The Perks of Being a Wallflower (2012)


Stephen Chbosky'nin kendi romanından filme uyarladığı ve imdb.com'un en iyi 250 film listesine 210. olarak girmeyi başarmış dramatik bir romantizm hikayesi. Psikolojik dramatik romantizm. Ya da direk psikolojik romantizm. Romantizm kesin var yani.

Okulun ilk gününde güzel bir başlangıç yapıp, arkadaşlar edinip, normal bir hayatı olsun istiyor Charlie. Güzel bir arkadaş grubuna dahil olup, İngilizce öğretmeninin gözde öğrencisi olsa da sıkıntı yaşamın her anındadır. Belki de değildir. Bir de teklif eden kazanır, bu böyledir.


Öyle çok ahım şahım bir olayı yok filmin aslında; en büyük olayı Emma Watson'ın güzel bir rolde karşımıza çıkması ve film boyunca güzelliğiyle büyülemesi. Onun dışında Charlie karakterini canlandıran Logan Lerman bizim şimşek hırsızı. Filme ben on üzerinden yedi verdim ama imdb.com puanı sekiz nokta üç. Bu arada yedi verdiğim filmler izlenilesi filmler; hatırlayınız.

29.12.12
Oku..

Chalet Girl (2011)


Güzel kızlar olsun, çok uzun olmasın, konusu da biraz eğlenceli olsun. 
Tariflere uyan bir romantik komedi. 

Para biriktirmek için zengin bir ailenin dağ evinde -ev işlerine yardım etmek üzere- çalışmaya başlayan Kim, boş zamanlarında da gizli yeteneği olan kayakçılığı keşfeder. O evde dönen işler konusunda kaşarlık seviyesinde bilgisi olan evin diğer çalışanı Georgie ile iyi arkadaş olurlar. Evin oğlu Jonny'yi elinde tutması gereken ailenin gelini Chloe, çok dikkatli davranmalıdır. Zira yetenekli ve güzel olan Kim, Jonny'nin dikkatini çekmekte gecikmez.


Tom Williams'ın yazdığı senaryoyu Phil Traill yönetmiş. Esas oğlan Jonny'yi Ed Westwick oynarken; Kim rolünde, Like Crazy (2001)'de oynayan İngiliz güzel Felicity Jones'u izliyoruz. Bu kızın aksanını çok sevmiyorum.. Kaşar Georgie rolünde, sadece on bölüm oynayan Kral Arthur dizisi olan Camelot (2011)'ta Guinevere olarak izlediğimiz Tamsin Egerton var.


ve son olarak filmdeki diğer güzel de, The Hitcher (2007) filminde görüp beğendiğim daha sonra Jhon Tucker Must Die (2006) ve Van Wilder (2002) gibi kolej filmlerinde denk geldiğim Sophia Bush.


Filme puanım 7.. Kızlara da 10, 10, 10..

22.12.12
Oku..

Emma (1996)


O zamana kadar yazar kimliğiyle bilinen Douglas McGrath'in, ilk yönetmenlik deneyimi olan film, Jane Austen'ın klasikler arasında yer alan romanı Emma'nın sinemaya uyarlanan son halidir.

Emma'yı, Gwyneth Paltrow'un gençliğinin oynadığı bu filmde Ewan McGregor sürprizi de var. McGregor yine muhteşem sesiyle sahneyi almış; kısa bir rolü olmasına rağmen çok etkili. Gerçi siz onu yine o senenin filmi olan Trainspotting (1996)'le tanıdınız.


Bu film haricinde üç kez daha film yapılmış olan hikayenin üç kere de dizisi çekilmiştir. Filmlerden biri Bollywood işi olup, birinin de başrolünde Kate Beckinsale yer almaktadır. (TV filmi olarak çekilmiş olan ve yine 96 yapımı olan bu filmin internette çok kaliteli olmayan bir hali bulunmaktadır) Austen'ın romanları tekrar tekrar filme alınarak her nesile hitap eder şekilde anlatılagelmiştir.



