Total Recall (2012)


Arnold Schwarzenegger ve Sharon Stone'un başrollerinde oldukları, Philip K. Dick'in bir kısa hikayesinden gaza gelinip çekilen ve efsane Robocop (1987) filminin yönetmeni Paul Verhoeven'ın yönettiği Total Recall (1990)'ün, Len Wiseman tarafından çekilen yeniden uyarlamasıdır.


Dünya üzerinde çok fazla yaşayacak yerin kalmadığı bir zamanda geçmektedir hikaye. Arka planda yeraltına gizlenen asilerin, yönetimdekilerle mücadelesi yer alırken; bir yandan da aslında bir ajan olan fakat beyni yıkanıp bildiği her şey unutturulan Carl Hauser'ın kendine gelmesi, olayı anlaması, tarafını seçmesi gerekmektedir.


Mesela bu üç memeli mutant efsane olmuş bi karakter.
Porno sektörü de çok faydalandı bu fikirden..

Eski hikayeden bazı noktalarda ayrılan bu filmde Colin Farrell ve Kate Beckinsale başrolde. Gelişen sinema teknolojisiyle görsellerini daha kuvvetli hale getiren aksiyon/bilim-kurgular hikayede hep bir sakatlık yaşarlar. Ama bence bu film -çekilirken ki teknolojiler göz önüne alınarak değerlendirildiğinde- eskisinden yine daha iyi olmuş. Beckinsale'in kocası Len Wiseman'ın yönettiği filmde bir de Jessica Biel oynuyor.


Kadro çok tatlı olmamış mı ya? Bence tavsiye edilebilir kıvamda bir aksiyon filmi. Hem bu film dışında dünyanın çekirdeğine hiç bu kadar yaklaşacağınızı sanmıyorum.


Kasım 2012
Oku..

The Girl Next Door (2004)


Rob Schneider'li The Animal (2001)'la piyasaya giriş yapan Luke Greenfield'ın yönetmenlik yaptığı ikinci sinema filmi olan The Girl Next Door (2004), kolej serisi Van Wilder'ları yazan David Wagner ve Brent Goldberg tarafından yazılmış.. Tahmin edersiniz ki bu isimle onlarca film var, bir kısmı da porno sektörüne ait.


Var di mi öyle bi fantezi, komşunun kızı hep bi ilginç oluyo.. Çok yakında ama bambaşka bi dünyada falan.. Filmde esas oğlanı Into the Wild (2007)'tan tanırsınız, Emile Hirsch. Komşu kızı Elisha Cuthbert, kötü adamımız Timothy Olyphant ve nerdeyse figüran olarak ve yer aldığı ilk sinema filmi olan Olivia Wilde..


Matt, derslerinde başarılı, okulun en bilinçli öğrencisi.. Hatta okulda para topluyor Asyalı bir çocuk dahiyi getirtmek için.. Amerikan başkanı olma hayali var, burs kazanıp üniversiteyi burslu okuması lazım.. Referansları iyi.. Derken karşı komşuya bi kız gelir.. Yeğeniymiş bilmemne teyzenin.. Efsane ama.. Matt çaktırmadan camdan bu kızı dikizler, hop kız görür.. Matt'in kalp 1500 çarpar, kapı çalar, kız şikayete gelmiştir, Matt yanar.. Annesi çağırır, "Matt çabuk buraya gel.. Danielle, bilmemne teyzenin yeğeni, yeni gelmiş mahalleye, onu gezdirir misin?" Bu şekil tanışılır efsane kızla, sen beni çıplak gördün ben de seni görcem diye de kaynaşılır.. Matt'in kankilerinden biri bi gün porno izlerken Daniella'yı görür. Kız pornocu çıkar.. Durum komple değişir..


Film bu şekil.. Bence tatlı film.. Bi de, hiç birinizin böyle şeyler izlemediğini biliyorum ama sonuçta porno sektörü diye bi'şey var, gerçekten var. Geçen gün okuduğum bir haberde ABD'nin Pennsylvania eyaletinde bulunan Shippensburg Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmayla; porno sektöründeki kadın oyuncuların, sanıldığı gibi çocukken taciz edilmiş, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları olan, evsiz, yoksul, umutsuz kişiler oldukları görüşünün gerçekliğini kontrol etmişler.


