O... Çocukları (2008)
Murat Saraçoğlu ismi son dönemlerde hep televizyon dizileri yönetmenliği ile biliniyor olsa da, 8-9 sene öncesine kadar sinemaya gönül vermiş bir bireydi. Yine televizyonda başlayan kariyerini sinemaya çevirmişti, tarihi temelli, fena da olmayan filmler yapmıştı: 120 (2008), 72. Koğuş (2011) ve tabii ki O... Çocukları (2008) filmografisinde öne çıkıyor.
Şimdilerde seveni iyice azalan bir siyasetçi olan Sırrı Süreyya Önder'in politikaya girmeden önce sinemacı olduğu zamanlarda yazdığı senaryolardan biri bu. Galiba bu dönemden sonra da siyaseti bırakıp tekrar sinemacı olmaya çalışacak çünkü anons edilen iki filmi var gözüküyor, üstelik yapımcı-yazar-yönetmen imzalarıyla epey sahiplendiği işlerin peşinde gibi.. Yapsın tabii, siyaset yapacağına sinema yapsın; siyasetçi olarak kötüydü demiyorum, görüşünü de ayrı tutuyorum, sadece bir ses çıkarmaya çalışmanın bu şekil iki yolu varsa kesinlikle sinemanın tarafını tutuyorum. Davaların uzun vadede etkili olabilmesi için sanatın düzgün kullanıldığı ortamları seviyorum. Çıkıp kürsüde "Bunu burada kğatlettiler, vay sen kğimsin, gel hele gel gel" demektense kaliteli sinema eserleriyle "Ben böyle bir şey anlattım" deyip bırakmanın arasındaki farkı bilen bilir!.. Uzatmayayım..
Film piyasaya ilk çıkacağı zaman internette direkt Orospu Çocukları olarak gösteriliyordu ancak televizyonda reklamı yapılırken, bırak reklamı magazin haberlerinde görüldüğü üzere galasında falan zorlanıldığını hatırlıyorum. Sonra vizyona üç noktalı haliyle girdi de herkes rahat rahat telafuz eder oldu.
80'lerde, siyasi bir mevzudan İtalya'ya kaçan bir çiftin, çocukları İstanbul'da kalmıştır. Bir yolunu bulup kızı yanlarına alacaklardır. Ama bu süre zarfında bir tanıdıkları vesilesiyle kız çocuğu bir süreliğine bir kerhanede büyümek durumundadır. Aslında kerhane değil, yurt gibi, hayat kadınlarının çocuklarına bakıcılık yapan bir kadının evidir burası... Yani bir sürü orospu çocuğu bir arada büyür burada, anneleri işten gelene kadar çocukların takıldığı yerdir burası. Neyse, konuyla alakasız bu kız da bu ötekileştirilmiş çocuklarla burada kalacaktır bir süre. Sonra bir İtalyan aile bu kızı kendi kızları gibi İtalya'ya götürecektir ve bu sebeple kızın İtalyanca öğrenmesi gerekir. Bir afet hanımefendi bu İtalyanca ders için ortama girer... Olaylar gelişir...
Özgü Namal, Demet Akbağ, Sarp Apak, Altan Erkekli, İpek Tuzcuoğlu, Selen Uçer, Mahir İpek falan güzel kadro epey... Özgü Namal, İtalyancı (Almancı oluyo ama bu kötü durdu) bir Türk kızını oynuyor, konuşması hafif kırık. Ama yeterince İtalyanca bilmediğinden kötü olmuş. Gerçi İtalyancası gayet iyi olan Mehmet Günsür'le dil dile deymişlikleri de var ama olmayınca olmuyor demek. (bkz. Anlat İstanbul (2004))
24 Mayıs 2020