Trumbo (2015)


Sadece bu sene de değil, şimdiye kadar izlediğim en iyi biyografik filmlerden.. İlham verici, akıl yoklayıcı, nefes tutturucu bir film!.. Hollywood'un sıçtığı dönemler, 50'ler 60'lar, "Komünist bunlar almayın aranıza, bunların yaptığı filmlere gitmeyin"cilerin çağı..

30'larda, 40'larda piyasanın kurdu konumunda ekibimiz.. Senaristler, oyuncular ve yapımcılardan oluşan 'Hollywood Ten' diye anılan bir grup sinemacılar.. Trumbo çalışkanlığı, üretkenliğiyle hep ön planda.. Ekip, yazıp, Dalton'dan fikir alıp öyle teslim ediyor senaryolarını, üstad Dalton Trumbo.. 1945'te II. Dünya Savaşı'nın resmen bitmesinden sonra toparlanma döneminde bir de komünist dalgası başlıyor.. Büyük paraların döndüğü sinema sektöründe, Trumbo diyor ki "Set çalışanları, işçiler, neden bu kadar az para kazanıyorlar" Birden istenmeyen adam oluyor.. Arkadaşları Trumbo'nun tarafındalar tabii, ne kadar haklı olduğunu, onun ne kadar başkasını düşünen olduğunu biliyorlar..


Yalnız, faşistin önde gideni, -sinemanın üst sosyetesinden- magazin yazarı Hedda Hopper, Trumbo ve onun gibilere karşı karalama kampanyası başlatıyor. Yapımcıları "Onlarla çalışırsan seni bitiririm", oyunculara "Onların filminde oynarsan bütün kirli çamaşırların ortaya çıkar" tehditleriyle, milletin ekmeğiyle oynuyor.. Trumbo ve ailesi ve arkadaşlarına, sokakta yürümek bile haram oluyor, komşuları pis pis bakıyor falan, hain ilan ediliyorlar..
Mesela Roman Holiday (1953), senaryosunu Trumbo'nun yazdığı ama yazar arkadaşı Ian McLellan'ınmış gibi filme alınan bir hikaye.. O sene üç Oscar kazanıyor film, biri En İyi Senaryo.. McLellan ödülü Trumbo'ya getiriyor ama Trumbo istemiyor..


Sonra vatan hainliğinden hapse atılıyor üç beş sene kadar.. Çıktığında, ev geçindirmek için para lazım, para için iş lazım.. Büyük şirketler toplum baskısından dolayı bu kara listedeki isimleri kapılarına yaklaştırmazken, Trumbo gidiyor, kendi halinde, kaybedecek bir şeyi olmayan yapımcı Frank King'e, çok ucuza, kısa sürede, bir sürü senaryo yazıyor; tabii olmayan isimlerle.. Piyasaya uygun, edebi kalitesi düşük ama yine de bir hikayesi olan senaryolar.. Kara listedeki diğer yazar arkadaşlarını da ayarlıyor, başka başka isimlerle sürekli senaryo yazılıyor..


Söylentiler çıkıyor, "Piyasada bir sürü Trumbo filmi varmış, onunkileri izlemeyin sakın.." diye, "İyi de hangisi onun.. Herhangi bir isim yazılmış olabilir postere.." Sonra The Brave One (1956), yine En İyi Senaryo Oscar'ını alıyor, yapımcı çıkıp alıyor ödülü, çaktırmadan.. Hollywood'ta böyle saçma şeylerin yaşandığı bir dönem işte..

Yönetmen, Jay Roach, demezsin hiç o adamdan bu film çıkabilir.. Senarist, John McNamara, bu zamana kadar tv için binlerce sayfa metin yazmış, yazarın ilk sinema filmi, çok başarılı.. Oyuncular: Bryan Cranston, Diane Lane, Helen Mirren, Elle Fanning ve John Goodman başta.. Cranston, En İyi Aktör adayı bu seneki Oscar'da, bütün adaylar için 4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim..

270116
Oku..

Inside Out (2015)


Pixar'ın harikalar diyarından benzersiz bir animasyon daha.. Monster, INC. (2001) ve Up (2009) efsanelerinin de yönetmenlerinden olan Pete Docter idaresindeki animasyon filmin hikayesini de, Docter, yardımcı yönetmen Ronnie Del Carmen'le beraber tasarlamış.. Film, En İyi Senaryo ve En İyi Animasyon Film kategorilerinde Oscar için yarışacak, Golden Globe'da da yılın animasyonu seçildi zaten..


Riley'nin içindeyiz. Riley doğar doğmaz içinde oluşan duyguların hikayesini izliyoruz. Kontrol Neşe'de.. Ama Mutsuzluk, Endişe, Nefret ve Öfke her işe karışıyor.. Daha doğar doğmaz, Endişe dağıtıyor ortalığı, Öfke'yi tutabilene aşk olsun, Mutsuzluk zaten dolanıp duruyor ortada; Neşe'nin görevi bunları sakinleştirip, Riley'nin mutlu olmasını sağlamak.. Aslında hepsi Riley'nin mutluluğu için çalışıyor ama karakterleri gereği ortalığı karıştırıyorlar istemeden..

Riley'nin bebekliğinden beri biriktirdiği hatıraları var, çoğu da neşeli şeyler - Neşe burada reverans yapıp tebrikleri kabul ediyor.. Neşe her sabah gayet enerjik başlıyor güne, herkese nasıl davranması gerektiğini söylüyor, görev dağılımı yapıyor.. Ama o da ne? Riley'lerin taşınması gerekiyor.. Endişe, Öfke.. Yeni evleri San Francisco'da, ortalık karışıyor.. Neşe kontrol manyağı biri olup çıkıyor, Mutsuzluk'un hatıralara dokunmasını istemiyor.. Derken başına büyük bir iş alıyor.. Riley'nin psikolojisi tehlikede..


Epeydir animasyon izlemiyordum ve böyle zekice kurgulanmış bir hikayeyle sahalara dönmek iyi geldi.. Tavsiye ederim, filme puanım 8/10..

270116
Oku..

James Bond BoxSet


Ian Fleming, İngiliz gazeteci, boş zamanlarında da bir casusluk romanı yazmaya çalışıyordur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Askeri Lise okumuş ancak asker olarak kalmamıştır. 1953'de ilk romanı Casino Royale yayımlanır. James Bond bu şekil girer piyasaya.. Çok yerel kalır gerçi, hemen ilgi görmez öyle, aynı karakter üzerinden başka maceralar yaratır Fleming. İlk film Dr. No (1962) vizyona girdiğinde Fleming on tane Bond romanı yayımlatmıştır.. Öldüğü 64 senesine kadar toplamda on dört romanı olmuştur. Daha sonra başka yazarlar Bond romanı yazmaya devam etmiş, karakterin günümüzde altmıştan fazla romanı olmuştur..

Sinema sektöründe ise bu seneki Spectre (2015)'la beraber 26 Bond Filmi vardır. Bond Filmleri karakteri canlandıran oyuncuya göre dönemlere ayrılabilir.. Çünkü Bond'u kimin oynayacağı her zaman çok tartışılmıştır. Bond'un kim olacağı bir yana, Bond Kızı'nın kim olacağı da her seferinde heyecanla beklenmektedir. Ajan 007, çapkınlığıyla da dikkatleri çeker yani..