Bulguları 'Journal of Sex Research' dergisinde yayımlanan Amerikalı psikologlar, porno sektöründe çalışan 18-50 yaşları arasında 177 kadın oyuncuyla yaptıkları görüşmelerde; üçte birinden fazlasının evli ya da ciddi bir ilişkisi olduğu; diğer kadınlarla kıyaslandığında cinsel açıdan daha üst seviyede tatmin oldukları ve daha iyi uyudukları tespit edilmiş.

Ülkemizde durum nedir bilinmiyor tabii ama şartların aynı olmadığını tahmin etmek zor değil. Saygılar.

26.11.2012 güncelleme Ağustos 2015
Oku..

Studio Sex (2012)


Tamam kabul, ismine kanıp izledim. Ama gayet de polisiye bir film çıktı. Almanca-Fransızca karması bir dille konuşuluyordu filmde. Daha çok sinirlendiklerinde Almanca oluyordu. Filmin sonlarına doğru bir yerde 'benim güzel İsveçim..' gibi bi'şeyler söylendiğinde, haa dedim, İsveççeymiş filmin dili.


Studio 69 olan polisiye romandan uyarlandığını okuduğum filmin hakkında yaptığım ufak araştırmada, bir seri-kitap uyarlamasının altıda biri olduğunu öğrendim. Yazarı Liza Marklund olan serinin baş kahramanı Annika Bengtzon, inatçı, cesur, sarışın bir gazeteci. Yakışıklı bir kocası, iki de çocuğu var. İşine düşkünlüğü, ailesini bazen ikinci plana atmasına yol açıyor.

Studio Sex isimli striptiz kulüpte çalışan bir kızın, çıplak ve ölü bedeninin bulunmasını haber yaptıktan sonra; -nedense polisin pek ilgilenmediği- cinayeti aydınlatmaya çalışıyor bu filmde..


Seride, kitapları birbirine bağlayan 'bombacı' varmış. Yaptığım araştırmalara göre seri şöyle ilerliyor: Devamlılığı olan 'Studio 69', 'Paradise' ve 'Prime Time' romanlarından önce yazdığı 'The Bomber', bu üç kitabın sonuna bağlanıyormuş. Bombacının ardına iliştirilip geliştirilen 5 kitap daha var. Toplamda 9 kitaplık gazeteci Annika Bengtzon'ın maceraları 2012 senesi içerisinde çekilen 6 filmle seyirciye sunulmuş..


Studio Sex (2012)'le beraber serinin üç filmini Agneta Fagerström-Olsson yönetmiş. Kahramanımız Annika'yı seri boyunca Malin Crepin oynuyor. Polisiye severlere tavsiye edilebilir mi bilmiyorum, çok iyi bir film değil ama seri film seviyorsanız güzel olabilir. Yine bir İsveç'linin kaleminden çıkan Milenyum Üçlemesini hatırlayınız.. Bu filmler de aynı yapımcıdan.. 2004'te ölen Stieg Larsson'un üçü de 2009'da filme çekilen romanlarının Hollywood uyarlamalarını David Fincher çekiyor..

Dilleri çok enteresan olduğu için İsveç filmlerine sarabilirim..

26.11.2012
Oku..

Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar [2012]


efLAtunfilm'in yapımcılığını yaptığı yeni nesil kısa filmler TRT 1 ekranlarında yayınlanmaya başladı. Kendine ait bir tarzı olan efLAtunfilm'i, televizyonda Leyla ile Mecnun, Behzat Ç. ve Şubat dizileriyle; sinemada da Polis (2007), Güneşin Oğlu (2008) gibi filmlerle tanıdık.

Kenan Kavut'un yazıp Şevki Es'in yönettiği Azap Çavuşu (2012) ve Diriliş (2012)'in ardından geçen pazartesi de Ülkü Oktay'ın yazıp yönettiği Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar (2012) yayınlandı.


efLAtunfilm ekibinin acar çalışanlarından Ülkü Oktay'ın yazıp yönettiği bu kısa film, yer yer anlaşılması biraz güç, yer yer de iyice kaybolmuş bir hikaye. Gonca Vuslateri çok tatlı oynuyor ama, bazen dedikleri anlaşılmıyor, teknik/taktik bir sorun var orada.

