Atiye (2019- )


Hatırlayınız birkaç sene önce, "Vay efendim, Netflix Türkiye süper kahraman dizisi yapıyor, aksiyonlu, fantastikli iş geliyor" diye yıktılar ortalığı da her yönüyle sınıfta kalan Muhafız (2018- )'ı iki sezon çektiler, hatta üçüncü sezon da yapılacak diye haber yaptılar.

Sonra da düşünmüşler "Ulan biz bunu bu kadar izlettik, bi tık daha eli yüzü düzgün bi şey yapsak daha çok izletiriz" sonucuna varıp Atiye (2019- )'yi yapmışlar. Benzer Anadolu-fantazya, yakışıklı/güzel başroller ve Netflix etiketi!.. Bu sene de yeni girişimleri olan, Celal Şengör hocanın senaryo danışmanlığıyla İmparatorluğun Yükselişi: Osmanlı (2020- ) diye bir dizi yapıyorlar, merak da etmiyor değiliz tabii..


Atiye (2019- )'ye dönüyorum. Bir kere bir sürü klişenin cirit attığı, fantastik öğeli, yer yer korku filmi efektli, sığ diyaloglu bir dizi. Çok da gömmek istemem aslında, temposu falan gayet güzel işliyor, piyasadaki bir çok işten daha iyi gibi duruyor ama sıçınca da çok sıçıyor be. Esas kızımız Atiye, ressam, çocukluğundan beri neresinden uydurduğu bilinmez bir sembolü farklı formlarla tuale aktarıyor ve böyle bir ressamlık kariyeri yapıyor. Kimse de hayırdır inşallah demiyor. Esas oğlan Erhan ise, Indiana Jones'luğun sınırlarında dolaşan, hoca mıdır, şantiye şefi midir bilinmez, nereye gitse tapılan yakışıklı bir arkeolog.


Baba mesleği arkeologlukta, babası gibi Göbekli Tepe'de çalışan Erhan ve ekibi nasılsa bir mağarada bir sembol bulur. Sanki oralarda ilk defa görülen bi şeymiş gibi bu sembol olay yaratır falan. Aa, bu Atiye'nin sağa sola çizdiği semboldür. Atiye atlar Göbekli Tepe'ye gider, aslında ışınlanır galiba, emin olamıyoruz. Neyse çiftimiz tanışır, gizemin peşine düşer.

Korku filmi gibi Atiye'ye sağda solda görünen büyücü kılıklı bir teyze vardır. Yani Atiye delidir, psikiyatr tabiriyle şizofrendir. Ama doktora göre korkulacak bir şey yoktur, çünkü ailede de vardır, genetik gibidir, bunun nesi iyidir?! Tabuttan ölüsünün çıktığını görür mü insan, allam çok korkunç..


Atiye bu işin peşinden gider ve "Madem ben bunu çocukluğumdan beri çiziyorum, öğrenebildiğim her şeyi öğrenip neden kendimi tanımak konusunda büyük adımlar atmıyorum" der ve Göbekli Tepe sit alanı içerisinde yerin dibine girer. Bir yandan da hata yapmaya müsait tatlı kız kardeşi, ablasının nişanlısı olan zengin çocuğuyla mercimeği fırına vermektedir. O sahnelerde tanık olduğumuz Melisa Şenolsun'un yandan göstermeli boyfrend tişörtü, daha önce sosyal medyalarda denk geldiğimiz bir görseline flaşbek çaktırıyor.


40'ar dakikadan 8 bölümlük sezonu bir oturmaya izledim aslında, izlenemez değil ama izlerken çıldırtıcı "E abi o niye öyle yapıyo o zaman!" dedirten, "E sorsana o zaman neden söylemedin diye o hooo!" şeklinde bıktırtan sahnelere maruz kalınıyor. Bir gizem yaratılmaya çalıştığını anlıyoruz tabii ama seyirciyi aptal yerine koymak konusunda biraz cömert davranıldığı da görülüyor. Cömert davranılmayan konulara gelince, sevişme sahneleri ve bilimum oyuncu performansları diyoruz. Aceleye getirilmiş gibi performans izlemek hikayeyi zayıflatıyor. Üstelik geçen haftalarda tesadüfen bir yerde denk geldiğim Beren Saat röportajı da şunu diyor: "Mehmet tabii daha derin bir çalışma yapmış olabilir karakteriyle ilgili ama ben çok kısa bir sürede, normal bir çalışmayla setteydim. Onunki kadar zor değildi benim karakterim." Buna benzer bir cümleydi, aynen bu değilse bile bu cümleye yaklaşmış olması bile yeterince tehlikeli değil mi yani..


Beğendiğim noktalar da oldu tabii, mesela iki ana karakteri bağlayan bir kişinin varlığı hikayede güzel bir bütünlük hissi yaratıyordu, kızkardeş mevzusu; veya o kızkardeşin Atiye'ye takma isim gibi özgün bir şekilde, Atik diye seslenişi falan.. Genel olarak oyuncu performansları zayıf olmakla beraber, üst sınıf bir gençlik dizisi kıvamında ve ülke tanıtımı açısından faydalı falan.. Ressamlığa, arkeologluğa, zengin kötü adamlığa getirilen yeni bir yaklaşım yok, yıllardır gördüğümüz mesleki klişeler uygulanmış. Puan vermem gerekirse 5/10 veriyorum.

14 Ocak 2020