Çöpçatan Emma, arkadaşına birilerini ayarlamaya çalışırken kendisi için pek uğraşmaz. Çünkü babasının bir tanesidir kendisi ama zamanla o da gönlünü kaptırır birine. Dönemin arkadaşlıkları, flörtlerini, zenginliklerini anlatan hikaye biraz sıkıcı ilerliyor tabii. Film olarak, romanın çok güzel işlendiğini düşünüyorum aslında. Yani kitap gibi duruyor.. Afişine aldanıp günümüze uyarlanmış bir versiyonu olduğunu düşünmüştüm ama değil dönemi işlenmiş.

Aralık 2012
Oku..

The Words (2012)


Neil Burger'in yönettiği Alan Glynn'in romanından uyarlanan Limitless (2011)'ta, başarıya çakallıkla koşan yazar Eddie Morra karakterinin hakkını veren Bradley Cooper, The Words (2012) ile de çakal yazarlığa devam ediyor. Sevdi bu mesleği herhalde..

Lee Sternthal ve oyuncu Brian Klugman'ın beraber yazıp yönettikleri; bir zamanlar birilerinin yazdığı kitaplaşmamış bir hikayeyi bulup üstüne yatan, sonra da vicdanıyla okuyucusu arasına sıkışmış bir yazarın hayatının konu edildiği bir kitap yazan Clay Hammond'ın, kurgu ve gerçek üstüne düşündüren bir kitap tanıtımı. Filmde, yazar, kitabının tanıtımını yapıyor. Evet, asıl hikaye bu yani.


Hammond'ı Dennis Quaid; Hammond'ın yazdığı kitabın kahramanı Rory Jansen'i Bradley Cooper; Jansen'in kabusu olan yaşlı adamı Jeremy Irons canlandırıyor. Jansen'in karısı Dona rolünde Zoe Saldana; zeki, güzel, tez canlı ve eğlendirilmeyi bekleyen genç bir Amerikalı olan Daniella rolünde ise Olivia Wilde yer almakta. Fransız güzel'i Nora Arnezeder, bu kıza aşık Amerikalı genci de Ben Barnes oynuyor.


Bu arada filmden önce belki bilmek istersiniz, bir genel kültür bilgisi olarak paylaşayım: Hemingway'in genç yaşlarda ilk yazdığı ve güzel eleştiriler alan yazıları bir tren yolculuğu sırasında çantasıyla beraber çalınır; bu duruma üzülen genç Ernest'in umudunu kaybetmeden aldığı eleştiriler doğrultusunda tekrar kaleme aldığı ve günümüze kadar gelen hikayeleri günümüzde kitapçıların dünya klasikleri raflarında yer almakta. Bu meraklısı için paha biçilmez bir hikaye.. Belki meraklısı biri okur diye yazdım..

Bu arada filmin sonuyla ilgili de birkaç cümlem olacak. Kurgu mu gerçek mi diye düşünürken aklınızda olsun, kurgu karakterler, sadece kendisini kurgulayan kişiyle iletişim halindedirler. Nitekim filmde ne o adam, ne de çantadan çıkan eski yazılar kimse tarafından görülmüyor. Bi de böyle düşün..

11.12.12
Oku..

Les Infideles (2012)


Aldatan adamlar filmi. 6 bölümden oluşan ve farklı yazıp yönetenler tarafından hazırlanan bir film. Her bölümde, son dönemde epey popüler olan Jean Dujardin ve Gilles Lellouche farklı adamları oynuyorlar.. Yani bu ikisi sabit, hikayeler falan her şey değişiyo.. Gilles Lellouche da Les Petits Mouchoirs (2010)'da Dujardin'le beraber oynayan ve bu filmde hikayelerden birini de yazıp yöneten bir eleman. Les Petits Mouchoirs (2010)'un yönetmeni Guillaume Canet de aldatan adamlar tarafında yerini almış.


En beğendiğim kısım, filmin girişi oldu. En leş de sonu. Sırf oyuncular için belki izlemek istersiniz ama hiç gerek yok ya. Kötü film, bence izlemeyin.

09.12.2012
Oku..

Secretary (2002)


Sekreter fantezisi diye bi şey var di mi?! Gelir masana oturur falan, hep etek-gömlektir mesela. Senin için çalışıyordur hani.. Öte yandan sekreter olma fantezisi de var, patronuna sahip olma, güçlü adamı baştan çıkarma..