İlk Bond, Sean Connery


Dr. No (1962) - Yönetmen Terence Young - Güzellik Ursula Andress

From Russia with Love (1963) - Yönetmen Terence Young - Güzellik Daniela Binachi

Goldfinger (1964) - Yönetmen Guy Hamilton - Güzellik Honor Blackman - Oscar Ses Efekti

Thunderball (1965) - Yönetmen Terence Young - Güzellik Claudine Auger - Oscar Görsel Efekt

You Only Live Twice (1967) - Yönetmen Lewis Gilbert - Güzellik Akiko Wakabayashi

Bu arada bi kaçak durumu var, sanıyorum henüz tam oturmayan isim hakkı durumundan faydalanarak esas yapımcının yetkisi dışında -Woody Allen'ın da aralarında bulunduğu- bir grup, James Bond parodisi gibi bir şey yapmış, mizah yapmışlar ama baya oturup macerayı da çekmişler yani: Casino Royale (1967)'de Peter Sellers, Orson Welles, Woody Allen hatta ilk Bond Kızı Ursula Andress bile var.. Bond ise David Niven..

On Her Majesty's Secret Service (1969): Bond George Lazenby, yönetmen Peter R. Hunt ve Bond Kızı Diana Rigg.. Bu filmden sonra James Bond karakterini başkasına vermenin hata olduğunu anlayan yapımcısı sonraki filmde tekrar Sean Connery ile çalışarak Bond'un eski karizmasını kazanmasını sağlıyor.. Yani ortada tutan bir iş varsa çok da şe'yapmamak lazım sonuçta.. Gerçi Connery de gaza gelip nasıl para istedi kim bilir, işte, bir film daha yapıp sonra ayrılıyolar..

Diamond Are Forever (1971) - Yönetmen Guy Hamilton - Güzellik Jill St. John

Bu arada filmleri EON Production yapıyor. James Bond, İngiliz İstihbarat Teşkilatı MI6 için çalışan bir ajandır, zeki, çevik ve ahlaksızdır. Takım elbisesinden ödün vermeyen beyfendi dış görünüşüyle, çok güzel kadınları yatağa atmış, bunu çoğu zaman bilgi almak için yapmıştır. İş gibi başlayan güzel kadınlı ilişkileri hep aşka dönüşür, uzun uzun öpüşür.. 007 kod adıyla aleme nam salmış James, kendini tanıtırken önce "Bond" der, sonra "James Bond".. Hatta "007 James Bond".. Olmazsa olmazı yardımcıları vardır, aksiyonun ortasında kulaklığına pratik bilgiler fısıldayan MoneyPenny, son teknoloji casus malzemeleri tasarlayan Q ve onu olur olmaz her maceraya sürükleyen müdürü M.

Roger Moore'lu Dönem Başlıyor


Live and Let Die (1973) - Yönetmen Guy Hamilton - Güzellik Jane Seymour

The Man with the Golden Gun (1974) - Yönetmen Guy Hamilton - Güzellik Maud Adams

The Spy Who Loved Me (1977) - Yönetmen Lewis Gilbert - Güzellik Barbara Bach ▲

Moonraker (1979) - Yönetmen Lewis Gilbert - Güzellik Lois Chiles

For Your Eyes Only (1981) - Yönetmen John Glen - Güzellik Carole Bouquet

Octopussy (1983) - Yönetmen John Glen - Güzellik Maud Adams

Bu arada da bi kaçak var.. Never Say Never Again (1983), EON'un yeterli önlemleri almadığını gösteren bir film, artık Sean Connery ile nasıl ayrıldılarsa, adam gidip kaçak James Bond olmuş.. Roger Moore'la epey güzel bir seri yakalamışken ve baya para kazanıyorken, serinin ruhunu bozan bir hareket oluyor bu.. Bu filmin yönetmeni Irvin Kershner.. Bond Kızı olarak da Kim Basinger yer alıyor.. Sonrasında Roger'la bir film daha yapıyorlar..

A View to a Kill (1985) - Yönetmen John Glen - Güzellik Tanya Roberts

Mümkün olsa da keşke bütün filmlerini aynı aktörle yapabilseler.. Hem seyirci hem oyuncu açısından çok istenen bir şey olmasına rağmen hayat şartları bi oyuncuyu çok uzun süre aynı formda tutamıyo.. Sonuçta oyuncu yaşlanıyo ama Bond karakteri hep genç ve dinamik olmak zorunda.. Öte yandan oyuncu değiştirme durumları keşke sadece yaş haddiyle alakalı olsa.. Parada anlaşılamıyo, sette uyumsuzluk olabiliyo, role uygun olunmadığı ortaya çıkabiliyo; çok çeşitli sebeplerle gül gibi seri hikayeler heba oluyor.. En uzun seri film olma rekoruna sahip Bond, yine şanslı sayılır bu konuda..

Timothy Dalton Denemesi


The Living Daylights (1987) - Yönetmen John Glen - Güzellik Maryam d'Abo

Licence to Kill (1989) - Yönetmen John Glen - Güzellikler Carey Lowell ve Talisa Soto

Bi şey denemişler, olmamış.. Bu dönemki filmlerin afişinde gördüğüm ilginç detay: "Albert Broccoli sunar, Ian Fleming'in James Bond'u".. Demek ki artık belirtmek gerekiyor bunu, çünkü ortalık karışmış, bir de Bond da değişti ya şimdi, millet sahte sanmasın diye herhalde.. Bu arada John Glen, beş Bond filmi yöneterek bu alanda rekorun sahibi oluyor..

En Bond Pierce Brosnan


GoldenEye (1995) - Yönetmen Martin Campbell - Güzellikler Izabella Scorupco ve Famke Janssen

Tomorrow Never Dies (1997) - Yönetmen Roger Spottiswoode - Güzellik Teri Hatcher

The World is Not Enough (1999) - Yönetmen Michael Apted - Güzellik Sophie Marceau

Die Another Day (2002) - Yönetmen Lee Tamahori - Güzellikler Halle Berry ve Rosamund Pike

Ara ara denk gelirsiniz, eskileri yad eden sinemaseverlerde "Nerde eski James Bond'lar" geyiğine.. Bu iç geçirmelerde de nedense ben en çok Brosnan adını duydum.. En çok seyircide yer eden Bond, Brosnan olmuş demek ki.. Ya da benim akranlarım, benim çevrem öyle.. Geçenlerde Bond'un 50. Yılı kutlamaları yapılıyordu bazı gönüllerde, en sevilen Bond oylaması vardı mesela.. Katılmadım ankete, bilmiyorum sonucu - ama merak da etmiyorum.. Benim Bond'um da galiba Brosnan olurdu..

Eskilerini çok bilmiyorum da bu seride devamlı yan karakterler olarak: Judi Dench, M; Samantha Bond ise MoneyPenny karakterini canlandırıyor.. Samantha'nın soyadı gerçekte Bond..
Ve serinin efsanelerinden, serinin en çok filminde rol alan karakter oyuncusu olarak Desmond Llewelyn: 1999 senesinde ölene kadar 17 Bond filminde Q rolünü oynamış..

