Saf (2018)


Ali Vatansever'in yazıp yönettiği film, Toronto Film Festivalinde açılış gösterimi yapmış ve birkaç Avrupa festivaliyle beraber kendi evinde de gösterilip birkaç tane de ödüle layık görülmüş, samimi bir film.

Filmden haberdar olmam, Caner Özyurtlu'nun YouTube programına konuk olan Onur Buldu'nun filmde rol alması ve o sohbette filmin kısaca bahsinin geçmesi şeklinde.. "Çok güzel film, kentsel dönüşüm temalı" falan diyorlar.. Ve beni yakalıyorlar. Çünkü bugün bitirme şerefine eriştiğim Emine Uşaklıgil'in Bir Şehri Yok Etmek kitabı da İstanbul'u kentsel dönüşüm çerçevesinden inceliyor. Bu önemli çalışmaya iyice yükselmişim, bir de üstüne konuyla ilgili başka bir bakış açısı sunacak film öneriliyor resmen. Evren iş başında, bir takım işaretlerle filmi izletiyor bana..


İstanbul'un malum bölgelerinden birinde, gecekondular ister seve seve yıkılıyor - ve yerine büyük yeni rezidanslar dikiliyor. Henüz mahallenin tamamı talan olmamış, bir kısım hala gecekondularında kalıyor, ya sıra gelmemiş, ya satmamakta direniyorlar. Kamil ise yeni hamile eşi Remziye ile beraber bu gecekondulardan birinde yaşıyor ve işsiz. Çaresiz Kamil, hemen yanlarında başlayan inşaatlardan birinin kapısını çalıyor iş için. Muhtaç görünce bunu alıyorlar işe ama yerine aldıkları Suriyeliye verdikleri parada -yani ucuza- anlaşıyorlar..

Suriyeli göçmenlerin toplumdaki yeri, fiyat düşürerek ekonomiye verdikleri zarar, kaçak çalışma şartları ve kentsel dönüşüm faaliyetlerinin mahallelerdeki etkisi işleniyor hikayede. Kamil, yerini aldığı Suriyeli tarafından sürekli tehdit görüyor, "o iş benim, çık ben gircem" diye. İş arkadaşlarından tepki görüyor, "Suriyelilerle aynı fiyattan çalışıp piyasayı düşürüyorsun" diye. Üstelik belgesiz çalıştığı için iş yerinden baskı görüyor, kursa gitmesi için.. Pamuk gibi çocuk olan Kamil, maruz kaldığı stresle başa çıkmaya çalışıyor.


Uşaklıgil'in çalışmasında bahsettiği, mahallelilerin kahvehanelerde bir araya geldiği "bizi yerimizden edecekler ve karşılığında verecekleri evlere hayatımız boyunca borç ödeyeceğiz, kabul etmeyelim!" toplantıları yapılıyor. Ama kapitalizm ve siyasilerin rant sevdası her seferinde galip geliyor.

Kitaptan öğrendiğime göre bu eskiden beri böyleymiş İstanbul'da. Yeni gelen padişahlardan da eskilerin yaptığını beğenmeyip yıkarak yerine yenisini yapmak varmış. "O medrese tez yıkılsın, yerine bana hamam yapılsın!"cılar. En üzücü olaylardan biri de Cumhuriyet'le beraber Ankara'ya çekilen yönetimin İstanbul'u boşlaması ve henüz nüfus çok azken İstanbul'u muhteşem bir yer haline getirebilecek planlara ve plancılara yeterince şans vermemeleri olmuş. Çok geçmeden kontrolsüz bir kalabalıklaşmaya maruz kalan İstanbul için zaman içinde bulunan çözümler hep günü kurtarmak için yıkıp yeniden yapmak olmuş.


İstanbul'da yaşadığım 10 yıl boyunca gördüğüm, filmde de göreceğiniz, kitapta da okuyacağınız şey, İstanbul'un kocaman bir şantiye alanı olduğu! Plansızlık yüzünden sürekli yıkıp yeniden yapılıyor. Okuduğum baskısı 2014'te yayımlanan kitapta, 3. Köprü, Yeni Havalimanı ve Çılgın Kanal Projesi'nden de bahsediliyor, okuduklarımı yakın tarihte gelinen son durumla karşılaştırıyorum, şimdiyi anlamak daha kolay böyle olunca. Zorlu'nun Zincirlikuyu'daki dev binalarını, Ağaoğlu'nun inşaatlarını da anlatıyor Uşaklıgil, tabii ki kendi muahlif görüşüyle, Cumhuriyet yazarı kimliğiyle.

Okuduğum kitabın, sonunda böyle bir filmle pekişmesi güzel oldu benim açımdan. Filmi de kitabı da tavsiye ederim; bir de benim gibi arka arkaya getirirseniz ne ala!..

5 Ocak 2020