Bence bir aşk filmi Secretary (2002).. Patron, kendine zarar vermekten hoşlanan -daha sonraları kendine zarar verilmesinden de hoşlanan- bir tip. Sekreterin patronuna fena kapılması, baya aşık olması falan işleri karıştırıyo. Çok erotik de değil aslında film, romantik-dram diyebiliriz..



Yönetmen Steven Shainberg ismini ilk kez, Robert Downey Jr.'lı Nicole Kidman'lı Fur (2006) filminde görmüştüm. Çok başarılı bir filmdi o da. Secretary (2002) de hep afişini görüp merak ettiğim ama işte izlemesi bugüne nasip olan film.

Gayet başarılı; gergin ve erotik havası Maggie Gyllenhaal'a çok yakışan bir senaryo. Zaten çok başarılı olan oyuncuyu erotik rollerde daha başarılı buluyorum. Mesela Happy Endings (2005)'te saçları kısaydı bir de.. Şekilli burunlu Maggie, kardeşi Jake Gyllenhall'dan bir sene sonra başlamış oyunculuğa.. Hangisi daha meşhur diye düşündüm bi an, acaba onlar da düşünüyo mudur, hangimiz daha meşhuruz diye.. Bence Jake..

08.12.2012
Oku..

Paris-Manhattan (2012)


Fransız yönetmen Sophie Lellouche'un yazıp yönettiği ilk uzun metraj film. Yönetmen hanım daha önce 99'da kısa bir film çekmiş Gad Elmaleh'in oynadığı.

Paris-Manhattan (2012)'la, başrolünde Alice Taglioni ve Patrick Bruel'in oynadığı, Woody Allen hayranı bir kızın hayatının konu edildiği bir hikayeye misafir oluyoruz.


Alice, erkeklerle arası kız kardeşi kadar iyi olmayan bir kızdır. Bu durum uzadıkça ailesi olaya el atarak Alice'e koca bulmaya çalışır. Eczacı Alice bir yandan Woody Allen posteriyle dertleşirken, bir yandan da kendi gibi depresyonda olan insanlara iyi geleceğini düşündüğü film tedavisiyle şifa dağıtmaya çalışır. Bu arada alarm sistemi işinde olan Victor'la tanışır. Falan filan..

Kötü film. Bildiğin olmamış. Alice Taglioni güzel bir tek, bir de Woody Allen küçük bir rol için oynamaya ikna edilmiş; bunlar bana yetti gerçi, zaten uzun da değildi film: 77 dk. Merak ettiyseniz izleyin ama çok bi şey beklemeyin yani.


6.12.12
Oku..

Total Recall (2012)


Arnold Schwarzenegger ve Sharon Stone'un başrollerinde oldukları, Philip K. Dick'in bir kısa hikayesinden gaza gelinip çekilen ve efsane Robocop (1987) filminin yönetmeni Paul Verhoeven'ın yönettiği Total Recall (1990)'ün, Len Wiseman tarafından çekilen yeniden uyarlamasıdır.


Dünya üzerinde çok fazla yaşayacak yerin kalmadığı bir zamanda geçmektedir hikaye. Arka planda yeraltına gizlenen asilerin, yönetimdekilerle mücadelesi yer alırken; bir yandan da aslında bir ajan olan fakat beyni yıkanıp bildiği her şey unutturulan Carl Hauser'ın kendine gelmesi, olayı anlaması, tarafını seçmesi gerekmektedir.


Mesela bu üç memeli mutant efsane olmuş bi karakter.
Porno sektörü de çok faydalandı bu fikirden..

Eski hikayeden bazı noktalarda ayrılan bu filmde Colin Farrell ve Kate Beckinsale başrolde. Gelişen sinema teknolojisiyle görsellerini daha kuvvetli hale getiren aksiyon/bilim-kurgular hikayede hep bir sakatlık yaşarlar. Ama bence bu film -çekilirken ki teknolojiler göz önüne alınarak değerlendirildiğinde- eskisinden yine daha iyi olmuş. Beckinsale'in kocası Len Wiseman'ın yönettiği filmde bir de Jessica Biel oynuyor.