Yeni Nesil Ajan Daniel Craig


Casino Royale (2006) - Yönetmen Martin Campbell - Güzellikler Eva Green ve Caterina Murino

Quantum of Solace (2008) - Yönetmen Marc Forster - Güzellikler Olga Kurylenko ve Gemma Arterton

Skyfall (2012) - Yönetmen Sam Mendes - Güzellik Berenice Marlohe - Oscar Ses Kurgusu ve Şarkı

Spectre (2015) - Yönetmen Sam Mendes - Güzellik Lea Seydoux

Bu son iki filmle kadroya MoneyPenny olarak Naomie Harris, Q olarak Ben Whishaw ve yeni M olarak da Ralph Fiennes katılıyor. Pierce Brosnan'lı dönemde 1995'te başladığı M'liğe Skyfall (2012)'da ölerek son veren Judi Dench de seride en çok yer alan isimlerden: 7 Bond Filmi..

Seri boyunca Bond'un karşısında o kadar güzel kötü adamlar da gördük ki, ilk aklıma gelen isimler: 2015'te Christopher Waltz, 2014'te Javier Bardem, 95'te Sean Bean ve 85'te Christopher Walken.. Kötü adam da önemli tabii..

Daniel Craig'li yeni film için çalışmalar başlamış, şimdilik adı Bond 25 olarak yer alıyor imdb.com'da.. Resmi olarak 25. film olacak, evet..

Bu arada serinin 63, 99 ve 2012 senelerindeki üç filmi İstanbul'da geçiyor.. Zamanında Türkiye'deki Hollywood diye bir ufak araştırma yazısı yazmıştım da, oradan biliyorum.. Bond İstanbul'u çok seviyor, yani İstanbul'u dağıtmayı.. En son geldiklerinde Tarihi Kapalı Çarşı'nın çatısını parçalamışlardı diye hatırlıyorum..

270116
Oku..

Sicario (2015)


Kate Macer, baskınlara giden bir FBI askeri.. Ekibiyle beraber, bir grup teröristin rehineleri sakladığı yere baskın yapıyorlar, ortaya rehine değil bir sürü ceset ve patlamalar çıkıyor.. Ekip arkadaşlarını kaybeden Kate, intikam hırsıyla özel bir birimin üst düzey asker programına giriyor. Yani teklif geliyor, o da seve seve diye atlıyor.. Bu üst düzey asker grubu CIA'e mi çalışıyor, direkt Beyaz Saray mı patronu belli değil, her çeşit var içeride.. Kate de bunun bir parçası oluyor. Ama bu grup, pek de Kate'in alıştığı yöntemleri kullanmıyor çalışırken.. Kate'e ters geliyor bunlar..


Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve, dizi oyuncusu Taylor Sheridan'ın senaryosuyla -nedense- ilgilenmiş işte.. Hiçbir numarası olmayan, dümdüz hikaye aslında.. Kadrosuyla dikkat çekti başta: Edge of Tomorrow (2014)'dan Emily Blunt, daha yeni izlediğim Che (2008)'den Benicio Del Toro, ilk aklıma gelen Labor Day (2013)'den Josh Brolin ve Black Mirror'da 'Fifteen Million Merits' bölümünden Daniel Kaluuya.. Senaryonun bi numarası yok, evet ama, teknik anlamda üst seviye bir film olduğunu da inkar etmeyelim, artık yönetmenin mi, prodüksiyonun mu başarısı siz karar verin..


Film, En İyi Görüntü Yönetimi, Film Müzikleri ve Ses Kurgusu kategorilerinde Oscar'a aday gösterildi.. Diğer adaylar için 4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim sekmesine bakılabilir, bakınca göreceksiniz ki bu üç adaylıktan sadece Film Müzikleri dalında başarılı olacağını kehanet etmişim.. Kehanet edilir mi ya, böyle mi kullanılır bu yoksa kehanetlemişim mi denir.. Kehanet yapılmaz, ha kehanette bulunulur.. Ama öyle de tam olmuyor ki.. Neyse..


Filme puanım 5/10, çok meraklısı değilseniz izlenecek film değil.. Emily Blunt için belki ama o da güzel kadın mı, sadece böyle savaşçı rollere girince mi güzel oluyo anlayamıyorum.. Del Toro için izlenir belki ama onun da en iyi işlerinden değil maalesef; Brolin zaten itici..

250116
Oku..

The Danish Girl (2015)


İyi film ama eksikleri var gibi, sinematografisi zayıf bi kere -çarpuk çurpuk planlar vardı-, hatta oyunculukları da çok beğenemedim ama bildiğiniz üzere saygıdeğer AMPAS (akademi of moğşın pikçır en sayns), iki başrolü de Oscar adayı gösterdi. Geçen sene The Theory of Everything (2014) ile kazandığı En İyi Aktör ödülüne bir kez daha aday olan Eddie Redmayne ve yeni dönemde iyice coşan İsveç güzeli Alicia Vikander En İyi Yardımcı Aktris ödülü adaylarından oldu. Vikander'i neden yardımcı kategoride yarıştırdığını anlamadığım akademi ayrıca filmi En İyi Prodüksiyon Tasarımı ve Kostüm kategorilerinde de aday gösterdi. Diğer adaylar için 4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim başlığına bakılabilir.

Biyografik bir film olan The Danish Girl (2015), Gerda Wegener ve Einar Wegener'in hayatını anlatıyor. David Ebershoff'un romanından uyarlanan filmin yönetmeni, The King's Speech (2010)'le En İyi Yönetmen Oscar'ı sahibi Tom Hooper.
Kadroda diğer dikkat çekenler: Geçen seneden beri Johnny Depp'le birlikte olan Amber Heard; Ben Whishaw, Matthias Schoenaerts ve küçük bir rolle Nymphomaniac (2013)'taki B, Sophie Kennedy Clark..


Wegener'ler, 1900'lerin başında aktif olan Danimarkalı ressam çift. Gerda portre ustası ama o mecrada pek para yok, Einar ise manzara resimleriyle dikkat çekiyor. Gerda bir gün yarım kalan bir portresini tamamlamak için Einar'a kadın çorabı ve ayakkabısı giydirip oturtuyor karşısına; poz vermesi için çok az uğraşması yetiyor, Einar ustalıkla kadın hallerine giriveriyor. Güle oynaya işi tamamlıyorlar. Ertesi gün Einar'ı hiç gitmek istemediği bir davete ikna etmeye çalışan Gerda, kılık değiştirerek partiyi eğlenceli hale getirebileceğini söylüyor, "Adın da Lili olsun, Einar'ın kuzeniyim diyeceksin"..


Ve şakanın kaka olduğu dakikalar.. Einar, Lili'yken ilk defa kendi gibi hissediyor, o saatten sonra tekrar Einar olmak istemediğini anlıyor. Bu durum tabii ki karısı Gerda'yı çok üzüyor, ama madem o öyle istiyor.. Gerda bol bol Lili Elbe portresi çalışıyor ve tablolardaki şey galericilere çok ilginç geliyor, Gerda, Lili sayesinde hakkettiği ilgiyi görüyor, onu mesleki olarak yükselten şey manevi açıdan bitiriyor.. Paris'ten teklifler geliyor.. Öte yandan Lili'nin mutlu olmasını da çok istiyor, onu rahat ettirmek için çok çalışıyor - doktor doktor dolaşılıyor..

