Match Point (2005)


Woody Allen her ne kadar kariyeri boyunca New York'tan kopamasa da, bu dönemde Avrupa'dan gördüğü ilgiyi karşılıksız bırakmıyor. Normalde rutinlerine bağlı yaşamayı sevdiğini söyleyen Allen, her gün aynı yolu yürüyüp, her akşam aynı restoranda akşam yemeğini yiyip, hep aynı saatte yatakta olmayı seviyormuş, öyle anlatıyor.. Avrupa'ya da geliverdi işte bi dönem.. 



Melinda and Melinda (2004)'dan sonra kendi oynamayacağı ikinci filmi için, Londra'ya gelen Allen, bir tenis hocası olan Chris'in, öğrencisi Tom ve ailesiyle tanışıp hayatının değişmesini anlatıyor.. Hayattaki en önemli parametrenin şans olduğunu vurgulayarak başlıyor film.. 
Chris, eski bir tenis oyuncusu; seyahat etmeyi sevmemesi ve yeterince yetenekli olmadığını düşünmesi sebebiyle profesyonel oyunculuğu bırakmış, özel kulüplerde dersler vermeye başlamış. Londra'ya taşınmasının sebebi zengin birkaç öğrenci bulup sakin sakin takılmak.. İlk öğrencisi Tom'la iyi anlaşıyorlar, ortak zevkler arkadaş olmalarını sağlıyor.


Tom'un kız kardeşi Chloe'yle ve nişanlısı oyuncu adayı Nola'yla tanışıyor. Chloe'yi beğenip Nola'ya aşık oluyor. Çünkü Nola herkesin aşık olacağı bir tiptir, seksidir, şımarıktır.. Patron kızı Chloe'yle evlenip şirkette yönetici olduğunda aklı hala Nola'dadır.. Nola zaten erkeklerin aklını almayı seven bir sarışındır.. (Heyecanlanınca iki nokta koyuyorum cümle sonlarına, yakaladım kendimi)
Derken, Tom, Nola'dan ayrıldığını, başkasına aşık olduğunu söyler Chris'e. Yani şanslı günündedir Chris, hemen Nola'ya gider.. Ama Nola yoktur, taşınmış, kaçmış, şehri terk etmiştir.. Aylar sonra bi galeride karşılaşırlar. Nola istemese de Chris peşini bırakmaz ve ısrarları sonuç verir, Nola'yla çok mutludur ama evliliği kötü gidiyordur.. Zaten Chloe çok istemesine rağmen çocukları da olmuyordur. Sonra Nola telefon eder ve hamile olduğunu söyler..

Ev şahane yalnız, ben de böyle bi şey istiyorum..

Tabii bu haberi, "Artık boşanman lazım, ben bu çocuğu doğurmak istiyorum.." takip eder. Buraya kadar çok normal olan hikayede bi şeyler olur, ortalık karışır.. Çocuğu olduğunda Tom diyor ki "Nasıl olduğu hiç önemli değil, şanslı olsun da!.."

O sene en iyi senaryo Oscar'ına aday olup Crash (2005)'e kaptırmış Woody.. Ki günümüze kadar 16 kere en iyi senaryo Oscar'ına aday gösterilip üç kere o ödülü kazanmış biri kendisi.. Bir kere de en iyi yönetmen Oscar'ı aldı, Annie Hall (1977)'la.. 
Film, Golden Globe'da da en iyi dram film, en iyi kadın oyuncu Scarlett, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo gibi dallara aday gösterilmişti.. 

Kadrosunda, August Rush (2007)'la takdir ettiğim Jonathan Rhys Meyers, her filminde severek izlediğim Scarlett Johansson ve Matthew Goode, Emily Mortimer, Brian Cox yer alıyor.. Filme puanım 8..

22 Mart 2012