Hikayede, bir nedenden -muhtemelen sevgilisinden ayrılmış ama sevgilisi ölmüş gerilimi var filmde- intihar etmek isteyen ama bi türlü ölemeyen bir kız var. Baktı ki olmuyor, gidiyor devlet dairesine kalan ömrümü birine devredin ben göçüp gideyim artık diyor. Kime devredeceksen bul gel, gerisi kolay diyor memur (memur da Cengiz Bozkurt). Sonra bir gazete ilanı, alakasız alakasız tipler geliyor görüşmeye, kızın canını almaya.. Saçmalıklar silsilesi yapılmaya çalışılmış olmamış gibi bir durum var. Bi tane jeoloji mühendisi geliyor falan, her gelen de kıza yalnızlığıyla alakalı bir pot kırıyor gibi. Yok jinekolog, yok çoluk çocuk. Neyse sonra üst komşuya misafir gelen çocuğu da alıyor görüşmeye, çaktırmıyor çocuk, sonra bunlar film izliyorlar romantikler falan.. Kız uyuyup kalıyor, oğlan kayıp.. Hiç anlamıyorum n'olduğunu.. Sonra kız intihar ediyor, yine ölmüyor tabloda yüzüyor falan :) izleyin bi bakın bence: Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar (2012)..

Eklenen fragmanlardan çıkarabildiğimiz kadarıyla önümüzdeki haftalarda izleyeceğimiz kısa filmlerin listesi şöyle:

-Suçlu Taraf [yazan-yöneten: Ülkü Oktay]
-Nefes [yazan: Mehmet İlker Altınay - yöneten: Murat Onbul]
-Bir Ayrılık Bir Ölüm [yazan: Murat Menteş - yöneten: Vedat Özdemir]
-Tek Ölüm Yetmez [yazan: Murat Menteş - yöneten: Onur Ünlü]

Bonus Bilgi: Bu kısa filmler, bana biraz geçtiğimiz dönem Star'da yayınlanan Acayip Hikayeler'i hatırlattı. Acayip Hikayeler, Galip Tekin'in çizgi öykülerinden seçilen, her bölümünde başka oyuncularla başka acayipliklerin anlatıldığı kısa filmlerdi. 11. ve sezon finali yaptıkları bölümü haziranın son haftasında yayınlamışlardı.

24.11.2012 güncellendi Ocak 2014
Oku..

Lawless (2012)


Amerika'da içki satışının yasak olduğu dönemler; 1910'lar 20'ler.. Bondurant ailesinin üç oğlu var. En büyüğü Howard'ın 1. Dünya Savaşı'ndayken tüm taburun boğulup sadece kendisinin hayatta kalması ve aynı yıl kasabaya gelen bir salgın hastalıktan sadece ortanca Forrest'ın kurtulması 'biz asla ölmeyiz' gazı vermiştir kardeşlere.


Küçük kardeş Jack, abilerinin koruması altındadır ama kendi ayaklarının üstünde durmak, abileriyle beraber çalışmak ister. Bondurant'lar, kaçak içki üretimiyle nam salmış Virginia'nın Franklin Kasabası'nda yaşamaktadırlar. Geçim kaynakları, kendi ürettikleri içkilerdir. Ancak yönetim işi sıkı tutmaya başlar, yani rüşveti artırmak ister; Forrest yanaşmaz. İşlerine taş koyacak kişi Charlie Rakes'dir.




Bir yakın tarih romanı olan 'The Wettest County in the World' ün yazarı Matt Bondurant, kitabında büyükbabası Jack Bondurant ve iki büyükamcasının hikayesini anlatır. Nick Cave'in senaryoya çevirip, John Hillcoat'ın filme çektiği hikayede: Shia LaBeouf, Tom Hardy ve Jason Clarke Bondurant kardeşleri; Guy Pearce psikopat kanun adamını; Jessica Chastain kasabada garson, şehirde dansçı, yatakta çıplağı ve Gary Oldman da gangster Floyd Banner'ı oynuyor.