Lili Elbe'nin hayat hikayesi, tuttuğu günlüklerin kitaplaşmasıyla günümüze kadar detaylarıyla geliyor.. Dönemin cinsiyet seçimine tutumu, ruh sağlığı.. Film, Lili'nin hikayesini anlatıyor ama başrolde Gerda var gibi, asıl Gerda neler çekiyor.. Bence Alicia Vikander'in Oscar şansı epey yüksek, girişte tam tersini söyledim ama gayet başarılı oyun çıkarmış aslında.. Şöyle düzelteyim, Redmayne'nın performansını beğenmedim, onun oyunuyla Vikander'in oyunu uyuşmadığı için de komple düşük gibiydi.. Redmayne, hiç körü oynadı mı bilmiyorum ama ne oynasa bana sanki körü oynuyormuş gibi geliyor.. Yoksa bu adam kör de hakikaten her seferinde şahane oyunculuk mu çıkarıyor.. Böyle bi boş boş bakmalar falan, her oyununda var ya, ısınamıyorum hikayeye bu sebepten.. Ama travesti rolü için harika bir yüzü var, o açıdan doğru seçim.. Filme puanım 7/10..


Bu arada Oscar dedikodularından da geri kalmayın; iki senedir doğru dürüst siyahi aday çıkarmıyolar diye bazı kimseler akademiye tavır almış, protesto edeceklermiş.. Ya bana durduk yere akademiyi savundurtacaklar şimdi, hayır bunu diyen adam dese ki "Şu şu isim baya iyi, o da aday olabilirdi..", yok, demez, çünkü derdi başka, anca "Siyah yok burda!.." Denk gelmiş işte, bu sene yok demek ki.. Hani biz saçma bi şey yapınca diyoruz ya, "Biz Türkler böyle, biz Türkler şöyle..", yok abi, insan böyle.. Asıl saçma olan, on bir sene sonra ikinci kez Oscar törenini sunacak olan siyahi Chris Rock'a, çekilsin diye baskı yapıyolarmış..

240116
Oku..

Hundraaringen: Som Klev Ut Genom Fönstret Och Försvann (2013)


İsveç filmi. Yönetmen Felix Herngren. İlginçtir, 2013 yapımı ama bu sene popüler oldu.. Oscar'da En İyi Makyaj'a aday gösterildi.. Baya da iyi film.. Aslında geçen sene Florida Film Festivali'nde, ondan önceki sene de Chicago Film Festivali'nde Seyircinin Tercihi Ödülü'nü almış.. Yani Amerikalılar zamanında izlemişler de filmi ama neden tam bi hakkettiği değeri bulamamış ve bu sene durduk yerde makyajıyla hatırlatılmış.. Dipnot, önümüzdeki aylarda devam filmi geliyo, Hundraaringen 2 (2016) diye..

4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim'i yazarken filmin adını yazmaya üşenmiştim, çok uzun ve hiç bilmediğimiz bir dil ya, İsveççe, IKEA'nın öğrettiği kadar biliyoruz işte, Hej!.. Başlığı da zaten kopyala-yapıştır yöntemiyle yazabildim.. Anlamı şöyle gibi, Yüz Yıllık İhtiyar: Kim Pencereden Çıkıp Gitti ve Kayboldu..


Allan, normal bir çocuk değildir; babası aktivist bir toplumcu-gerçekçi, annesi tam ne dediği belli olmayan bir çılgın. Küçük yaşta ikisini de kaybeden Allan, patlayıcılara meraklı bir genç. 9 yaşından sonra okulu bırakma kararı alıp, hayata atılıp, bomba yaparak, sağı solu havaya uçuran bir çocuk.. Uyumsuz ama durduk yerde sosyal, aşırı şanslı falan bi eleman.. Olur ya öyle tipler, tam ne yaptığını bilmeden bir sürü şey yapan, götüyle dağları deviren tipler..


Allan Karlsson, 100 yaşına bastığı gün kaldığı huzur evinin penceresinden çıkar ve kayıplara karışır. Sırasıyla, huzur evi personeli, polis, mafya; herkes onu arar. Pencereden çıktıktan sonra, dümdüz yürüyüp, karşısına çıkan teklifleri kabul eden bir yolcudur Allan. Para dolu bir çanta ve bir grup arkadaş edinir bu macerasında.. Bir yandan da Allan'ın hayat boyu yaşadığı diğer maceralar görülür..


Filmin ilgi çekme sebebi, Allan'ın yaşadığı maceralar anlatılırken, 20'li yaşlarından 100 yaşına kadar ki kısmında Robert Gustafsson üstlenir rolü. Tabii bir takım makyajla.. Gustafsson'ı yedi sekiz farklı yaşı oynarken izliyoruz, gerçekten başarılı performans ve başarılı makyaj.. Muhtemelen bu kategoride ödülün sahibi belli, yoksa niye aday etsinler durduk yerde, adlarını da analım: İsveçli makyözler Love Larson ve Eva Von Bahr..

Albert Einstein'ın salak kardeşi Herbert Einstein gibi pek çok eğlenceli detayın olduğu filme puanım da 7/10 bu arada..

190116
Oku..

Brooklyn (2015)


İrlandalı romancı Colm Toibin'in 2009'da yayımlanan aynı isimli romanını İngiliz romancı Nick Hornby senaryolaştırmış, İrlandalı John Crowley de yönetmenliğini yapmış, böylece çok güzel film olmuş Brooklyn (2015).. John Crowley, Broadway kökenli bir entelektüel, bu seneye kadar yaptığı dört sinema filmi pek ilgi görmedi ama bu sene olan oldu, ayrıca yine bu sene olay yaratan dizi True Detective'in de ikinci sezonundan iki bölüm yönetti.. Gerçi ikinci sezon ilk sezon kadar iyi değildi diyen çok oldu ama bence güzel yani.. Mr. Crowley'de durumlar böyleyken Miss Crowley'nin de bu cumartesi konseri var, araya sıkıştıralım..


Filmin üç Oscar adaylığı var, üstelik En İyi Film, En İyi Aktris ve En İyi Uyarlama Senaryo kategorilerinde.. Başrolde The Grand Budapest Hotel (2014)'in Agatha'sı Saoirse Ronan var, Oscar'ı hakkettiği konusunda şüphe yok ama rakipleri çok dişli, diğer adaylar için bkz. 4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim.. Kadro gayet kalabalık ve başarılı: Jim Broadbent, Fiona Glascott, Eileen O'Higgins, Domhnall Gleeson, Jessica Pare, Emory Cohen; küçük rollerle de pansiyondan yollu arkadaşlar olarak Nora-Jane Noone ve Emily Bett Rickards..


Eilis, İrlandalı bir genç kız, ablası ve annesiyle kıt kanaat geçiniyorlar, sevmediği hatta nefret ettiği bir işi var. Uyumlu bir kız, sesini çıkarmıyor pek.. Ablası muhasebeci, Amerika'daki tanıdıklarına haber salıyor, kız kardeşim akıllı bir kız ve burada harcanıyor, bi ortam hazırlayıp kurtarın onu buradan diye.. Hakikaten de Brooklyn'deki peder tanıdıkları iş ayarlıyor, izin belgeleri yolluyor Eilis için ve Amerika'ya getirtiyor onu.. Bir pansiyonda, kız yurdu gibi bir yerde kalıyor, işini düzgün yapıyor bir de ablası gibi muhasebe okumaya başlıyor gece okulunda.. İtalyan göçmeni bir çocukla tanışıyor, aşık oluyorlar birbirlerine..


Sonra acı haber geliyor, İrlanda'ya dönmesi gerekiyor; ama çocuk çok korkuyo geri gelmez diye..
Yıllar sonra İrlanda'ya dönen Eilis, Amerika gördüğü için mahallenin göz bebeği oluyor, diploması sayesinde iş teklifi geliyor, çok uygun bir damat adayı çıkıyor.. Lan n'oluyor, yoksa..

