Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü (2017)

Konuk Yazar // Alper Kaya


Türkiye’de ilk polisiye seri olma özelliği taşıyan, Peyami Safa’nın annesinin adından devşirerek kendisine mahlas ürettiği Server Bedi adıyla yazdığı Cingöz Recai serisini bilir misiniz? Ben bundan yıllar yıllar önce, henüz ortaokula giderken yaşadığım küçük Karadeniz kasabasındaki izbe bir kitapçıda tüm kitaplarını bulduğum için kendisiyle tanışmıştım.

Tabii, daha evvel sinemaya uyarlanan iki filmini de -ama en çok da Ayhan Işık'lı versiyonunu* büyük keyifle- izlemiştim. [Cingöz Recai: Beyaz Cehennem (1954) ve Cingöz Recai (1969)*] Haliyle, Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü (2017) filmini de vizyona girer girmez izledim. Peşinen iki noktayı vurgulayıp, yazıya öyle geçmek istiyorum. Bir polisiye yazarı olarak, Türkiye’de polisiye namına kim bir tuğla koyarsa duvara, desteklerim. Hem de gönülden. En iyiye ulaşan yolların hep kötü girişimlere gebe olduğunu daha önce farklı alanlarda da gördük. Bu yüzden, bu filmin başarılı olmasını istiyorum.


Onur Ünlü’yü severim ancak yönetmenlik konusunda artık ne kadar kredisi kalmıştır, bu bir soru işareti. Hem devasa bütçeli bir prodüksiyonu, bir ikisi hariç hakikaten çok iyi oyuncuları size verecekler; hem de sizin ortaya çıkardığınız işin, iki saatlik bir seyir sonrası izleyicinin aklında kalacak pek bir sahnesi olmayacak. Güzel bir başarısızlık.

Cingöz Recai döndü, ama dönen şey bir 'efsane' değil. Başta Stephen King’in Hayvan Mezarlığı romanı, geçtiğimiz haftalarda seyrettiğim Wake Wood (2009) filmi olmak üzere çoğu yerde işlenen bir tema vardır: Ölen ve gömülen birisinin geri gelmesi. Geri geldiğinde, vücut olarak aynı kişi olsa da aslında 'o' olmaması... Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü (2017) de o filmlerden fırlamış gibi. Evet, sahnede bir Cingöz var; bir yerlerden tanıdık geliyor. Hatta bu görüşümüzü pekiştirsin diye eski filmlerden, efsane birkaç cümleyi de söyletiyorlar Kenan İmirzalıoğlu’na ama olmuyor. Aşı tutmuyor. Kendi deyimiyle, -hücum edilmez bir vücut içinde, ölmez bir ruhu olan- Cingöz Recai’ye hem vücut olarak hücum ediyorlar, hem de ruhunu öldürmek için ardı ardına darbeleri hiç sıkılmadan indiriyorlar. Neden?

İnsanların emek vererek ürettiği herhangi bir şeyi kötülemek, kimsenin haddi değil. Ama 'kötülemek', haddi değil, beğenmeyebiliriz, sevmeyebiliriz, eğreti durduğunu düşünebiliriz... Ben de kötülüyormuş gibi olmamak adına, biraz daha açacağım şimdi beğenmediğim noktaları.


Aşk: Bilirsiniz işte, Cingöz, çapkın bir adamdır. Aşık olduğu falan pek vaki değildir. Filmde Cingöz Recai’yi bir kadına karşı haddinden fazla tutuk göstermişler. Oysa Cingöz’ün bu bağlamda 'eril tavır' olarak eleştirilecek bir yapısı dahi vardır. Bu golü atmayı es geçip, seyirciyi, 'ha kavuştular, ha kavuşacaklar' izlemine sokmak tipik bir reyting hamlesi değil de nedir?

