The Piano (1993)


Kabarık etekli böyle, iskeletli elbiselerin giyildiği dönemlerde geçiyor hikaye, tarlatanlı elbiseler, Madam Bovary stili. Başrol Ada da andırıyor zaten Flaubert'in eseri efsane kadın kahramanı. 8 Mart'ta günün anlam ve önemine binaen Fil'm Hafızası instagram hesabından tavsiye edilen film için, "Kadının ataerkil düzene başkaldıran, direnen, kendini özne olarak var etmeye çalışan kimliğinin bir simgesi..." demiş yazar ekibinden Ece Buruk. Elbette kendini özne olarak var etmeye çalışan bir karakter izliyoruz ama o 'kadın' olduğu için değil 'insan' olduğu için girmiş bu çabaya. Yani ben bu filmi tavsiye ederken böyle bir cümle kurmazdım; ki benim gibi düşünen, düzene başkaldırışın öne çıkartıldığı bir hikaye olarak yorumlamayan birileri daha var, biliyorum. Öpüyorum onu buradan. Ben bu filmi şöyle anlatırım bak..

Piyano tutku olmuş Ada için, küçük kızı Flora'yla beraber deniz aşırı bir memlekete gidiyor. Çamur içinde patikalarda tarlatanlı elbiselerle yürümek zorunda kalan beyaz Amerikalıların, "Yerli" dedikleri, esmer tenli, yüzü dövmeli insanlarla beraber yaşadığı, fantastik bir diyar burası. Ada, tanımadığı bir adamla evlendirilmek üzere çıktığı bu zorlu yolculukta 8 metre tekneye 2 metre piyano sığdırıyor. Tutku deyip geçmeyelim, biraz abartı çünkü. Günümüz kliplerinde görmeye alıştığımız sahile piyano kurma hevesinin nerelerden estiğine hemen ayıkıyoruz.

Ada'nın, Madam Bovary'ye benzeyen kısmı ise, zengin sıkıcı kocası yerine, heyecan vaat eden sürprizli başka adama ilgi duyması. Başta komple hayattan zevk alma çıtasını piyanoya sabitlemiş gözüken Ada, piyanosuna sahip olup, üzerindeki her bir tuş için buluşma talep eden Baines'i çekici bulmaya başlıyor.


Konuşma engelli Ada'yı oynayan Holly Hunter ve kızı Flora'yı canlandıran Anna Paquin'in ikisi birden o sene Oscar kazanmış performanslarıyla. Yazan yöneten Jane Campion da En İyi Senaryo ödülünü almış toplamda sekiz adaylığı olan filmle; En İyi Film adaylığı dahil. 3 Oscar'lı filmin bir diğer başarısı da -Altın Palmiye kazanan ilk ve tek kadın yönetmen-'e sahip olmasıymış. Gerçekten de güzel film. Ataerkil toplum olur da filmdeki erkeklerin adı geçmez mi; Rezervuar Harvey Keitel ve Jurassic Sam Neill. İkisi de efsane.

Tarlatan demek çok eğlenceli bu arada, dilimin ucundaki bu kelimeyi yazabilmeme sebep Gülcancım'a çok selamlar..

26 mart 2018