Jupiter Ascending (2015)


"Teknik olarak uzaylı sayılırım.." diyen Mila Kunis'in özlediğim sesiyle başlayan film, hafif bi dandiklik hissi yayıyor, sebebini bilemedim, daha başta.

Hayatından nefret eden raşın-amerikın ailenin tatlı kızı/yeğeni/kuzeni. Bok gibi bi hayatı var hakkaten, tuvalet temizliyor falan. Daha annesi hamileyken öldürülen babası uzay bilimci olduğu için adı ordan yadigar, Jupiter.


Öte yanda, kainatın bi taraflarında, üst düzey bilgi ve teknolojiye sahip yaşamlar ve kraliyet savaşları sürüyor. Kardeş kavgası evrensel bir şey tabii ki. Kötü kardeş daha uzun yaşam için çeşitli insan ömürlerine ihtiyaç duyan bir projenin başında, sesi kısık Eddie Redmayne oynuyor bu kötü kardeşi.

Redmayne en son Oscar'ı aldı The Theory of Everything (2014) ile.. Dünya'nın sahibi bu kardeş, en son bi yüz insan öldürmüş projesi için. Dünya da annesi ölünce kalmış buna.


Bu kardeşlerin ölen annesinin ruhu Dünya'daki bu tatlı kızda vücut bulmuş, haberi yok tabii, reenkarnasyon olayları. Kardeşlerden biri bu eski 'yor haynıs'ı tekrar aileye katıp, evlenip, gücü eline geçirmeye çalışır, kötü kardeş ise direk kızın öldürülmesini ister. Neden çünkü, Dünya'nın sahibi olmayı herkes ister, nedense. Böylece Jupiter'imiz Mila Kunis kendini uzaylı aksiyonu içinde bulur. Bir de koruyucusu vardır, ona aşık olur falan. Gerçi kim olsa aşık olur ona ama, Jupiter biraz abazadır bu aralar.. Üstelik Channing Tatum koruyucu.


Romantik komedi gibi baya ve fantastik film. Hiç Wachowski işi demezsin ama Wachowski işi. Kardeşler sanattan yılmış anlaşılan, romantik komedi seyircisini de çekmeyi hedeflemişler. Matrix'tir Cloud Atlas (2012)'tır bi yere kadar.. Darlanmışlar derin düşünmekten, seyirciyi yormaktan yorulmuşlar.. Yine felsefesi olsun ama aslen aşk olsun, sonlara doğru küçük bi öpüşme olsun falan...


Wachowski filmi diye izleyecekseniz aman deyim izlemeyin, Mila Kunis için izleyin Mr. Spack model Channing Tatum için izleyin..
Redmayne için de izlemeyin, ne o öyle arada bağırarak falan.. Kadrodaki diğer isimler şu şekil: Sean Bean, Douglas Booth, Doona Bae, Tuppence Middleton, Christina Cole...


23 Nisan 2015, kutlu olsun çocuklar..
Oku..

Pek Yakında (2014)


Direkt olarak Çağlar Çorumlu'yla da konuştum film adı konusundaki tercihi, o da risk olarak nitelendirdi benim gibi. Neden risk, çünkü film vizyondan kalkacak zamana geldi hala daha "Cem Yılmaz'ın filmi ne zaman geliyor, sürekli pek yakında yazıyor!" diyen vardı. Yani demek oluyor ki bu film daha fazla kazanabilirdi. Daha fazla dediğim de işte 24 milyon tl'den fazla. Akıllı olun.


Korsancı bir adam Zafer, korsan DVD film hazırlayıp sürüyor piyasaya ama delikanlı çocuk. Yerli filme dokunmuyor, hatta bazen, sinemada izleyemeyeceğiniz filmleri falan bulup dağıtıyor, böyle durumlar. Ama artık legal bir hayat yaşamak istediğinden işi bırakacak oluyor, patronu diyor ki: "Avatar'ın ikincisi çıkacakmış, bunu da yapalım sonra bırak!" Abi ama, falan.. Yok.. İyi madem.. Ama çok gönülsüz..


O ara bi tanıdığın komşusu eski bir sinemacı, rejisör, kafayı yemiş yakacak kendini: "Sanata saygı duyulmuyor, şu elimdeki altın değerinde senaryo 70'lerden beri yapımcı bulamadı.." Zafer buluyor parayı, yapacaz lan bu filmi diyor. "Çocuğuma babasının mesleğini sorduklarında artık filimci diyecek." Bunun macerası.. Süper kahraman filmi, Şahikalar..