Kadro çok tatlı olmamış mı ya? Bence tavsiye edilebilir kıvamda bir aksiyon filmi. Hem bu film dışında dünyanın çekirdeğine hiç bu kadar yaklaşacağınızı sanmıyorum.


Kasım 2012
Oku..

The Girl Next Door (2004)


Rob Schneider'li The Animal (2001)'la piyasaya giriş yapan Luke Greenfield'ın yönetmenlik yaptığı ikinci sinema filmi olan The Girl Next Door (2004), kolej serisi Van Wilder'ları yazan David Wagner ve Brent Goldberg tarafından yazılmış.. Tahmin edersiniz ki bu isimle onlarca film var, bir kısmı da porno sektörüne ait.


Var di mi öyle bi fantezi, komşunun kızı hep bi ilginç oluyo.. Çok yakında ama bambaşka bi dünyada falan.. Filmde esas oğlanı Into the Wild (2007)'tan tanırsınız, Emile Hirsch. Komşu kızı Elisha Cuthbert, kötü adamımız Timothy Olyphant ve nerdeyse figüran olarak ve yer aldığı ilk sinema filmi olan Olivia Wilde..


Matt, derslerinde başarılı, okulun en bilinçli öğrencisi.. Hatta okulda para topluyor Asyalı bir çocuk dahiyi getirtmek için.. Amerikan başkanı olma hayali var, burs kazanıp üniversiteyi burslu okuması lazım.. Referansları iyi.. Derken karşı komşuya bi kız gelir.. Yeğeniymiş bilmemne teyzenin.. Efsane ama.. Matt çaktırmadan camdan bu kızı dikizler, hop kız görür.. Matt'in kalp 1500 çarpar, kapı çalar, kız şikayete gelmiştir, Matt yanar.. Annesi çağırır, "Matt çabuk buraya gel.. Danielle, bilmemne teyzenin yeğeni, yeni gelmiş mahalleye, onu gezdirir misin?" Bu şekil tanışılır efsane kızla, sen beni çıplak gördün ben de seni görcem diye de kaynaşılır.. Matt'in kankilerinden biri bi gün porno izlerken Daniella'yı görür. Kız pornocu çıkar.. Durum komple değişir..


Film bu şekil.. Bence tatlı film.. Bi de, hiç birinizin böyle şeyler izlemediğini biliyorum ama sonuçta porno sektörü diye bi'şey var, gerçekten var. Geçen gün okuduğum bir haberde ABD'nin Pennsylvania eyaletinde bulunan Shippensburg Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmayla; porno sektöründeki kadın oyuncuların, sanıldığı gibi çocukken taciz edilmiş, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları olan, evsiz, yoksul, umutsuz kişiler oldukları görüşünün gerçekliğini kontrol etmişler.


Bulguları 'Journal of Sex Research' dergisinde yayımlanan Amerikalı psikologlar, porno sektöründe çalışan 18-50 yaşları arasında 177 kadın oyuncuyla yaptıkları görüşmelerde; üçte birinden fazlasının evli ya da ciddi bir ilişkisi olduğu; diğer kadınlarla kıyaslandığında cinsel açıdan daha üst seviyede tatmin oldukları ve daha iyi uyudukları tespit edilmiş.

Ülkemizde durum nedir bilinmiyor tabii ama şartların aynı olmadığını tahmin etmek zor değil. Saygılar.

26.11.2012 güncelleme Ağustos 2015
Oku..

Studio Sex (2012)


Tamam kabul, ismine kanıp izledim. Ama gayet de polisiye bir film çıktı. Almanca-Fransızca karması bir dille konuşuluyordu filmde. Daha çok sinirlendiklerinde Almanca oluyordu. Filmin sonlarına doğru bir yerde 'benim güzel İsveçim..' gibi bi'şeyler söylendiğinde, haa dedim, İsveççeymiş filmin dili.


Studio 69 olan polisiye romandan uyarlandığını okuduğum filmin hakkında yaptığım ufak araştırmada, bir seri-kitap uyarlamasının altıda biri olduğunu öğrendim. Yazarı Liza Marklund olan serinin baş kahramanı Annika Bengtzon, inatçı, cesur, sarışın bir gazeteci. Yakışıklı bir kocası, iki de çocuğu var. İşine düşkünlüğü, ailesini bazen ikinci plana atmasına yol açıyor.