Çok tatlı hikaye, tam bir roman konusu ya, çok dokunaklı.. Belli ki güzel de uyarlanmış.. Ve bu kategoriden de Oscar'ı zorlayacağı seziliyor.. Ha en iyi film diyemem ama baya iyi film.. 8/10..

170116
Oku..

The Big Short (2015)


Baya güzel film.. Ancak çok hızlı ve bol replikli sahnelerin çokluğu yüzünden altyazı okumayı sevmeyenlerin dil öğrenmesi gereken bi film..
Will Ferrell'ın yönetmeni olarak bildiğim Adam McKay'in (Step Brothers (2008), Anchorman serisi, vb Ferrell filmleri kastıyla - beş uzun metrajı var beşinde de Ferrell başrolde) idaresindeki film gazeteci yazar Michael Lewis'in 2010'da basılan kitabından uyarlanmış. Kitap olarak pek ilgi görmeyen bu gerçek hikaye 2015'in en iyi filmleri arasında sayılıyor..

Bundan on sene öncesi, 2005-06, Mortgage sisteminin altın çağı neredeyse.. Neydi Mortgage, bi ev alıyorsun ama paran yok, kira öder gibi kredi çekip kredi ödüyorsun.. Ev alacam dediğin için düşük faizli, kolaylıklı kredi akıtıyo bankalar.. Çok tuttu, önce Amerika sonra bütün dünya; biz de çok sevdik.. Millet ev sahibi oldu, bankalar güzel güzel faizlerini alıyolardı ufaktan.. Bankacılığa can geldi resmen.. Coştukça coşuldu.. Herkes çok mutluydu..


Michael Burry adındaki bir matematik dehası, çalıştığı bankanın gizli gücü, patron buna bi bina vermiş kendi özerk şirketi gibi, yatırım araştırmaları yapıyor.. Burry araştırma yaparken şunu fark ediyor: Millet Mortgage için çok kredi çekiyor ve ödemeler gecikmeli yatıyor.. Bu durumu biraz daha inceleyip, aylardır aynı durumda onlarca müşterisi olduğunu fark ediyor.. Çünkü bankalar artık hiç sorgulamadan kredi veriyor.. Çaktırmadan birçok bankayı dolaşıp Mortgage durumlarının patlamasına karşı sistemi sigortalatmak istiyor.. Sigortacılar Mortgage'a hiçbir şey olmayacağına o kadar inanıyor ki, onlara verilen sigorta pirimi havadan gelen para demek oluyor..


Jared Vennett, genç borsacı, tesadüfen öğrendiği Burry'nin bu hareketinden kıllanıp olayı araştırıyor. Sonra bu fikri, büyük bir bankanın sigorta ayağı olan Mark Baum'un şirketinde pazarlıyor, başta inandırmakta zorluk çekse de durum kavranıyor.. Ve yine durumu tesadüfen öğrenen iki genç, durumu fırsata çevirmek için eski bir ustaya, Ben Rickert'a gidiyor.. Burry'nin başlattığı bu zincirde sadece bir avuç insan gerçekleri görüp, paçayı kurtarmaya çalışıyor.. Kapitalizm çökecek mi? Bilmem çöktü mü sizce, 2008'di galiba, global kriz.. Hah işte, onu anlatıyor.. N'oldu da kriz çıktı o dönem..


Baya etkileyici, çok ilginç ama yorucu bir film.. Karakterler zaten deli: Burry, asosyal, uyumsuz, delinin teki; Vennett, çılgın çocuk; Baum, insanlığa öfkeli, huysuz, patavatsız; Rickert, ben bu dünyayı kurtaramam deyip organik gıdaya vermiş kendini.. Filmde bazı şeyler çok anlaşılmıyor diye, daha dikkatli dinlememiz gereken yerlerde Margot Robbie ve Selena Gomez canlı bağlandılar ve mevzuyu örneklerle anlatıp gittiler.. Bu arada bizim delileri sırasıyla Christian Bale, Ryan Gosling, Steve Carell ve Brad Pitt oynuyor, (afişteki yazıları okuyamayan için).. Bir de küçük rollerle kadroyu şenlendiren güzel kadınlar var: Shauna Rappold, Marisa Tomei, Heighlen Boyd ve Karen Gillan..


Son birkaç filmdir huysuz, sevimsiz adamı oynayan ve harikalar yaratan Carell olmasa da Bale En İyi Yardımcı Aktör dalında Oscar adayı.. Film ayrıca, En İyi Film, Yönetmen, Uyarlama Senaryo ve Kurgu kategorilerinden aday gösterildi. Komple adaylar için: 4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim..
Kurgusuyla gerçekten iddialı olan film, ister istemez The Wolf of Wall Street (2013)'le kıyasa sokuluyo, çünkü ikisi de aynı sistemi farklı uçlardan tutmuş yapımlar; üstelik görüntü kurguları da benzerlik gösteriyor.. Hangisi daha iyi diye sorun bi bana: The Big Short (2015).. 8/10..

170116
Oku..

Bridge of Spies (2015)


Sadece afişini görüp, "Yok ya," demiştim, "izlemem ben bunu".. Kötü olacağından değil de düz bi film gibi hissetmiştim, Tom Hanks falan.. Sonra Oscar adaylıkları açıklanınca altı adaylığından biri olan En İyi Senaryo dalında Coen'lerin adını görünce ilgilendim, yönetmen de Steven Spielberg'miş.. İzleyince baştaki fikrim çok değişmedi..


Donovan başarılı bir avukat.. 50'ler.. Avrupa'da, Almanya'nın ortasına duvar örülüyor, Rusya ve Amerika soğuk savaş halinde..
Casusluk coşmuş, iki ülke de birbirlerine casus gönderip bilgi toplamaya, elini kuvvetlendirmeye çalışıyor.. Amerika'da, Rudolf Abel, Rus casusu olduğu gerekçesiyle tutuklanıyor. Millet istiyor ki, asılsın bu vatan haini.. Yasalar diyor ki, o da insan, yargılanacak hatta avukat ayarlanıp savunulacak, Amerika'nın ne kadar insansever bi ülke olduğu gösterilecek. Ama hiçbir avukat bu savunmaya yanaşmayacağından kısa çöpü Donovan çekiyor.. Donovan da gerçekten iyi bir avukat olduğu için adamı durduk yerde idamdan kurtarıyor, kendi de vatan haini oluveriyor.. Oysa sadece insani değerleri koruyor.. Donovan'ın bahanesi, eğer Rusya da bizim casuslardan birini yakalayacak olursa, elimizde takas için biri olmalı..


Tom Hanks başrolde; Rus ajanını oynayan yanrol Mark Rylance, Oscar adayı olacak kadar başarılı bir oyun çıkarmış.. Üç teknik adaylıkla beraber En İyi Film için de aday gösterildi film.. En iyi film falan değil şimdi, ne filmler izledik - güzel film sadece, 7/10.. Tüm adaylıkları ve diğer adaylar şurada: 4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim.. Vatan hainliğinden kahramanlığa giden, -aslında gayet tipik- Amerikan hikayelerinden. Senaryoya Ethan-Joel Coen'lere Matt Charman yardım etmiş, belki de tam tersidir bilmiyorum.. Gerçek hikayelerden esinlenildiği yazıyordu başında.. Tom Hanks'in karısını Amy Ryan oynuyor..