Tam bir baba olan Tom Hardy başta olmak üzere, Shia Labeouf ve Guy Pearce'nin performansları özellikle görülmeli. imdb.com puanı 7.5 olan film, tavsiye edilebilir filmler arasında.

24.11.2012
Oku..

Kick-Ass (2010)


Stardust (2007) ve X-Men serisinin son iki filmi gibi klas filmlerin senaristlerinden -en az senaryoları kadar memeleriyle de meşhur olan- Jane Goldman'ın yazdığı Kick-Ass (2010)'i, Matthew Vaughn yönetiyor. Vaughn zaten hep Goldman'ın yazdıklarını yönetiyor.. (Şöyle ▼ yazar mı olur lan!..)


Kahramanımız Dave çizgi roman meraklısı bir çocuktur. Kötülerle savaşma duygusu gelişkin bir bireydir ama yeteneği yoktur. Olsun, yine de elinden geleni yapıp kötülere meydan okuyup bir temiz dayağını yiyordur. Sonra bir gün.. Dövüş teknikleri konusunda kendilerini geliştirmiş bir baba-kız buna yardım etmeye karar verir ve Dave'i süper kahramana çevirirler. Kahramanlarımız Big Daddy, Hit Girl ve Kick-Ass başta D'Amico ailesi olmak üzere kötülerle savaşırlar.


Seride Kick-Ass'i Aaron Taylor-Johnson, Hit Girl'ü Chloe Grace Moretz ve kötü adam The Motherfucker'ı da Christopher Mintz-Plasse oynuyor. Big Daddy'yi ise Nicolas Cage oynuyor. D'Amico ailesinin babasını da Mark Strong..


Ayrıca filmde Dave'in sevgilisi Katie rolündeki Lyndsy Fonseca var, bu kız kim biliyor musunuz? How I Met Your Mother'da hikayeyi dinleyen kız hani, Ted'in kızı :)


Çok geçmeden geliyor devam filmi Kick-Ass 2 (2013)..

18.11.2012
Oku..

The Dark Knight Rises (2012)


Filmin gösterime girmesinin üstünden 4 aydan fazla zaman geçti ama ben henüz izleyebildim. DVD'sinin çıkmasını bekledim ben de; tabii DVD ile beraber gelen torrentin. Christopher Nolan'ın yönetip Christian Bale'in oynadığı Kara Şövalye üçlemesinin son filmi..


Muhteşem The Dark Knight (2008) filminin sonunda Batman, Gotham'ın ihtiyacı olan 'suçlanacak biri' kimliğiyle kayıplara karışmış; Bruce da halkın huzuru için inzivaya çekilmişti. Aradan 8 yıl geçmiş, sıkıntılar birikmiş. Wayne Şirketi iflasın eşiğine gelmiş, odasından dışarı çıkmayan Bruce, elden ayaktan düşmüştür. Ancak eski düşmanı ve hocası olan Ra's Al Ghul'un hediyesi Bane (Tom Hardy), Gotham'ı yok etmeye çalışmaktadır. Biricik Gothamcığı tehdit altında olan Wayne, Kara Şövalye'yi uykusundan uyandırır. Ancak paslanmış bir Batman, Bane'in başlarında olduğu paralı asker ordusuyla kolay başa çıkamayacaktır. Yakınlarda tanıştığı kedi/sincap karışımı, sevimli -bir o kadar da yırtıcı- hırsız Selina (Anne Hathaway) ile güçlerini birleştirmek ister. Selina, Batman'i satışa getirir: Bane ilk raundu kazanır.