Studio Sex isimli striptiz kulüpte çalışan bir kızın, çıplak ve ölü bedeninin bulunmasını haber yaptıktan sonra; -nedense polisin pek ilgilenmediği- cinayeti aydınlatmaya çalışıyor bu filmde..


Seride, kitapları birbirine bağlayan 'bombacı' varmış. Yaptığım araştırmalara göre seri şöyle ilerliyor: Devamlılığı olan 'Studio 69', 'Paradise' ve 'Prime Time' romanlarından önce yazdığı 'The Bomber', bu üç kitabın sonuna bağlanıyormuş. Bombacının ardına iliştirilip geliştirilen 5 kitap daha var. Toplamda 9 kitaplık gazeteci Annika Bengtzon'ın maceraları 2012 senesi içerisinde çekilen 6 filmle seyirciye sunulmuş..


Studio Sex (2012)'le beraber serinin üç filmini Agneta Fagerström-Olsson yönetmiş. Kahramanımız Annika'yı seri boyunca Malin Crepin oynuyor. Polisiye severlere tavsiye edilebilir mi bilmiyorum, çok iyi bir film değil ama seri film seviyorsanız güzel olabilir. Yine bir İsveç'linin kaleminden çıkan Milenyum Üçlemesini hatırlayınız.. Bu filmler de aynı yapımcıdan.. 2004'te ölen Stieg Larsson'un üçü de 2009'da filme çekilen romanlarının Hollywood uyarlamalarını David Fincher çekiyor..

Dilleri çok enteresan olduğu için İsveç filmlerine sarabilirim..

26.11.2012
Oku..

Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar [2012]


efLAtunfilm'in yapımcılığını yaptığı yeni nesil kısa filmler TRT 1 ekranlarında yayınlanmaya başladı. Kendine ait bir tarzı olan efLAtunfilm'i, televizyonda Leyla ile Mecnun, Behzat Ç. ve Şubat dizileriyle; sinemada da Polis (2007), Güneşin Oğlu (2008) gibi filmlerle tanıdık.

Kenan Kavut'un yazıp Şevki Es'in yönettiği Azap Çavuşu (2012) ve Diriliş (2012)'in ardından geçen pazartesi de Ülkü Oktay'ın yazıp yönettiği Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar (2012) yayınlandı.


efLAtunfilm ekibinin acar çalışanlarından Ülkü Oktay'ın yazıp yönettiği bu kısa film, yer yer anlaşılması biraz güç, yer yer de iyice kaybolmuş bir hikaye. Gonca Vuslateri çok tatlı oynuyor ama, bazen dedikleri anlaşılmıyor, teknik/taktik bir sorun var orada.

Hikayede, bir nedenden -muhtemelen sevgilisinden ayrılmış ama sevgilisi ölmüş gerilimi var filmde- intihar etmek isteyen ama bi türlü ölemeyen bir kız var. Baktı ki olmuyor, gidiyor devlet dairesine kalan ömrümü birine devredin ben göçüp gideyim artık diyor. Kime devredeceksen bul gel, gerisi kolay diyor memur (memur da Cengiz Bozkurt). Sonra bir gazete ilanı, alakasız alakasız tipler geliyor görüşmeye, kızın canını almaya.. Saçmalıklar silsilesi yapılmaya çalışılmış olmamış gibi bir durum var. Bi tane jeoloji mühendisi geliyor falan, her gelen de kıza yalnızlığıyla alakalı bir pot kırıyor gibi. Yok jinekolog, yok çoluk çocuk. Neyse sonra üst komşuya misafir gelen çocuğu da alıyor görüşmeye, çaktırmıyor çocuk, sonra bunlar film izliyorlar romantikler falan.. Kız uyuyup kalıyor, oğlan kayıp.. Hiç anlamıyorum n'olduğunu.. Sonra kız intihar ediyor, yine ölmüyor tabloda yüzüyor falan :) izleyin bi bakın bence: Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar (2012)..