Mark Rylance'ın Oscar alma şansını bilemiyorum, iyi performanstı hakikaten ama kategoride -benim favorim- Spotlight (2015)'tan Mark Ruffalo ve genelde baya iyi iş çıkaran The Revenant (2015)'tan Tom Hardy var.. En ne olacağı belli olmayan kategori de bu herhalde ha..

170116
Oku..

Mad Max BoxSet


Üç beş ay önce, dördüncü film Mad Max: Fury Road (2015) çıkınca merak edip izledim komple seriyi.. Fena değildi, düşük bütçeli, güzel bir seriydi.. Dördüncü film hariç tabii; durduk yerde hayvani paralar harcayıp, olayı bambaşka yere götürmüş serinin yaratıcısı, yazarı, yönetiri George Miller. Avustralyalı Miller'ın filmografisine bakınca, Mad Max (1979)'in ilk uzun metraj yönetmenliği olduğu görülüyor ama bu karanlık seri sonrasında, seksenlerin sonundan itibaren domuzlu momuzlu bi çocuk filmi, bir de iki filmlik penguenli animasyon serisi var.. Tam bambaşka bi adam olmuş meğer derken Mad Max: Fury Road (2015)'un gelmesi, öncesini bilenleri baya şaşırtmış olsa gerek..

Max'i oynayan Mel Gibson'ı, Mel Gibson yapan rolü de budur, kariyerinin başında böyle bir filmle gündeme gelmesi güzel temel olmuş.. İlk film hakkettiği global ilgiyi birkaç sene sonra görmüş ve haliyle bizim gibi yurt dışı vizyonunu biraz geriden takip eden ülkelerde ikinci film daha önce gösterilmiştir, daha popüler olmuştur, bu da meraklısına güzel detaydır.. Kendi kurduğu dünyasında, her filmde bambaşka bir mevzuyu işler.. Bir kıyamet senaryosudur, zaman ve mekan belli olmaksızın dünyanın enerji kıtlığı çektiği bir dönemdir.. Bol bol kurak, çorak arazi gösterilir.. Serinin ilginç yanı, başrol Max'i -ilk film haricinde- çok fazla görmememizdir.. Filmde olay anlatılır, ara ara Max'in vakayı kavrayışı ve aksiyonu görülür..


Mad Max (1979)
Kendi halinde, eldeki imkanlarla yaşamaya çalışan insanların tek derdi motorlu çetelerdir.. Kalabalık bir grup olarak motorla etrafa huzursuzluk saçan tipler, peşlerine düşen polis ekibinden bir kişiyi öldürür. Ortağı öldürülen Max, ailesini düşünerek karısı ve oğluyla beraber, belaya bulaşmak istemeden mesleği bırakıp tatile çıkar.. Ne kadar zoruna da gitse Max bunu yapar.. Ama uzaklaşmaya çalıştığı bela ona gelir, ailesi katledilir.. Artık Max'in kaybedecek bir şeyi kalmamış ve çıldırmıştır.. İntikam mücadelesi başlar, aksiyon başlar.. Ama daha çok çetenin tarafından izleriz filmi, neredeyse onların gördüğü kadar görürüz Max'i.. Karısını Joanne Samuel oynuyor, güzel kadınmış valla otuz sene önce..

Mad Max 2 (1981)
Max, yalnız, sakin ve çılgın yaşamını sürdürmeye çalışırken kertenkele falan yer.. (Yani sanırım kertenkeleydi, çok oldu izleyeli ama bi sürüngen yiyodu diye kalmış aklımda) Sonra cılız bir saldırı yaşar, salağın biri kendi icadı helikopteriyle Max'in arabasına saldırır, mazotunu yağmalamaya çalışır, Max bunu bi devirir, ağzından laf alır, kim var başka kötü adam diyerek, bi petrol yağmacısı şirketten bahseder eleman.. Max'in yeni hedefi onlardır, sonra onları izleriz, arada da Max'i işte..


Mad Max: Beyond Thunderdome (1985)
Max, bu sefer çocukların kaçırılıp işçi olarak çalıştırıldıkları bi maden ocağı gibi bi yerle kapışacak. Ama yine Max'ten çok o çocukların hikayesi görülüyor.. İşletmenin kötü kalpli patroniçesini Amerikalı şarkıcı Tina Turner oynuyor..

İlk filmlerle biraz ilgi görülünce yapımcı mapımcı bulup, bütçe biraz arttırılarak daha kapsamlı bi devam filmi yapılmış.. Ama bu sefer iki yönetmenli bir film, Miller'ın yanında o dönem çömez sayılabilecek George Ogilvie var.. Bu film diğer iki filmden biraz daha düşük enerjili, tam bir üçüncü film yani.. Bi de şey lafı var piyasada, "Para bulunuca bi filme, yaratıcılık ölüyo.." Hatta geçen biri konuyla ilgili bi örnek vermişti de adını unuttum, bi yönetmen film yapacak, yapımcı çok beğeniyo, şu kadar bütçe sana diyo, yönetmen biraz düşünüp vazgeçiyo, "O parayla başka bi film yapalım, bu filme o kadar harcanmamalı diyo.."


Mad Max: Fury Road (2015)
Mel Gibson artık yaşlandı, üstelik Miller bu fikirle gidince yapımcı da dayanamadı ve Tom Hardy'yi Max yaptı.. Geçmişe dair hiçbir açıklama yok, ikide ve üçte olduğu gibi, bu da karakteri gayet derin bir kişilik sahibi yapıyor, ilk filmi bilmeyen de "Belli ki var bir derdi bu adamın" diyor.. O kertenkele yeme sahnesi bunda mıydı ya yoksa, emin olamadım şimdi.. Bu film, bir mekandan ziyade yol filmi, öfke ve intikam dolu bir yol.. Yine yakıt, enerji mevzusu var, bir baronun elinden kaçan kadın asker ve baronun karıları olan esir genç kızlar.. Bambaşka bir yerden gelen zaten esir düşmüş bir Max.. Max kovalamaca sırasında esaretinden kurtulup kaçan kızlara yoldaşlık edip, çetin macerada onların yanında oluyor..

Bütün bu yazı aslında geçen gün 88. Akademi Ödülleri'nde on dalda aday gösterilen Mad Max: Fury Road (2015) için.. Tamam güzel film, kendi dünyasını çok güzel yaratmış, ama En İyi Film, Yönetmen, Görüntü, Kurgu, Prodüksiyon, Kostüm, Makyaj, Ses, Ses Kurgusu, Efekt adayı olmak çok çok fazla be.. Yani yine hepsini anlarım da En İyi Film adayı olması saçma.. Bence oluru Prodüksiyon ve Efekt kategorileridir, diğerleri biraz rüzgar gibi.. Diğer adayları görmek için: tıkla buraya..


Bu arada son filmde maskeli çirkin adamları dengelemek için kadın oyuncular en güzelleri seçilmiş: Charlize Theron, Zoe Kravitz, Rosie Huntington, Abbey Lee, Riley Keough ve Courtney Eaton.. Bunlardan ikisi Victoria Secret meleği, biri zaten yıllardır hastası olduğumuz güzellik.. Durum böyleyken böyle.. Yani bu son filmi izleyin diye her şey yapılmış: Kızlar, Tom Hardy, Oscar coşturmacası.. Bi izleyin madem..

