O sıralarda dizi olarak televizyonda da gösterilmeye başlayan Batman tekrar hayata dönüyor. Yalnız televizyonda absürt-komedi tarzıyla izlenilen Batman bir süre sonra yine popülerliğini yitirdi. 40'larda iki kere filmi çekilmiş olan Batman'in üçüncü filmi de 66'da çekilmiş. İndirdim ama izleyemedim, ciddi bir sabır gerekiyor tabii: Batman The Movie (1966)..
Sadece Robin'le kalmayıp Batgirl gibi karakterlerin de Batman'e yardıma gelmesiyle iyice absürtleşmiştir. Hatta 50'lerin sonlarında uzay kaynaklı Batwoman, Bat-Mite da işe karıştırılmıştır. Evdeki yardımcısı Alfred öldürülmüş geri döndürülmüş falan baya karışmış yani bir dönem. Çeşitli yazar ve çizerler tarafından eski 'gecenin sert intikamcısı' imajına kavuşması için Batman'i yalnız bırakmışlar. 70'lerin sonlarında Batman tekrar toparlamış.
86 yılında 'The Dark Knight Returns' hikayesini yazan Frank Miller'la, Batman zirveye çıkmış ve takip eden yıllarda Miller, Batman'in doğuşunu tekrardan anlatmıştır. Bundan sonraki yazarlar tarafından da bu karanlık hava bozulmadan hikaye anlatılmış ve Modern Batman tarzı ortaya çıkmıştır.
Sinemada ise 66'dan sonra ilk kez Tim Burton'ın yönettiği, Wayne karakterini Michael Keaton'ın, Joker'i ise Jack Nicholson'ın oynadığı Batman (1989) çekilmiştir.
Bundan üç sene sonra Burton, Batman Returns (1992)'ü çekiyor. Keaton'ı tekrar Wayne rolünde izlerken; filmde Penguen rolünde Danny DeVito, Catwoman rolünde ise Michelle Pfeiffer'ı görüyoruz.
Bir sonraki film Batman Forever (1995). Yönetmeni Joel Schumacher, yapımcısı Tim Burton... Wayne bu sefer Val Kilmer'da. Bilmececi, Jim Carrey; İki Yüz, Tommy Lee Jones; Robin, Chris O'Donnell ve seksi psikolog tartışmasız Nicole Kidman... Sugar bir rolle de Drew Barrymore..
Yine Schumacher'in yönettiği sonraki film Batman & Robin (1997)'in Wayne'i ise George Clooney. Robin rolünde yine O'Donnell'ı izlerken Batgirl olarak Alicia Silverstone; kötü karakterlerde ise Mr. Freeze rolüyle Schwarzenegger'i, Poison Ivy rolüyle Uma Thurman'ı izliyoruz.
Bu dört filmde değişmeyen bir oyuncu varsa o da Bruce Wayne'in uşağı Alfred rolüyle Michael Gough'tur. Yine bu dört film arasından seçecek olursak en kötüsü sonuncusudur. Ayrıca bu filmle ilgili ilginç bir detay: Batman ilk ortaya çıktığı zamanlardan beri homoseksüel bir karakter olarak görülüyor bazılarınca, ama her seferinde bu iddianın asılsız olduğu gerek yaratıcısı Kane, gerek yazarları tarafından dile getiriliyor. Bu son filmde Batman'i oynayan Clooney, karakteri eşcinsel gibi oynadığını söylemiş, aslında öyle olmayabilir ama neden bilmiyorum öyle bir karakter yarattım kafamda ve onu oynadım demiş. Şimdiye kadar ki en iyi Bruce Wayne'i kim oynamış gibi bir kıyaslama yapacak olursak Val Kilmer derim ben.
Batman Begins (2005)'in Wayne'i Christian Bale olarak belirlenmiş ve sinemalarda gösterilmeye başlamasını ardından seyirci hemen devam filminin peşine düşmüş. Batman'in nasıl ortaya çıktığının anlatıldığı bu filmin devam filminde Joker'li bir hikaye hazırlayan Nolan, The Dark Knight (2008)'ta yine Bale'le çalışırken Joker'i filmin çekimlerinden sonra hayatını kaybeden Heath Ledger'a, İki Yüz karakterini de Aaron Eckhart'a veriyor.
Bu iki filmde de Alfred'i usta oyuncu Michael Caine oynuyor. Öte yandan Ledger'ın ölümü henüz vizyona girmemiş olan filme beklentiyi artırmış ve açgözlü yapımcılar bu durumdan kar sağlamaya çalışmış ancak Nolan filmin bu şekilde ön plana çıkmasını istememiş. Yapımcıların astırdığı Joker'li afişleri indirtip, Batman'i yeniden ön plana çıkarmış.
Film vizyona girdiğinde çok beğeniliyor ve Ledger muhteşem Joker tiplemesiyle ölümsüzleşiyor. Bu rolüyle bir sürü ödüle layık görülüyor. Ama bu kadar sevilen bir kötü adam çok tehlikeli olabilir.
29.04.12