Tam olarak nerede olduğunu anlamadığım bir zindandan firar edip hemencecik Gotham'a, aksiyonun göbeğine geri dönen Wayne; ekibi toplayıp -ki az önce kendisine kazık atan Selina dahil- Bane'in karşısına dikilir. O aksiyonun arasında dedektifliğe terfi eden Blake'e (J. Gordon-Levitt), çocukları kurtarma gibi kutsal bir görev verilir. Varlığı yokluğu bir olan Miranda (Marion Cotillard), Ra's Al Ghul'un kızı ve Bane'in aşığı çıkar. Ve filmin başından beri esaslı bir kötü adam olan Bane'in aslında çılgın bir romantik olduğu gerçeği çok pis karizmasını çizdirir. Bu arada acısını dindirmek için sürekli takmak zorunda kaldığı maskesi çok seksi. Finalde kötü adamlardan kurtulup, şehrini korumak için durdurulması imkansız bir bombayı peşine takarak ufukta kaybolan bir Batman..


Gotham'dan uzakta parlak bir patlama;
Gerçek adının Robin olduğunu öğrendiğimiz ve Wayne'in evine el koyan bir Blake;
Mutlu bir çift olarak Selina-Bruce; romantik bir Avrupa şehrinde..

Seri olarak düşünüldüğünde harika bir üçleme ancak bize zamanında The Dark Knight (2008) izleten Nolan bu film için beklentilerimizi yükseltmişti. Ama yine de baya iyi..
İşi bilgisayara, efekte çok bırakmayıp her şeyi gerçek yapan (silahlar, araçlar, kostüm..); 3D teknolojisinden uzak durup göz boyamak yerine göze hoş gelecek bir dünya yaratıp IMAX (çok HD) kameralarla gerçek bir dünya sunan klasik bir Nolan işte.


Her zaman söyledim yine söylerim, Nolan, Batman'in çizilen karizmasını toparladı bu seriyle. Burton'ın da Schumacher'in de eline verdi. Batman hikayesi öyle çekilmez böyle çekilir dedi. Bakalım Snyder n'apacak..

18.11.2012
Oku..

Knocked Up (2007)


Judd Apatow'un yazıp yönettiği, daha sonra da 'bir nevi sequel'i (devamı) diye not düşüp This is 40 (2012)'yi yaptığı, başrollerini Seth Rogen, Katherine Heigl, Paul Rudd ve karısı Leslie Mann'e verdiği aşırı eğlenceli bir film Knocked Up (2007).. This is 40 (2012) de çok güzel ama bu daha güzel..


Alison televizyon işindedir, terfi alır ve evlerinde yaşadığı ablasıyla beraber gece eğlenmeye, kutlamaya çıkarlar.. O gece barda Ben'le tanışan Alison, geceyi yalnız geçirmez.. Ben, gerçek bir işi olmayan, devletten aldığı yardım parasıyla ot içip arkadaşlarıyla takılan bir elemandır.. Alison sarhoşluğu geçince pişman olur zaten, bir daha da görüşmek istemez.. Ama o gece hamile kalmıştır.. Bir de işe Ben'in açısından bak, boş boş takılan adamken, baba olma ihtimaliyle karşı karşıyadır.. Alison aldırmak istemez ve başlar bir ilginç aşk macerası..


Evliliğe sıcak bakamama sebepleri Alison'ın beraber yaşadığı ablası Debbie ve eniştesi Pete örneğidir. İki çocukları ve bir sürü sorunları vardır.. Önlerindeki bu kötü örnek, yeni çiftimizi birbirinden uzaklaştırır..

Filmi efsane yapan Ben'in ev arkadaşlarıdır.. Jason'ı Jason Segel, Jonah'ı Jonah Hill, Jay'i Jay Baruchel ve Martin'i Martin Starr falan oynar.. Sürekli kafa güzel, filmlerde kimin hangi dakikada memeler gözüküyor diye notlar alıp, depoladıkları internet siteleri vardır.. Mr. Skin gibi..


Çok eğlenceli film, ben çok seviyorum.. Judd Apatow tarzı film işte.. Ayrıca Katherine Heigl romantik komedisi diye bi şey de var.. Bu arada kadroda Apatow çiftinin kızları da Pete-Debbie çiftinin kızlarını oynuyor.. Konuk olarak gördüğümüz oyuncular da Kristen Wigg, James Franco, Ken Jeong, Adam Scott gibi isimler..
Romantik komedi tavsiyesi isteyene söylenir rahatça..