160116
Oku..

4. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim


88. Akademi Ödülleri Adayları
Dört senedir, geleneksel olarak yazdığım bir yazı dizisi bu.. Geleneksel olarak yazmak neyse?!

Oscar töreninden önce, kazananları tahmin edip kaç doğru tahmin yaptığımızla falan eğleniriz biz film izleyiciler... Genelde tek başıma izlerim töreni, çünkü çevremdeki büyük bir çoğunluk sabah haberlerinden/internetten falan alır sonucu, normal insanlar onlar.. Bense izlerken "Bunu seçeceğinizi biliyorum ama n'olur şunu seçin, n'olur" falan derken buluyorum kendimi...

Adayların açıklanmasını, yayınını keserek 'son dakika' gelişmesi şeklinde gösteren kanallara teşekkür ederek hemen adaylarla beraber kimin kazanacağı kehanetiyle heyecana ortak olalım. İddaa, batak bilmeyenlerin eğlencesi -28 Şubat'taki tören için- Oscar Kehanetçiliği başlasın... Şimdilik sadece yaklaşık üçte birini falan izlediğim filmler hakkında kehanetlerim aşağıdaki gibi.. Hepsini izlemeden yorum yapabilirim gayet de, çünkü adı üstünde, kehanet bunlar, tırışkadan name..

En İyi Film Adayları
Spotlight (2015)
The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Room (2015) benim tercihim
Brooklyn (2015)
Bridge of Spies (2015)
The Martian (2015)
Mad Max: Fury Road (2015)
The Big Short (2015)

En İyi Yönetmen Adayları
Alejandro Inarritu, The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Tom McCarthy, Spotlight (2015)
George Miller, Mad Max: Fury Road (2015)
Lenny Abrahamson, Room (2015) benim tercihim
Adam McKay, The Big Short (2015)

En İyi Kadın Oyuncu Adayları
Cate Blanchett, Carol (2015)
Brie Larson, Room (2015) benim tercihim
Saoirse Ronan, Brooklyn (2015)
Jennifer Lawrence, Joy (2015) akademinin tercih edeceği
Charlotte Rampling, 45 Years (2015)

Çünkü Akademi Jennifer'ı çok seviyo.. -Nasıl?


En İyi Erkek Oyuncu Adayları
Bryan Cranston, Trumbo (2015)
Leonardo DiCaprioThe Revenant (2015)
Michael Fassbender, Steve Jobs (2015) benim tercihim
Eddie Redmayne, The Danish Girl (2015) akademinin tercih edeceği
Matt Damon, The Martian (2015)

Normalde Akademi, 'and the Oscar goes to..' kartına sürekli The Revenant (2015) yazmak isteyecek ama DiCaprio işi bozuyo.. 12 dalda aday olmak ney lan; bu arada Neylan diye isim var, hatta Semen diye de var, söylemesi zor ama güzel.. Semen'in ilkokulda sınıfta adaşı bile varmış, ikisinin ortasında tutulan dileğin gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olduğuna inanılırmış.. O zaman selam gönderelim..

Ayrıca, aşağısı için diyeceklerim de var, Akademi Kate'e verecek ödülü çünkü ben Kate'i hiç sevmiyorum. Ve ayrıca Rooney Mara neden yardımcı rolde aday oluyor, onu da iki üstteki grupta, Kate'le beraber görmek isterdim, üstelik o grupta kimin yerine gelmesi gerektiği de çok açık.. Resmen yaşlı kontenjanı var Oscar'ın..

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Adayları
Jennifer Jason Leigh, The Hateful Eight (2015)
Alicia Vikander, The Danish Girl (2015)
Kate Winslet, Steve Jobs (2015) akademinin tercih edeceği
Rachel McAdams, Spotlight (2015)
Rooney Mara, Carol (2015) benim tercihim

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Adayları
Mark Rylance, Bridge of Spies (2015)
Sylvester Stallone, Creed (2015)
Tom Hardy, The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Mark Ruffalo, Spotlight (2015) benim tercihim
Christian Bale, The Big Short (2015)

En İyi Özgün Senaryo Adayları
Matt Charman, Ethan Coen, Joel Coen - Bridge of Spies (2015) akademinin tercih edeceği
Alex Garland - Ex Machina (2015)
Pete Docter, Meg LeFauve, Josh Cooley, Ronnie Del Carmen - Inside Out (2015)
Josh Singer, Tom McCarthy - Spotlight (2015) benim tercihim
Andrea Berloff, Jonathan Herman, S. Leigh Savidge, Alan Wenkus - Straight Outta Compton (2015)

En İyi Uyarlama Senaryo Adayları
Charles Randolph - Adam McKay, The Big Short (2015) akademinin tercih edeceği
Nick Hornby, Brooklyn (2015)
Drew Goddard, The Martian (2015)
Emma Donoghue, Room (2015) benim tercihim
Phyllis Nagy, Carol (2015)

En İyi Görüntü Yönetmeni Adayları
Edward Lachman, Carol (2015)
Robert Richardson, The Hateful Eight (2015)
John Seale, Mad Max: Fury Road (2015)
Emmanuel Lubezki, The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği benim de tercihim
Roger Deakins, Sicario (2015)

En İyi Kurgu Adayları
Margaret Sixel, Mad Max: Fury Road (2015)
Hank Corwin, The Big Short (2015) benim tercihim
Tom McArdle, Spotlight (2015)
Stephen Mirrione, The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Maryann Brandon - Mary Jo Markey, Star Wars: The Force Awakens (2015)

En İyi Prodüksiyon Tasarımı Adayları
Adam Stockhausen, Rena DeAngelo, Bernhard Henrich - Bridge of Spies (2015)
Colin Gibson, Lisa Thompson - Mad Max: Fury Road (2015)
Arthur Max, Celia Bobak - The Martian (2015) benim tercihim
Jack Fisk, Hamish Purdy - The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Eve Stewart, Michael Standish - The Danish Girl (2015)

En İyi Kostüm Adayları
Sandy Powell, Carol (2015) benim tercihim
Sandy Powell, Cinderella (2015)
Paco Delgado, The Danish Girl (2015)
Jenny Beavan, Mad Max: Fury Road (2015)
Jacqueline West, The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği

En İyi Saç & Makyaj Adayları
Mad Max: Fury Road (2015)
The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
ve adı çok uzun 2013 yapımı bi İsveç filmi.. benim tercihim

Bu film buradaysa vardır bi bildikleri, daha adını yazamıyorum ama belli ki makyajlar çok iyi.. Akademinin tercihi olarak da bunu gösterecektim de DiCaprio'lu espri gereği bu şekil yazdım.. Bu arada bu filmin adını gerçekten yazabilecek durumda değilim, kimse de değildir, öyle bir durum yoktur.. Ama indirdim izleyecem, belki o zaman yazarım..