Eklenen fragmanlardan çıkarabildiğimiz kadarıyla önümüzdeki haftalarda izleyeceğimiz kısa filmlerin listesi şöyle:

-Suçlu Taraf [yazan-yöneten: Ülkü Oktay]
-Nefes [yazan: Mehmet İlker Altınay - yöneten: Murat Onbul]
-Bir Ayrılık Bir Ölüm [yazan: Murat Menteş - yöneten: Vedat Özdemir]
-Tek Ölüm Yetmez [yazan: Murat Menteş - yöneten: Onur Ünlü]

Bonus Bilgi: Bu kısa filmler, bana biraz geçtiğimiz dönem Star'da yayınlanan Acayip Hikayeler'i hatırlattı. Acayip Hikayeler, Galip Tekin'in çizgi öykülerinden seçilen, her bölümünde başka oyuncularla başka acayipliklerin anlatıldığı kısa filmlerdi. 11. ve sezon finali yaptıkları bölümü haziranın son haftasında yayınlamışlardı.

24.11.2012 güncellendi Ocak 2014
Oku..

Lawless (2012)


Amerika'da içki satışının yasak olduğu dönemler; 1910'lar 20'ler.. Bondurant ailesinin üç oğlu var. En büyüğü Howard'ın 1. Dünya Savaşı'ndayken tüm taburun boğulup sadece kendisinin hayatta kalması ve aynı yıl kasabaya gelen bir salgın hastalıktan sadece ortanca Forrest'ın kurtulması 'biz asla ölmeyiz' gazı vermiştir kardeşlere.


Küçük kardeş Jack, abilerinin koruması altındadır ama kendi ayaklarının üstünde durmak, abileriyle beraber çalışmak ister. Bondurant'lar, kaçak içki üretimiyle nam salmış Virginia'nın Franklin Kasabası'nda yaşamaktadırlar. Geçim kaynakları, kendi ürettikleri içkilerdir. Ancak yönetim işi sıkı tutmaya başlar, yani rüşveti artırmak ister; Forrest yanaşmaz. İşlerine taş koyacak kişi Charlie Rakes'dir.




Bir yakın tarih romanı olan 'The Wettest County in the World' ün yazarı Matt Bondurant, kitabında büyükbabası Jack Bondurant ve iki büyükamcasının hikayesini anlatır. Nick Cave'in senaryoya çevirip, John Hillcoat'ın filme çektiği hikayede: Shia LaBeouf, Tom Hardy ve Jason Clarke Bondurant kardeşleri; Guy Pearce psikopat kanun adamını; Jessica Chastain kasabada garson, şehirde dansçı, yatakta çıplağı ve Gary Oldman da gangster Floyd Banner'ı oynuyor.


Tam bir baba olan Tom Hardy başta olmak üzere, Shia Labeouf ve Guy Pearce'nin performansları özellikle görülmeli. imdb.com puanı 7.5 olan film, tavsiye edilebilir filmler arasında.

24.11.2012
Oku..

Kick-Ass (2010)


Stardust (2007) ve X-Men serisinin son iki filmi gibi klas filmlerin senaristlerinden -en az senaryoları kadar memeleriyle de meşhur olan- Jane Goldman'ın yazdığı Kick-Ass (2010)'i, Matthew Vaughn yönetiyor. Vaughn zaten hep Goldman'ın yazdıklarını yönetiyor.. (Şöyle ▼ yazar mı olur lan!..)


Kahramanımız Dave çizgi roman meraklısı bir çocuktur. Kötülerle savaşma duygusu gelişkin bir bireydir ama yeteneği yoktur. Olsun, yine de elinden geleni yapıp kötülere meydan okuyup bir temiz dayağını yiyordur. Sonra bir gün.. Dövüş teknikleri konusunda kendilerini geliştirmiş bir baba-kız buna yardım etmeye karar verir ve Dave'i süper kahramana çevirirler. Kahramanlarımız Big Daddy, Hit Girl ve Kick-Ass başta D'Amico ailesi olmak üzere kötülerle savaşırlar.