Kadro nerdeyse klasik, Cem Yılmaz'ın yanına Ozan Güven, Zafer Algöz ve Özkan Uğur sabit; Tülin Özen, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt, Hare Sürel.. Yazan yöneten Cem Yılmaz. Filmin yapım aşamasını Cem Yılmaz'ın instagram hesabından takip edebilmiştik. Ürün yerleştirmelerin ve bazı kötü sahnelerin dışında baya başarılı film.

Ürün yerleştirmeden kastım kola şişelerinin zaten pepsi olduğunun belli olmasına rağmen logonun çok göze parmak bir şekilde yerleştirilmesi yetmiyo gibi boyuna "Pepsi, pepsi, fruko, pepsi.." denmesi hoş değildi..


07.04.15
Oku..

The Water Diviner (2014)


Bu film, efsane aktör Russel Crowe'un ilk sinema filmi yönetmenliğidir. Pek çok iyi aktör yıllarını verir oyunculuğa ve bi noktadan sonra yani her şeyi oynayamayabileceği yaşa geldiğinde yönetmenlik yapabileceği aklına gelir.

Çünkü zaman içinde ne yönetmenler tanımışlardır, işi bilmeden sektörde cirit atan... Crowe için bu yaş ve göbekten sonra vurdulu kırdılı, kılıç sallamalı filmler artık çok olası değildir; daha sakin hikayeler ve rahat yönetmen sandalyesi...


The Water Diviner (2014), Avustralyalı yeraltı suyu tespitçisi bir çiftçinin (Russell Crowe), üç oğlunun da Çanakkale'deki ne idüğü belirsiz savaşa, Anzak-Türk kapışmasına gitmeleri, ölmeleri ve hasta annelerinin de mekanı cennet olması üzerine, oğullarının naaşlarını memlekete getirmek üzere yola çıkmasıyla başlar.

Adam talihsiz, adam çaresiz.. Bir şekil gelir İstanbul'a, yerleşir bir pansiyona. Pansiyon sahibesi (Olga Kurylenko) her nedense etkilenmekle nefret etmek arasında davranış sergiler hiç tanımadığı adama. Savaş bitmiş Çanakkale cephesinde. Ama İngilizler falan kontrolü ellerine alıp diğer (Yunan) güçlerin bölgede hakim olmasına engel oluyor.
"Çanakkale'ye gidiş yasak, turistik gezi yok öyle. Hem zaten incelemeler sürüyor orda, bulurlarsa çocuklarını getirirler Avustralyalı efendi, bi sakin ol."


Adam laf dinlemez, kaçak gider. Orada da ceset tespiti yapmak için görevli Captain Hughes (Jai Courtney) ve yardımlarını esirgemeyen Hasan Komutan (Yılmaz Erdoğan) ve yancısı Cemal Efendi (Cem Yılmaz) vardır. Bu zavallı babaya acıyıp yardım etmek isterler. Adamın psişik yeraltı hisleri iki oğlunu bulmaya yarar. Diğer oğul (Ryan Corr) ortada yok. Yoksa hala hayatta mı?

Tatlı hikaye aslında, büyük mesele değil tamam da güzel dokunuş tarihe. Ama Olga ve kayınçosunun ezber Türkçeleri aşırı rahatsız edici bir Türk seyirci için.. Kesin bu dandiklik yabancı seyirciyi de rahatsız eder. Kendi çok güzel konuşuyo gibi bi de finalde Russell'ın "Nassınız İşallah"ıyla dalga geçiyo Olga..


Ben bizim yaptığımız tarihi filmlerde kostümleri uğraşılmamış falan bulup bu işi beceremediğimizi sanırdım, al, elin adamı yaptı yine tırt duruyo bizim tarih.. Ayrıca o dans ne Olga, ben öyle dans görmedim atalarımdan; türk kahvesi tamam ama, fal falan, her şeyi öğrenmiş..

İlginç olan ilk defa bir Batı projesi bizi yermiyor, aksine iyi adam olduğumuzu anlatıyor.. Karakterler çok delikanlı, adam gibi adamlar.. Belki de bu yüzden tutmadı, para kazanamadı film..


Ayreten, filmde Türk oyunculara verilen kesin ufak rollerdir; tanıtım için olay yapıyolardır diyodum. Ama baya baya oynuyolar Russell'la... Mert Fırat da kadroda gözüküyor ama ben hiç gördüğümü hatırlamıyorum filmde. Kesmişler adamı, yazık.. İngiliz komutan Hughes'u oynayan Jai Courtney de Spartacus dizisindeki Warro..