En İyi Film Müzikleri Adayları
Carter Burwell, Carol (2015)
Ennio Morricone, The Hateful Eight (2015) akademinin tercih edeceği
Johann Johannsson, Sicario (2015)
John Williams, Star Wars: The Force Awakens (2015) benim tercihim
Thomas Newman, Bridge of Spies (2015)

En İyi Şarkı Adayları
Sam Smith, James Napier - "Writing's On The Wall", Spectre (2015)
David Lang - "Simple Song #3", Youth (2015) akademinin tercih edeceği
The Weeknd, Belly, TBD, Stephan Moccio - "Earned It", Fifty Shades of Grey (2015)
Diane Warren, Lady Gaga - "Til It Happens to You", The Hunting Ground (2015)
J. Ralph, Antony Hegarty - "Manta Ray", Racing Extinction (2015) benim tercihim

En İyi Ses Miksajı Adayları
Mad Max: Fury Road (2015)
The Martian (2015)
The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Star Wars: The Force Awakens (2015) benim tercihim
Bridge of Spies (2015)

En İyi Ses Kurgusu Adayları
Mad Max: Fury Road (2015)
The Martian (2015)
The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Star Wars: The Force Awakens (2015) benim tercihim
Sicario (2015)

En İyi Görsel Efekt Adayları
Ex Machina (2015)
Mad Max: Fury Road (2015)
The Martian (2015) benim tercihim
The Revenant (2015) akademinin tercih edeceği
Star Wars: The Force Awakens (2015)

En İyi Animasyon Film Adayları
Anomalisa (2015)
Inside Out (2015) akademinin tercih edeceği benim de tercihim 2
Shaun the Sheep Movie (2015)
Omoide no Mani (2014)
O Menino e o Mundo (2013)

En İyi Yabancı Dilde Film Adayları
El Abrazo de la Serpiente (2015)
Krigen (2015)
Mustang (2015) benim tercihim
Saul Fia (2015) akademinin tercih edeceği
Theeb (2014)

Neden Mustang (2015) diyen olmaz herhalde ama neden Saul Fia (2015) sorusunun cevabı, çünkü Golden Globe aldı..


En İyi Belgesel Film Adayları
Amy (2015)
Cartel Land (2015)
The Look of Silence (2014) akademinin tercih edeceği benim de tercihim 3
What Happened, Miss Simone? (2015)
Winter on Fire (2015)

En İyi Kısa Film Adayları
Ave Maria [2015] akademinin tercih edeceği benim de tercihim 4
Day One [2015]
Alles Wird Gut [2015]
Shok [2015]
Stutterer [2015]

Sanki diğerlerinde öyle yapmamışım gibi son iki kategoride sezgilerime güvendim..

İki kısa film kategorisi daha var, Kısa Animasyon ve Kısa Belgesel diye; ne gerek var.. Bu arada adayları görünce beni dumur eden iki film oldu: Biri, Mad Max: Fury Road (2015), tamam çok kötü film değil ama bu kadar iyi film de değil, on adaylık ne?.. Ben hakkında yazmaya değer görüp başlık bile açmadım zamanında, ama artık şart oldu.. Nitekim açtım da.. İkincisi, Bridge of Spies (2015), bunu daha izlemeden, -muhtemelen posteri yüzünden- izlemem lan ben bunu dedim ve izlemedim, hiç umrum olmadı; gel gör ki altı adaylık çıkardı.. Bir de pozitif dumur: Joy (2015) var, güzel film ama kesin hakkettiğinden fazla ilgi görecek diye düşündüm, yok, pek sallanmadı..

Şimdi artık şu izlemediklerime girişebilirim yavaş yavaş, izledikçe yazarım, meraklısı takipte kalsın. Ve kendime söz, bu sene şu kısa filmlerin hepsini izleyecem, çok boşladım kısayı, haklısınız..

150116
Oku..

Spotlight (2015)


Spotlight, spot ışığı, sahne ışığı daha doğrusu odak ışığı anlamında, dikkat çekilen mevzuyu temsil ediyor; aynı zamanda gazeteci bir grubun adı. The Boston Globe gazetesi bünyesindeki bu araştırma grubu, çalışmalarıyla efsaneleşmiş.. Bi dalıyolar konuya, bi haberler yapıyolar, etkisi büyük oluyo, istifalar, iflaslar.. Öyle bi grup bu.. Bu arada gerçek bir hikayeye dayanan filmin senaryosu Josh Singer ve yönetmen Tom McCarthy tarafından yazılmış.. McCarthy'nin geçen sene yazıp yönettiği The Cobbler (2014)'ın senaryosu biraz zayıftı ama bu.. Efsane hikaye..

The Boston Globe'un müdürü emekli oluyor, yeni gelen müdür zaten iyi durumda olan gazeteyi daha da ileri götürmeyi amaçlıyor. Daha vurucu işler yapılsın istiyor. Geçen günlerde gazetede ufak bir yer bulan kilisede çocuk tacizi yazısını diyor mesela, neden üstüne gidip söz konusu pederle ilgilenmiyoruz.. Sonra bi bakıyolar ilk değil bu, ufak birkaç haber daha var başka pederler hakkında.. Ama tabii kilise bu tarz haberlerin yayılmasını çok sevmediği için dava dosyaları gizli.. Diyor ki "Spotlight'ı çağırın bana!..", müdür yardımcısı araya giriyor, "Spotlight'ın başarısının sebebi konuyu kendileri seçmeleridir..", soruyor müdür "Seçmek ister misiniz bu konuyu?" Hemen atlıyor Robby..


Robby yani Walter Robinson önderliğinde, Mike Rezendes, Sacha Pfeiffer ve Matt Carroll'dan oluşan dört kişilik bir grup.. Konuyla biraz ilgilenip, birkaç kaynak dinliyorlar, kesin olmayan bilgiler ışığında Boston'da tam 13 pederin geçmişte çocukları taciz ettiği ve davaların kilise inisiyatifinde çözüldüğü öğreniliyor.. Sonra bu iddiayı ispatlama araştırmaları başlıyor.. Araştırdıkça görülüyor ki bu dava çok eskilere dayanıyor ve bilen duyan herkes ilgisiz davranarak konunun üstünü kapatmış. Hatta Robby bile.. Zamanında haber yapılmış zaten, yirmi peder çocuk istismarıyla suçlanmış.. Gazeteye çıkmış ama çok küçük haber kimsenin ilgisini çekmemiş.. Araştırma devam ettikçe, bu durumda 87 peder olduğu ve Boston Başpiskoposluğu tarafından konunun örtbas edildiği öğreniliyor..


Kocaman haber yapılıyor ve büyük ilgi görüyor, sonra Spotlight'a telefon yağıyor, kiliseyle ilgili başka şikayetler, başka hikayeler.. Filmin sonunda kilisede çocuk tacizi vakalarının yoğunluk gösterdiği bölgelerin listesi var, inanamazsınız ya, o kadar büyük ki liste, arada Türkiye var mı diye arandım da yok.. Zaten Türkiye'de kaç tane kilise var?! İnsan bi an düşünüyor camileri de..

Olay 2001'de ortaya çıkıyor, tam haber yapılacak 11 Eylül olayı.. Terörizm çok meşgul ediyor medyayı, bekleniyor ve 2002'de bomba patlatılıyor..


Bir de güzel ekip kurulmuş ki film için: -Aklıma ilk gelen işleriyle- Birdman (2014)'den Michael Keaton, The Avengers (2012)'tan Mark Ruffalo, Midnight in Paris (2011)'ten Rachel McAdams ve hiç tanımadığım Brian d'Arcy James Spotlight grubunu oynuyor. Bir de yeni patron ve avukat var: X-Men Origins: Wolverine (2009)'den Liev Schreiber ve her yerden ama benim en sevdiğim işi The Terminal (2004)'dan Stanley Tucci.. Film Golden Globe'da En İyi Film, Yönetmen ve Senaryo adayıydı, hiçbiri olmadı.. Puanım 8/10.. Baya iyi film..

130116
Oku..