Seride Kick-Ass'i Aaron Taylor-Johnson, Hit Girl'ü Chloe Grace Moretz ve kötü adam The Motherfucker'ı da Christopher Mintz-Plasse oynuyor. Big Daddy'yi ise Nicolas Cage oynuyor. D'Amico ailesinin babasını da Mark Strong..


Ayrıca filmde Dave'in sevgilisi Katie rolündeki Lyndsy Fonseca var, bu kız kim biliyor musunuz? How I Met Your Mother'da hikayeyi dinleyen kız hani, Ted'in kızı :)


Çok geçmeden geliyor devam filmi Kick-Ass 2 (2013)..

18.11.2012
Oku..

The Dark Knight Rises (2012)


Filmin gösterime girmesinin üstünden 4 aydan fazla zaman geçti ama ben henüz izleyebildim. DVD'sinin çıkmasını bekledim ben de; tabii DVD ile beraber gelen torrentin. Christopher Nolan'ın yönetip Christian Bale'in oynadığı Kara Şövalye üçlemesinin son filmi..


Muhteşem The Dark Knight (2008) filminin sonunda Batman, Gotham'ın ihtiyacı olan 'suçlanacak biri' kimliğiyle kayıplara karışmış; Bruce da halkın huzuru için inzivaya çekilmişti. Aradan 8 yıl geçmiş, sıkıntılar birikmiş. Wayne Şirketi iflasın eşiğine gelmiş, odasından dışarı çıkmayan Bruce, elden ayaktan düşmüştür. Ancak eski düşmanı ve hocası olan Ra's Al Ghul'un hediyesi Bane (Tom Hardy), Gotham'ı yok etmeye çalışmaktadır. Biricik Gothamcığı tehdit altında olan Wayne, Kara Şövalye'yi uykusundan uyandırır. Ancak paslanmış bir Batman, Bane'in başlarında olduğu paralı asker ordusuyla kolay başa çıkamayacaktır. Yakınlarda tanıştığı kedi/sincap karışımı, sevimli -bir o kadar da yırtıcı- hırsız Selina (Anne Hathaway) ile güçlerini birleştirmek ister. Selina, Batman'i satışa getirir: Bane ilk raundu kazanır.


Tam olarak nerede olduğunu anlamadığım bir zindandan firar edip hemencecik Gotham'a, aksiyonun göbeğine geri dönen Wayne; ekibi toplayıp -ki az önce kendisine kazık atan Selina dahil- Bane'in karşısına dikilir. O aksiyonun arasında dedektifliğe terfi eden Blake'e (J. Gordon-Levitt), çocukları kurtarma gibi kutsal bir görev verilir. Varlığı yokluğu bir olan Miranda (Marion Cotillard), Ra's Al Ghul'un kızı ve Bane'in aşığı çıkar. Ve filmin başından beri esaslı bir kötü adam olan Bane'in aslında çılgın bir romantik olduğu gerçeği çok pis karizmasını çizdirir. Bu arada acısını dindirmek için sürekli takmak zorunda kaldığı maskesi çok seksi. Finalde kötü adamlardan kurtulup, şehrini korumak için durdurulması imkansız bir bombayı peşine takarak ufukta kaybolan bir Batman..


Gotham'dan uzakta parlak bir patlama;
Gerçek adının Robin olduğunu öğrendiğimiz ve Wayne'in evine el koyan bir Blake;
Mutlu bir çift olarak Selina-Bruce; romantik bir Avrupa şehrinde..

Seri olarak düşünüldüğünde harika bir üçleme ancak bize zamanında The Dark Knight (2008) izleten Nolan bu film için beklentilerimizi yükseltmişti. Ama yine de baya iyi..
İşi bilgisayara, efekte çok bırakmayıp her şeyi gerçek yapan (silahlar, araçlar, kostüm..); 3D teknolojisinden uzak durup göz boyamak yerine göze hoş gelecek bir dünya yaratıp IMAX (çok HD) kameralarla gerçek bir dünya sunan klasik bir Nolan işte.


Her zaman söyledim yine söylerim, Nolan, Batman'in çizilen karizmasını toparladı bu seriyle. Burton'ın da Schumacher'in de eline verdi. Batman hikayesi öyle çekilmez böyle çekilir dedi. Bakalım Snyder n'apacak..

18.11.2012
Oku..