Aşırı popüler 'Kuzey Güney' dizisi biter bitmez, oranın Güney'i rolündeki Buğra Gülsoy'un yeni dizisinin tanıtımları başlamıştı. İllüstrasyon karelerden oluşan bir tanıtım filmiydi, işte 'yakında!' falan diye.. Önceydi ama baya.
Sonra.. Sonrası yok. Televizyon yok bende, izlemiyorum. Şaka tabii, bak n'oldu sonra..
Kurban Bayramı iki gün sonra.. Evdekilere dedim ki "Bu bayram gelmiycem ya, işim gücüm var, bi dahakine artık.." işim gücüm yok, yol uzak geliyor, artı cebimde yola gidecek para yok.. "İyi peki, bu seferlik öyle olsun" dediler ama bozuk atıyolar baya.. Ertesi gün, arefe.. Daha önce yaptığım bi işin parası geldi. Bi de İstanbul bi boşaldı ki, yolda yere düşsem bayılsam bi hafta yatarım, bomboş mahalle.. Nasıl moralim bozuldu, dedim bi gideyim otogara, hani yoktur da, belki şansa bala bi bilet bulurum ek sefer mek sefer ayağına.. Uçak zaten aşırı pahalı. Sırt çantamda bi gömlek bi pantolon gittim otogara. "Nereye abi? Nereye abi?"cilerden normalde uzak dururum, hep önceden alırım biletimi. Bu sefer ilk sorana söyledim "İskenderun". "Gel abi" dedi götürdü beni "Şimdi kalkıyo" diyerekten..
Yalandan bi bilet kesip verdi, en arkanın bi önündeki koltuk, koridor tarafı. Bakıyorum peronda yok bu otobüs, sordum nerde diye, arkada bi yeri gösterdi servis otobüslerinin yanında, beyaz, 403, eski araba yani.. Firma adı falan yok. Dedim bu mu, "Geç abi geç abi şimdi kalkıyo" Böyle bir koku yok. İçerde konuşulan dili anlamıyorum, bi en önde bi kız var sevgilisine sinmiş, başka da dişi görmedim yerime geçerken.
Neredeyse dolu otobüs. Oturacağım yere geldim, yanımdaki koltukta bi yarma uyuyo, yan ikili boş, oraya geçtim, gelen olursa kalkarım diye. Arka dörtlüye bi aile geldi, bi kadın, bi çocuk, iki adam. Kadın mı bilmiyorum gerçi. Normalde gözler açık olur ya çarşafta, bu kocaman siyah gözlük takmış bi de.. Çocuk rahat durmuyo zaten, bi de herkes konuşuyo ama hiç anlamayınca dili, iyice baş ağrısı oluyo. Ulan evdekilere de sürpriz yapacam diye söylemedim de.. Yolda bi şey olsa kimsenin haberi yok, bi ara düşündüm söylesem mi diye ama telaş yapmasınlar dedim. Bildiğin kaçak yolculuk yapıyoruz ya, otogardan nasıl çıktık bilmiyorum, vergi veriyolar mı sanmıyorum, eve gidebilecek miyim 'inşallah' diyorum. Yol boyunca, yol kenarında çiş molası mı verilmedi, saçma sapan yerlerde yemek mi yenmedi.. Neyse az çok uyumaya çalışıyorum ki, yol çabuk bitsin..
İki ön koltukta bi tane temiz bi çocuk var, sarışın. Ben dahil kapkara otobüste bi o sarı. Oyunculuk yapıyomuş, öyle bi şeyler duydum, yanındaki elemana anlatıyo. Baya Türkçe konuşmalar da var yani içerde, şaşırıyorum. Bu arada kimse gelmedi oturduğum yere, yanım boş gidiyorum. Adana dolaylarında verilen bi molada konuşuyoruz, sohbet edecek ortamı bulup tanışmış oluyoruz Mehmet Aykaç'la. Konservatuvar okuyomuş, şan bölümü. Kesin ortak arkadaş vardır memleketten deyip facebook'ta ekleşiyoruz, 2 ortak arkadaş, ama İstanbul'dan. Neyse..
Mehmet, birkaç bölüm konuk oyuncu olarak bu Eski Hikaye'de rol almış. "Biliyo musun?" dedi, "Yok" dedim, "Bu hafta 3. bölüm oynayacak" dedi, "sahnem var" dedi.
Yani böyle saçma bi yolculukta böyle bi arkadaşım oldu..