17.11.2012
Oku..

Die Hard BoxSet


Tam bir süper kahraman; Bruce Willis'in aksiyon filmlerinde aranma sebebi olan rolü; Dedektif John McClane..

NYPD bünyesinde bir dedektif olan John, zar zor izin alıp karısını görmek için Los Angeles'ta Nakatomi Plaza'da ki 'krismıs parti'ye gelir. Arasının bozuk olduğu karısıyla işleri düzeltme çabası içindedir. Alt katlardan birinde eğlence tüm hızıyla sürerken; Alman menşeli bir grup terörist partiyi basar, müdüre el koyar, partideki herkesi rehin alır. Bu sırada üst katta unutulan bir McClane vardır. Aksiyonun yer yer komedi öğeleriyle süslendiği ilk film olan Die Hard (1988), Roderick Thorp'un 'Nothing Lasts Forever' romanından uyarlanmış -bu filmden yaklaşık bir sene önce Predator (1987)'ü çeken- John McTiernan tarafından yönetilmiş bir klasik olmakla birlikte imdb.com'da top250'dedir. Bu arada romanda dedektifimizin adı Joseph Leland'mış.


Walter Wager'in '58 Minutes' romanında, terörist bir grubun bir havaalanının bütün elektronik sistemini ele geçirip tutuklu liderlerinin bulunduğu uçağı istedikleri gibi indirmek istemeleri ve bu esnada havada iniş izni bekleyen; yakıtı sınırlı; içi yolcu dolu uçakların da tehlikede olduğu ve bir dedektifin olaylara müdahale ettiği  bir aksiyondan söz ediliyor. Bu beğenilen hikaye hemen Die Hard'a uyarlanıyor ve Renny Harlin yönetiminde Die Hard 2 (1990) olarak çekiliyor. McClane havaalanında karısını karşılamak için beklerken, karısının da birinin içinde bulunduğu bir çok uçak kurtarılmayı bekliyor. McClane'a yine aksiyonun yolu gözüküyor.


Roderick Thorp'un yarattığı karakter üzerine bu sefer direk senaryoyu yazan Jonathan Hensleigh oluyor. İlk filmin yönetmeni McTiernan, bu sefer New York'ta, karısı tarafından terk edilmiş bir dedektif olan McClane'i, Samuel L. Jackson'ın oynadığı Zeus Carver'la beraber bir aksiyona sürüklüyor. Die Hard: With a Vengeance (1995). 88'deki macerada öldürdüğü Gruber'in kardeşi, intikam alacağını söylüyor ve 'i wanna play a game' diyor. Dikkat buyurun daha testere yok, jigsaw yok. Şehrin altını üstüne getiririm diyerek oradan oraya koşturuyor ikilimizi.


88'deki ilk filmi sinemada izleyip çok beğenen hatta eve geldiğinde "Bana kamera alın, film çekicem ben!" diyen 17 yaşındaki Len Wiseman, ileride 20th Century Fox'ın bu teklifini aldığında çok sevinecekti: "Mark Bomback'in, John Carlin'in 'A Farewell to Arms' romanından etkilenip senaryosunu yazdığı yeni Die Hard filmini yönetmeni istiyoruz". Live Free or Die Hard (2007)'ta yaşlanmış olmasına rağmen formdan düşmeyen, tam bir süper kahraman olan kıdemli dedektifimize verilen teslimat görevi basit; "Bir çocuk var, al onu evinden merkeze getir, önemli biri galiba" diyorlar. Gider gitmez bi aksiyon bi aksiyon, rahat bırakmıyorlar ki adamı. Bu sefer kötü adamımız Timothy Olyphant, birleşik devletlerin bilgisayarla idare edilen sistemlerine girip halkı galeyana getiren bazı hareketlerde bulunup olay yaratıyor. İlk filmde sadece bahsi geçen küçük kızı Lucy bu filmde ne anasının gözü babasının kızı var ya.. Mary Elizabeth Winstead oynuyor onu da, hani Death Proof (2007)'daki model kız.


Serinin beşinci ve son filmi A Good Day to Die Hard (2013) da John Moore yönetiminde çekildi.. Mary Elizabeth yine var..


