Bu film, efsane aktör Russel Crowe'un ilk sinema filmi yönetmenliğidir. Pek çok iyi aktör yıllarını verir oyunculuğa ve bi noktadan sonra yani her şeyi oynayamayabileceği yaşa geldiğinde yönetmenlik yapabileceği aklına gelir.
Çünkü zaman içinde ne yönetmenler tanımışlardır, işi bilmeden sektörde cirit atan... Crowe için bu yaş ve göbekten sonra vurdulu kırdılı, kılıç sallamalı filmler artık çok olası değildir; daha sakin hikayeler ve rahat yönetmen sandalyesi...
The Water Diviner (2014), Avustralyalı yeraltı suyu tespitçisi bir çiftçinin (Russell Crowe), üç oğlunun da Çanakkale'deki ne idüğü belirsiz savaşa, Anzak-Türk kapışmasına gitmeleri, ölmeleri ve hasta annelerinin de mekanı cennet olması üzerine, oğullarının naaşlarını memlekete getirmek üzere yola çıkmasıyla başlar.
Adam talihsiz, adam çaresiz.. Bir şekil gelir İstanbul'a, yerleşir bir pansiyona. Pansiyon sahibesi (Olga Kurylenko) her nedense etkilenmekle nefret etmek arasında davranış sergiler hiç tanımadığı adama. Savaş bitmiş Çanakkale cephesinde. Ama İngilizler falan kontrolü ellerine alıp diğer (Yunan) güçlerin bölgede hakim olmasına engel oluyor.
"Çanakkale'ye gidiş yasak, turistik gezi yok öyle. Hem zaten incelemeler sürüyor orda, bulurlarsa çocuklarını getirirler Avustralyalı efendi, bi sakin ol."
Adam laf dinlemez, kaçak gider. Orada da ceset tespiti yapmak için görevli Captain Hughes (Jai Courtney) ve yardımlarını esirgemeyen Hasan Komutan (Yılmaz Erdoğan) ve yancısı Cemal Efendi (Cem Yılmaz) vardır. Bu zavallı babaya acıyıp yardım etmek isterler. Adamın psişik yeraltı hisleri iki oğlunu bulmaya yarar. Diğer oğul (Ryan Corr) ortada yok. Yoksa hala hayatta mı?
Tatlı hikaye aslında, büyük mesele değil tamam da güzel dokunuş tarihe. Ama Olga ve kayınçosunun ezber Türkçeleri aşırı rahatsız edici bir Türk seyirci için.. Kesin bu dandiklik yabancı seyirciyi de rahatsız eder. Kendi çok güzel konuşuyo gibi bi de finalde Russell'ın "Nassınız İşallah"ıyla dalga geçiyo Olga..
Ben bizim yaptığımız tarihi filmlerde kostümleri uğraşılmamış falan bulup bu işi beceremediğimizi sanırdım, al, elin adamı yaptı yine tırt duruyo bizim tarih.. Ayrıca o dans ne Olga, ben öyle dans görmedim atalarımdan; türk kahvesi tamam ama, fal falan, her şeyi öğrenmiş..
İlginç olan ilk defa bir Batı projesi bizi yermiyor, aksine iyi adam olduğumuzu anlatıyor.. Karakterler çok delikanlı, adam gibi adamlar.. Belki de bu yüzden tutmadı, para kazanamadı film..
Ayreten, filmde Türk oyunculara verilen kesin ufak rollerdir; tanıtım için olay yapıyolardır diyodum. Ama baya baya oynuyolar Russell'la... Mert Fırat da kadroda gözüküyor ama ben hiç gördüğümü hatırlamıyorum filmde. Kesmişler adamı, yazık.. İngiliz komutan Hughes'u oynayan Jai Courtney de Spartacus dizisindeki Warro..
Filmin senaryosu ise adaş Andrew Anastasios ve Andrew Knight tarafından yazılmış. Gerçek bir hikayeden esinlenildiği söylenen senaryonun bu esin kaynağı hikayeyi neden daha önce hiç duymadık ki. Anzaklar arasında bilinen bir hikaye herhalde. Madem gerçek hikaye devamı nasıl gelişti, İstanbul'a mı yerleştiler baba oğul, tam n'oldu? Anlatın!..
Filmin tanıtımı için ekipçe 'medya devi' Acun Ilıcalı'nın bizzat sunduğu bir programa katılmışlardı. Cem Yılmaz'ın kafası güzel çıktığı o programda Russel Crowe aşırı babacan tavırlar sergilerken, Yılmaz Erdoğan adeta Cem Yılmaz'dan utanıyor gibiydi.
Olga'yla ise iki cümlelik muhabbet etmeleri ve dandik ötesi Olga temalı VTR haricinde kız yok gibiydi. Olga Kurylenko lan.. Daha önce de Hitman (2007) çekimleri sırasında gelmişti.. Programdaki çok saçma hareketti bence..
Normalde 5 falan vermem gereken filme 7 veriyorum, o da olay bizim sınırlarımızda geçiyor diye.. Bizim sınırlar deyince aklıma geldi, Topkapı Sarayı'nın yolu bildiğimiz güncel yol lan, yemedim..
Avustralya'da çok beğenilen filmle, Yılmaz Erdoğan, Avustralya Film Akademisi ve Avustralya Film Eleştirmenleri'nden en iyi yardımcı aktör ödüllerini aldı..
05.04.15