Teknoloji: Evet, Cingöz Recai yurt dışındaki teknolojiyi takip eden bir adamdı. Evet, lüks yaşamayı seven bir adamdı. Evet, ilgisi alakası hep bu tarz 'oyuncaklar' üzerindeydi. Ama bu kadar da değildi. Vestel’den reklam almak için filmi tamamen teknoloji alt yapısına sokmak niye? (Ve evet, cevabın içinde gizli olduğu soruları seviyorum) Eleştirdiğim nokta veya gözüme iyi gelmeyen nokta şu: Bu haliyle ne bir dönem filmi, ne de modern bir yapım. Cingöz Recai dendiğinde kafada canlanan o eski İstanbul’dan eser yok filmde. İstanbul kavramını pek tabii sadece coğrafi bir konum olarak anmadım.

Polisiye: Cingöz Recai serisi, bir polisiyedir. Cingöz bir hırsızdır ama insan öldürmez. Fakat bir hırsızlık yaptığı sırada, eğer kriminal bir vaka ile karşılaşırsa Başkomiser Mehmet Rıza’yı sinir etmek için o vakayı çözmeye çalışır. Ki, seriyi okuduğunuzda görürsünüz; dönemine göre hayli iyi bir polisiye yazarıdır Peyami Safa. Fakat bu filmde polisiyenin p’si dahi yok neredeyse; ortalıkta gezinen polisler haricinde... Öyle ki, filmin oyuncularından Boran Kuzum bile nasıl bir film çektiklerini anlamamış olacak ki verdiği röportajda “Çok güzel bir aksiyon filmi çektik” ifadesini kullanmış. Ya onunki doğru, ya bizimki. Bildiğim tek bir şey var ki; bir kez üstünkörü Cingöz Recai serisini okuyan, bu filmi yazardı da çekerdi de. Fakat böyle bir efsaneyi sırtlamak için, o seriyi birden çok kez okumak gerekiyordu.


Filmin, benim gözümde tek iyi yanı; ilk sahnelerinden birisinde Mehmet Rıza’nın okuduğu Ateş Etme İstanbul kitabını ekranda uzun uzun tutmaları oldu. Celil Oker ile bu film vasıtasıyla tanışacak olanları uyarayım: Romanları ateş eder Celil Üstadın. Sarsılmaya hazır olun.

(Yazıyı 15 Ekim 2017'de alperkaya.org'ta yayımlayan Alper'den rica ettim, yazılısinema'ya taşıdım. Bir polisiye filmin dramını, polisiye yazarından bir de bu sayfada okuyun istedim. Onur Ünlü'ye yakıştıramadığım bu filmin, sıkışık bir programın kurbanı olduğunu düşünüyorum ben.
Aynı dönem içinde, Şekspir uyarlaması Kırık Kalpler Bankası (2017), internet dizisi Görünen Adam (2017), çok uğraşıldığını duyduğum Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yoktur (2017), bu arada işte sadece yönetmenliğini üstlendiği yüksek bütçeli Cingöz Recai (2017), bir yandan devam eden Put Şeylere (2017) ve senenin sonuna doğru da Manyak (2018)'la uğraştı.
Yoğun ve üretken bir dönemdi, gelen teklifleri de geri çevirmedi, kendi işlerini de ertelemedi. Ama demek ki öyle yapmamak gerekiyormuş. Tam bir özensizlik harikası Cingöz Recai filmi izledik bu yüzden.. Ellerine sağlık Alper Kaya, seviyoruz ama yetmez Onur Ünlü.. Saygılar..)

Yönetmen: Onur Ünlü Senaristler: Pınar Bulut, Kerem Deren Yapımcılar: Ali Akdeniz, Hayri Aslan
Kadro: Kenan İmirzalıoğlu, Haluk Bilginer, Meryem Uzerli, Fatih Artman, Serkan Keskin, Boran Kuzum, Meriç Aral, Ushan Çakır ve Algı Eke..

1 Haziran 2018