16.11.12
Oku..

Leyla ile Mecnun (2011-13)


Aga anlamsızca gülmek istiyorsan bu diziyi izle; sakın mantık arama, bu diziyi yapan adamlar fena bi kafada. Senaristi Burak Aksak, yapımcısı, ilk yönetmeni, genel yönetmeni falan Onur Ünlü. Çok yönetmen değiştirdi dizi ama hep Ünlü kontrolünde gelişiyor olaylar. Her yönetmen tabii kendinden bi şeyler kattı, dikkatli izleyenler görmüştür, görecektir. Ama yazarı sabit Aksak..


Röportajlardan: "Bu dizi öyle arada bir dizi değil, ya çok izlenecek ya hiç izlenmeyecekti. Şans işte oyuncusu, teknik ekibi birbirinin dilinden anlayan adamlar çıktı. İlginç bi şey oldu ve çok beğenildi. Dizi, adının romantikliğine yenilmedi absürt komedi çizgisinde koptu gitti öyle."



Dizinin 3. sezonunu oynadığı şu günlerde; şimdi başlasam anlar mıyım, sorusuna cevabım evet olur. Genel olarak devamlılığı olan bir hikaye gibi görünse de, etmese de olur yani. Özetle konu şu: Leyla'sının peşinde bir Mecnun, gerisi hoş sohbet muhabbet. İlk sezon Arda vardı, Leyla ile kavga etmişler sette; sonra ikisi de çıkarıldı kadrodan. Leyla öldü dediler, Arda Amerika'ya mı ne bi yere gitti ama hiç koymadı kimseye. Başka Leyla'lar ayarlandı Mecnun'a; devam edildi.


-ilk sezonki leyla: Ezgi Asaroğlu (ikinci sezonun ortalarına doğru öldü)
-ikinci sezonun leylaları: Müge Boz ve Zeynep Çamcı (geçici olarak diziye uyduruldular, sezon sonu yok oldular)
-üçüncü sezonun leylası: Melis Birkan (bebeğim ya..)

Mecnun'un babasını Ahmet Mümtaz Taylan, mahalle bakkalını Cengiz Bozkurt, mahalle hırsızını Osman Sonant, mahallenin abisini de Serkan Keskin oynuyor. Ha dede var aksakallı, Köksal Engür, Mecnun var işte Ali Atay. Zaman zaman da diziye tatlı isimler girdi: Beste Bereket, Hande Doğandemir ve Açelya Devrim Yılhan gibi..


Dizi espri anlayışıyla da dikkat çekiyor. Mesela bir TRT dizisi olarak TRT'yi eleştirmesi olumlu tepkiler almıştı bir dönem. Faturadaki TRT payına isyan etmişti Erdal Baggal hatırlayınız. Bir ara da kendi koydukları altyazının üstüne gelen reklamlara isyan etmişlerdi. Kendi kanallarını seyircinin önünde eleştirmeleri cesaret isteyen bir durum tabii. Yeri geldi kendi sansürlerini kendileri koydular: daralan hemen bi sakız tüttürür, terk edilen manavda kurar çilingir sofrasını üzümün dibine vurur. Yeri gelir diğer dizilere, filmlere, her şeye giydirirler.. Mesela ekibin Lars von Trier'in Dogville (2003) filmine mesajı şöyle oldu:


Ayrıca akıllarına esince şarkı yaparlar, tutar buna klip çekerler. Dizide uygun bir yer ayarlayıp kurguda hallederler. Böyle deyince de çok biliyormuşum gibi oldu, ben gördüğümü söylüyorum. Sesi fena sayılmaz Ali Atay söyler şarkıların çoğunu.


Gezi olayları patladı sonra, dizinin oyuncuları da desteklediler oradaki kalabalığı, pek çok kişi destekledi, sonra dizi sezon finali yaptı. Şimdiye kadar bi şeylerine karışmayan TRT'nin, o olaylardan sonra yapacak bi şeyi kalmadı.
20 ağustos tarihli @efLAtunfilm tweet'i ile dizinin yayından kaldırılmış olduğunu öğrendik. Bari Leyla the Band'i yedirtmeyelim.

25.08.13
Oku..