Filmin senaryosu ise adaş Andrew Anastasios ve Andrew Knight tarafından yazılmış. Gerçek bir hikayeden esinlenildiği söylenen senaryonun bu esin kaynağı hikayeyi neden daha önce hiç duymadık ki. Anzaklar arasında bilinen bir hikaye herhalde. Madem gerçek hikaye devamı nasıl gelişti, İstanbul'a mı yerleştiler baba oğul, tam n'oldu? Anlatın!..

Filmin tanıtımı için ekipçe 'medya devi' Acun Ilıcalı'nın bizzat sunduğu bir programa katılmışlardı. Cem Yılmaz'ın kafası güzel çıktığı o programda Russel Crowe aşırı babacan tavırlar sergilerken, Yılmaz Erdoğan adeta Cem Yılmaz'dan utanıyor gibiydi.
Olga'yla ise iki cümlelik muhabbet etmeleri ve dandik ötesi Olga temalı VTR haricinde kız yok gibiydi. Olga Kurylenko lan.. Daha önce de Hitman (2007) çekimleri sırasında gelmişti.. Programdaki çok saçma hareketti bence..


Normalde 5 falan vermem gereken filme 7 veriyorum, o da olay bizim sınırlarımızda geçiyor diye.. Bizim sınırlar deyince aklıma geldi, Topkapı Sarayı'nın yolu bildiğimiz güncel yol lan, yemedim..
Avustralya'da çok beğenilen filmle, Yılmaz Erdoğan, Avustralya Film Akademisi ve Avustralya Film Eleştirmenleri'nden en iyi yardımcı aktör ödüllerini aldı..

05.04.15
Oku..

Inherent Vice (2014)


Bittiğinde, film olmasa harika roman olurmuş dememin ardından 'based on the novel by' ibaresini gördüm ki "Hah!" dedim... Thomas Pynchon'un 2009'da yine bu isimle yayınlanan romanı, Paul Thomas Anderson tarafından senaryolaştırılmış ve yönetilmiş. Anderson'ı biliyorsunuz, en son The Master (2012)'ı yapmıştı, ondan önce de efsane filmi There Will Be Blood (2007)..

Karakterlerinin sağlamlığıyla tanınan Anderson öyle bir roman seçmiş ki film yapmak için... Bu polisiye hikayede, başrolümüz olan Sportello ayrı, onun dışında onlarca tip var ve o kadar derinlemesine çalışılmış ki her biri ayrı film konusu esasen. Zaten 'iyi bir roman bir sürü güzel hikaye içerir' kalıbı da romanın ve devamındaki filmin başarısının sebebidir.


Anlayacağımız, Anderson, hem kendi eşek gibi çalışmış hem ekibini epey yormuştur. Kızlar o kadar güzel adamlar o kadar taşaklı görünüyor ki... Bunlar hep rolün hakkını vermek, onun da ötesinde işe kendini vermek işte. Böyle filmler yapıldıkça kıymeti bilinecek sinemacılığın. Sadece film izlemedim ya, baya romanı okumuş kadar oldum valla.. Çok teşekkürler..


Joaquin Phoenix'in Sportello'yu canlandırdığı filmde, Josh Brolin başta olmak üzere Joanna Newsom, Katherine Waterston, Owen Wilson, Sasha Pieterse, Reese Witherspoon ve Benicio Del Toro gibi isimler de yan karakterleri oynuyor. Filmde, kızların herbiri ayrı bi tatlı.


Peki olay ne?
Sportello, lisanslı bir dedektiftir. Aynı zamanda hippinin dibidir. Alkol ve uyuşturucu bazen karşısına çıkan problemleri çözmesine yardımcı olur. Polis bi kankisi var, araları hiç iyi olmayan. Ama birbirlerine hep yardım ediyolar iş yaparken. Kara mizah ilişkileri çok önceye dayanıyor ama şu an Sportello'nun çözmesi gereken, kayıp bir mafya babası gibi bi şeyi bulmak işi. Yetmezmiş gibi birkaç haftadır kız arkadaşı da kayıplarda. Acaba bi bağlantısı olabilir mi? Bi de saksafoncu kayıp, hay anasını, hepsi birden.. İşi başından aşkın Sportello'nun...


Mizahı çok başarılı, başlarda biraz sıkıcı, sonrası polisiye temposu... San Antonio'nun maceralarını hatırlattı bana; sarı dizi polisiyeler...

İki buçuk saat süren film hem En İyi Uyarlama Senaryo, hem En İyi Kostüm (70'ler Los Angeles'ında geçiyor hikaye) dallarında Oscar için yarıştı bu sene; kazanamadı..

Filme puanım 7, zaten imdb.com'da da 7.. Kılçıksız..


Sıralı Tam Liste: Oscar 2015

05.04.15
Oku..