Catch Me If You Can (2002)


Steven Spielberg'ün başyapıtlarından biri olarak kabul ettiğim, gerçek bir hikayenin anlatıldığı ve insanda hayranlık uyandıran bir film Catch Me If You Can (2002). Hikayesi kadar oyuncuların performanslarıyla da büyük takdir toplar izleyenlerden.

Sanırım bu, filmi üçüncü izlemem.. Geçen aydı, bir sohbete kulak misafiri olmuştum "...DiCaprio işte, o filmde parasız geziyordu bütün dünyayı.." denmişti.. Önce kestiremedim, hangi film acaba diye düşündüm bir süre, öyle bir yerden yakalamışım ki ben de muhabbeti, sonra fark ettim bu filmden bahsedildiğini. Düşündüm de çok net hatırlayamadım hikayesini, zamanında izleyip beğenmiştim ama... Ben bunu bir daha bi izleyeyim dedim.


Frank, ailesinin ekonomik çöküşünün ardından, annesinin babasından boşanıp başka bir adamla evlenecek olmasıyla küçük bir sinir krizi geçirip evden kaçar. Beş parasız, on dokuz yaşında bir çocuktur Frank. Ufak sahtekarlıklarla geçinmeye, hatta sahtekarlıkların çapını büyütüp sahte meslekler edinmeye başlar. Doktordur, pilottur..

Bankaların zaafı olan çek üzerinde yoğunlaşıp, sahte çekler hazırlar ve fark edilmeden yaşamını sürdürür. Çek olayı dikkat çekmeye başladığında FBI ajanı Carl, işi ciddiye alarak Frank'i yakalamaya çalışır. Ancak Frank çok zeki bir kalpazandır. Carl ve Frank'in kurduğu dostluk, Frank'in aile dramı ve mesleki gelişimi kesinlikle izlenmesi gereken bir hikaye..


Leonardo DiCaprio ve Tom Hanks'e, Christopher Walken, Martin Sheen ve tüm sevimliliğiyle Amy Adams, ufacık tatlı rollerle Elizabeth Banks ve Jennifer Garner eşlik ediyor. Walken, bu filmle zamanında 'en iyi yardımcı erkek oyuncu' Oscar'ına aday gösterilmiş. Ayrıca 'en iyi orijinal müzik' kategorisinde de yarışmış. Kesinlikle izlenmesi gereken bir filmdir, hala izlemediyseniz en yakın zamanda izlemeniz tavsiye edilir.


31.08.13

2017'nin Kasım ayında gördüğüm bir rüyamı not etmişim. Rüyada bu filmin etkileri açıkça görüldüğü için bir çeşit uyarı mahiyetinde, filmi izlemek isteyenlerle de paylaşmak istedim aldığım notu. Adı, Korkunç Bir Rüya..

Ben, tıpkı doğum günündeki gibi sürpriz yapıp Kıbrıs'a sevgilicim Sevcan'ın yanına gelmişim. Fakat ortam gergin. Sevcan'ın internette tanıştığı, arkadaş oldukları pilot bir çocuk varmış. (Bu arada biz de internette tanıştık) Adı da Onur mu, Kemal mi neymiş çocuğun.. (Bu iki isim Sevcan'ın halihazırda yakın arkadaşlarının da isimleri) Sevcan anlatıyor bana, Kıbrıs'a geldiği zaman uğramak üzere konuşuyorlarmış ve gün olmuş çatmış, uçuş çıkmış, yarın geliyormuş çocuk. Ama benim, sırf Sevcan için geldiği yönünde kuvvetli hislerim var tabii. [Zaman atlaması var burada, çünkü çocuk da ortamda artık] Ben baş başa kalabilelim diye, elinden tutup 'hadi yatalım artık' diyerek Sevcan'ı odaya çekiyorum. Ama Sevcan hala onunla konuşuyor. Pilotların maaş alırken bankada yaşadıkları bir sorunla ilgili şeyler anlatıyor çocuk, yok efendim çekler çok sıkı kontrol ediliyormuş falan. Sevcan da sordukça soruyor. [Yalnız kalıyoruz] Ben, 'tamam neyse, boş ver artık' dedikçe Sevcan bana ısrarla o konudan bahsediyor. 'Yarın bankaya gitmemiz lazım onunla' diyor. Ben de, 'bırak gitsin kendi' diyorum. 'Olmaz ayıp olur, misafir sonuçta' falan diyor. Ben sinirleniyorum, 'ne misafiri ya, senle takılmaya gelmiş piç, sen de hep onunla ilgileniyosun' falan diye deliriyorum. 'Saçmala' diyor ve soğuk davranmaya başlıyor bana. [Bir zaman atlaması da burada] Sabah mutfakta çocukla karşılaşıyorum, 'nerdeydiniz ya' diyo bana, 'Yatıyoduk, geceydi sonuçta' falan diye tripli tripli konuşuyorum çocukla. [Bir zaman atlaması daha] O bankaya giriyor, çekini bozdurmaya, biz Sevcan'la kapıda bekliyoruz. Sevcan içerdeki çocuğu izliyor. Ben sürekli, 'şimdi niye bekliyoruz ki biz burada' diyorum. O, 'şş, ayıp' falan diyo hep. Benim tabii aklımdan geçenler fena, herifin an itibariyle zenginliğine zenginlik kattığı, her geçen saniye daha yakışıklı ve kaslı ve tabii ki cinsel aktivite performanslarının tavan olduğu falan... Sıçtık, diye düşünüyorum yani, kesin Sevcan beni bu herif yüzünden terk edecek düşüncesiyle uyanıyorum..

Uyandığıma sevinemiyorum yalnız.. O kadar kötü hissediyordum ki kendimi.. Korkularımdan arınmak için onlarla yüzleşmek ihtiyacı hissedip yazmışım.. Ulan yazmasam on dakika sonra unutacağım şeyi yazarak sonsuza kadar hatırlayacam diye düşünmemişim hiç.. Te allam..

Anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz, müthiş bir özgüven eksikliğinden kaynaklanan 'süper kaygı' diye şimdi uydurduğum durumla karşı karşıya kalmışım. Allah kimseyi özgüvenle sınamasın.. Süper kaygı, birkaç kaygı semptomunun bir arada görünmesi olsun. Kaybetme kaygısı, yetmeme kaygısı, güvenememe kaygısı, falan filan kaygısı.. Hepsi çok açık görülüyor bu bilinçaltı kesitinde..

Peki bu süreci nasıl atlattım? Özgüven denen şeyin, kendini iyi hissetmek olduğunu öğrenerek.. Kendine iyi davranıp, iyi hisseden biri, karşısındakine de iyi davranmaya başlıyor.. İnsan sosyal bir varlık olduğu için; empati, insanlığı kurtaracak önemli bir şeydir. İkincisi de, başarı hayal edildiğinde gerçek olmaya başlar; inanmak, önemli olan başka bir şeydir. Fakat özgüven sürekli değildir, zaman zaman düşer, işler karışabilir tekrar.. Hala ara ara çeşitli kaygılarım oluyor.. Böyle durumlardan kaynaklanan korkunç rüyaların tekrar etmemesi için onları önemsizleştirmemiz gerekir diye düşündüm ben de.. İçimde tutmaktansa, yazıp, konuşup, bilinçüstü yaparak kaygıları ortadan kaldırabildim.. Saygılar..

4 Mayıs 2018