1984 (1984)


George Orwell'ın, 1948'de, bi önceki kitabı sayesinde aldığı malikanesinde yazdığı distopik roman, 1984. Distopya, hayal edilen dünyada/sistemde işlerin kötü bir hal aldığı anlamına gelir. Aksi ütopyadır, ütopyada kurulan dünyada işler yolundadır.

Orwell'ın anlattığı dünyada, Londra'nın başında Big Brother vardır ve Okyanusya ile savaş halindedirler. Kahramanımız Winston, sistemin isteği üzerine, şimdiye kadar hazırlanmış ve sistemin el koyduğu yazılı kaynakları (dergi, gazete, mektup..) gözden geçirmek ve yasak bir durum varsa düzeltmekle sorumlu. Yani bu işi yapan departmanda çalışan biri.. İşlem sonucunda, düzeltilmiş yani sistemin onayladığı bilgiye ulaşılabiliyo sadece, kendi mutlak gerçeğini yaratıyo sistem.. Bu bilgi bile yeterli gibi hikayenin havasını anlamak için.. Aslında mahkum olan vatandaşlar, sistemin çeşitli beyin yıkama seanslarına da boyun eğmek zorunda kalıyor. Netice olarak da sisteme tam bağımlı, sistem için çalışan, makineleşen insanlar ortaya çıkıyor. Aksi 'düşünce suçu'..


Aşık olmanın resmen yasak olmadığı ama hoş da karşılanmadığı bir ortam. Seks yapmak yasak değil ama zevk almak yasak. Yani bütün çiftleşme hallerinin amacı sadece çocuk yapmak olmalı. Winston, monoton hayatı devam ederken bir gün Julia diye bir kızla kesişir. Zaten Winston, yasak olmasına rağmen bir defter bulmuş ve ara ara bilinç akışını yazmaktadır. Planlamadan yazdığı notlarda sistem eleştirisi yapıyordur Winston, cezası idam tabii ki, ama kimseye göstermeden; böyle bir rahatlama seansı ayarlar kendine.. Sonra Julia ile iletişime geçer. Hatta Julia bunla iletişime geçer, yakınlaşmalar olur, büyük suç işlenir, çok heyecanlıdırlar..


1984'ü, Can Yayınları'ndan çıkan mini kitaplardan okuyordum, bi senedir falan kitaplığımda bekliyordu, başladım sonunda. Dörtte birini falan okumuşken arkadaşım şey dedi, "Onun çok güzel filmi var, birebir çekmişler, okumaktan sıkılırsan aç filmini izle.." Ben tabii, "Yok yea, bitiriyim de sonra filmi de izlerim" dedim.. Akşam eve geldim, mümkün mü beklemek, açtım filmini izledim..
Yine bir roman uyarlaması Il Postino (1994)'sunu izlediğim yönetmen Michael Radford'un senaryolaştırıp çektiği filmde: John Hurt, Suzanna Hamilton ve Richard Burton oynuyor..
1948 senesinde kaleme alınan kitabın adının, "İşte, otuz kırk sene sonrasında geçen bir hikaye olacak"tan yola çıkarak ve son iki hanede yer değişikliği yaparak 1984 olmasına karar verilmiş. 1950'de öldü Orwell.. 1956'da bir sinema filmi, 1970'te bir mini-dizi yapılmış bu romandan yola çıkılarak; ancak 1984 senesi yaklaşınca daha ciddi bir prodüksiyonla tam da kitabın geçtiği tarih ve yerde filme alınması şık hareket olmuş. Kitabın Türkçeye çevrilmesi de yine Can Yayınları'nda, bu senede gerçekleşiyor.


Film hakkında çok eleştirecek bir şey bulamadım açıkçası, fena değil ama bir numarası da yok.. Teknik anlamda bariz bir hata, saçmalık olmamakla beraber gayet sıradan bir sunum.. Oyuncular başarılı, Suzanna Hamilton tatlı kadınmış zamanında, memeleri de güzelmiş.. Müzik kullanımını sevdim mesela, şimdi aklıma geldi, gayet gergin bir hava estiriyodu filmde..

Kitabıyla ilgili de şöyle ilginç bir detay var. Kitabın önsözünde çevirmen Celal Üster diyor: "Kitap ilk yayımlandığından beri büyük bir hatayla yayılmış dünyaya. Sonlara doğru bi yerde, 'iki kere iki kaç eder' diye sorusuna Winston, 'beş' diyormuş sisteme itaat ederek, ama matbaada beş silinmiş yanlışlıkla, Winston masadaki toza yazdığı 'iki kere iki' sorusuna cevap vermiyor gözüküyormuş ve bambaşka final yapıyormuş kitap.. Yıllar sonraki baskılarda düzeltilmiş ancak bu hata.. Filmde de bekledim bu sahneyi, acaba nasıl final yapacak diye.. Söylemem, izleyin..

220616