Mehmet Aykaç, Bahadır İnce ve Buğra Gülsoy |
Bir ay önceymiş bak, zira dizi 7 bölüm oldu bu haftakiyle beraber. Görüşürüz dedik görüşemedik daha, ama umarım görüşürüz. İzledim sonra ben bu diziyi, 1, 2, 3 yapıştırdım arka arkaya.. İyi değil pek. Fakat sardı, izlerken krize giriyorum ama bırakamıyorum niyeyse.
Mesela bak, Buğra Gülsoy hiç star tipinde biri değil bence. Kafadan kaybediyor dizi. Ama kötü adamlar gayet iyi tipler: Murat Daltaban, Sermet Yeşil, Ali Barkın..
Hikaye de şu, Mete daha çocukken babası öldürülür. Babasının meslektaşı ve arkadaşı eski istihbaratçı Berkes amcası himayesinde babannesiyle büyür. Sonra intikam duygusuyla, babasının katilini ve o cinayete sebep olan herkesi cezalandıracaktır. Kötü adamların arasına sızıp ajancılık oynar Mete. Komşuları var diziye renk katsın diye, bi de kötü adamın bacısı ve kızı işte..
Mehmet de dizide kötü adamın kızının sevgilisi olan zengin pijini oynuyor. Tamam oyunculuğun daha başında ama kameraya gayet yakışan biri. Ayrıca dizinin bütün kadrosu kötü oynuyor gibi. Demek ki neymiş oyuncular kötü değil, yönetim kötüymüş. Hemen bakıyoruz yönetmene Bahadır İnce. E, sen yönetmensin, kimseye suç atamazsın, kurgun da kötüyse senden bilirim, oyuncun da kötüyse senden bilirim. Yoksa oyuncuları daha önce de izledik hep, başarılı tipler. Kırılmaca gücenmece yok.
Neyse çok biliyo gibi yazdım böyle ama asıl uzmanlık alanıma gelelim. Dizideki kadınlara bi göz atalım. Favorim, üst komşunun küçük kızını oynayan, Tuğçe Kumral; 30 yaşında ama hiç göstermiyor. Avukat ablasını Funda Eryiğit oynuyor. Güzel kız bu da. Bi tane de sarışın bi tatlış var işte kötü adamın kızı, Damla Debre. Ve kötü adamın iki bölüm önce diziye katılan kız kardeşini oynayan Ayçe Abana..
Bu arada demin tam rahatlayamadım biraz da senariste giydirmek isterim. Senaristi Levent Cantek. Kendisi İletişim'in yazar ve editörlerinden, üç dört tane kitabı var, daha çok inceleme. Daha önce de senaryo yazmışlığı var. Peki diyaloglardaki bu oturmamışlık neden?
Zeynep'in duvarındaki poster de çok reklam kokuyo, gerçi onu az adam anlar..
Ha bunları söylüyorum da hiç mi haberim yok piyasadan, kolay mı her hafta 90 dakika dizi çekmek, yazmak, kurgulamak.. Bunların da işi çok kolay, yata yata dizi çekiyolar demiyorum zaten. Ha izlenmiyo mu, izleniyo. En azından ben izliyorum.
Dizi 17. bölümle final yaptı, "Bitti de kurtulduk be!" dedim yani. Yapabilecekleri en saçma finali yaptılar ayrıca.. Bir yandan başladığım işi bitireyim mantığıyla izlemem gerektiği hissine kapılıyorum, bir yandan harcadığım zamana yazık diyorum. Bitti de kurtulduk yani.
Tamam dizi bitiyo falan diye triplerdesiniz anlarım ama, o final bölümü neydi ya..
Geçen gece de Funda Eryiğit'le tanıştım. Baştan bi söyliyim, çok tatlı, sesi zaten.. Önce bi nabız yokladım, "Dizi bitti, ne hissediyosun" diyerek.. E haliyle benim kadar negatif değil dizi hakkındaki görüşleri ama ben yine de içten içe sevindim bitmesine, yalan yok.. Geçen sene Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri'nden 'En İyi Kadın Oyuncu' heykeli var, daha n'olsun..
Bu arada evet, heykeli gördüm, elime de aldım, baya ağır.. Gerçekten iyi olunmasa kimse kimseye vermez yani.. Bu demek oluyor ki DT Üsküdar Sahnesi'nde oynayan 'Sessizlik' adlı tiyatro oyunu izlensin.. Ertelenmesin.. Hatta ayarlayın beraber gidelim..
22.11.13 güncelleme 16.02.2014