedim. Olduğu gibi çekebilecek prodüksiyon gücüm olsa da yine böyle çekerdim. (....) Hikayelerin özüyle ilgileniyorum ben, nerede geçtiği çok önemli değil. (yanlış bir şey yazmamak için özet geçtim size cevabı, çok özet oldu belki ama olsun artık..)


-Peki şey.. sinemacısınız ama hep edebiyattan, etkilendiğiniz edebiyatçılardan bahsediyorsunuz; etkilendiğiniz sinemacı yok mu?

-Yok. Öyle etkilendiğim bir sinemacı yok. Hatta öyle çok geniş bir sinema kültürüm de yok, burda bulunan bir çok arkadaş benden daha bilgilidir bu konuda. Ama izlemekten zevk aldığım yönetmenler var tabii.. (dedi ve burada beş altı yönetmen ismi zikretti ama Allah sizi inandırsın aklımda tek kalan isim Haneke..)

Teşekkür ettim oturdum yerime, iki buçuk saat süren bir söyleşinin ardından kendisiyle ilgili olumlu görüşlerle ayrıldık zirveden. Muhabbeti tatlı, kısa boylu, kır saçlı, Beşiktaşlı, 2001 içen -ve çok sık içen-, alkol kullanmayan bir abimiz olarak kalacak akıllarda. 

Saygılar.

26.04.2012