Christopher Nolan Sineması


Amcası oyunculukla uğraşan Christopher, küçük yaştan beri bu film işlerini çok ilgi çekici bulmuş ve daha 7 yaşındayken babasının kamerasıyla kısa filmler çekmeye başlamış. Okumayı öğrenir öğrenmez çizgi romanlara dadanan ve bir Batman hayranı olan bu çocuğun kısa filmleri de böyle gerçeküstücü türde olmuş. 

Yıllar geçiyor, Nolan'ın Londra'daki evine hırsız giriyor ve Nolan hırsızların hayatlarını düşünmeye başlıyor. Bu konuyla ilgili bir hikaye yazıp filme çekmeye karar veriyor. Gayet başarılı bir ilk film olan orta metraj klasmanındaki Following (1998), hikayeyi anlatış tarzıyla dikkat çekiyor. Nitekim bundan sonra çektiği ilk uzun metrajlı filmi Memento (2000) da kurgusuyla ön plana çıkan aksiyon-gerilim türünde bir film oluyor. Yani ilk filmlerinden itibaren elindeki hikayeyi farklı bir yolla anlatmayı becerebiliyor. Memento'nun senaryosu, kardeşi Jonathan Nolan'ın hikayesinden uyarlanıyor, sinema tarihi için de önemli bir yerde duran filmlerden oluyor.

Insomnia (2002), Nolan'ın, Al Pacino ve Robin Williams gibi isimlerle çalıştığı bir Norveç filminin yeniden çekilmiş hali, gerilimi güzel bir polisiye ama insan soruyor tabii, aynı film 97'de çekilmiş zaten çok eski de değil neden bir daha çektin? Aynı soruyu The Girl With The Dragon Tattoo (2012) ile aynı işi yapan Fincher'a da sordum; ikisi de cevap vermedi.

İngiliz yönetmenin Batman sevdasını herkes bilir, ilk filmi Following (1998)'in bir sahnesinde yakaladım ama tabii benden önce bunu fark edenler de olmuş; bir sonraki filmi Memento (2000)'da da varmış Batman logolu bir sahne, onu da bir yerde okuyunca fark ettim:

Following (1998)

Memento (2000)

Yaptığı bu iki üç film ona kariyeri için kolay kolay kapanmayacak kapılar açıyor. Çok büyük bütçeli filmler dönemi başlıyor ve Nolan bu eğlenceli dönemin keyfini sürüyor. Çocukluğundan beri hayranı olduğu Batman'in filmini çekecek olgunluğa eriştiği bu zamanlar, tam da Batman'in sinemada karizma çizdirdiği döneme denk geliyor. Hikayeyi en baştan anlatarak, adeta hayallerini gerçekleştiriyor. Christian Bale'li Batman Begins (2005) çok beğeniliyor, işte biz bu karakteri böyle izlemek istiyoruz deniyor. Chris, varını yoğunu bütün hayatını veriyor bu filme, efekt kullanımını minimumda tutup filmdeki bütün fantastik dekor ve araçları gerçekten yaptırıyor ve haliyle çok daha öz güvenli bir film ortaya çıkıyor. Kendini tatmin ettiği çok açık olan bu filme harcanan bütçenin, şimdiye kadarki bütün Batman filmlerinin toplamından fazla olduğu düşünülüyor. Filmin görüntü yönetmeni Wally Pfister, o seneki Oscar'da En İyi Sinematografi ödülüne aday gösteriliyor. 

Filmin başarısı tabii ki devam filmleri için herkesin ağzını sulandırıyor. Ama bu arada, önceden üzerine çalışıldığı açık olan, Christopher Priest'in romanından abi-kardeş uyarladıkları senaryoyla The Prestige (2006)'i yönetiyor. Christian Bale, Hugh Jackman, Scarlett Johansson gibi isimlerin kadrolaştığı film, sihirbazlık dünyasından güzel bir drama sunuyor, çok beğeniliyor. 

Batman'le arayı soğutmadan, kardeşi Jonathan'la hemen devam filminin senaryosunu yazmaya başlıyorlar. The Dark Knight (2008), özellikle kötü karakteri Joker'i çok sevdirmesiyle dikkat çeken, sinema tarihinin en etkili çizgi roman uyarlaması oluyor. Çoğu teknik kategori olmak üzere 8 dalda Oscar'a aday olan bu film, En İyi Ses Kurgusu ve Joker rolüyle Heath Ledger, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazanıyor. Efsaneleşen performansının ardından gelen Ledger'ın vefatı, filmlerini izleyen herkesi etkilemişti, bu filmdeki başarısıyla kazandığı Oscar'ı sahnede ailesi almıştı.


Nolan'ın senaryosu üzerine uzun zamandır çalıştığını açıkladığı Inception (2010), rüyalarımızın aslında ne acayip şeyler olduğunu anlatıyor, muhteşem teknik beceri ve görseliyle izleyen herkesin beğenisini kazanan film, tabii ki ödüle boğuluyor. En İyi Film ve En İyi Senaryo dahil 8 dalda Oscar'a aday gösterilen bu film, 4 Oscar sahibi oluyor. Nolan da böyle bir adamım ben, ne yaparsam ağzınız açık kalır işte dercesine, sette savurduğu yüksek yapım bütçeleriyle şov yapıyor... Ama her filmiyle imdb top#250'ye üst sıralardan girdiği için hiç kimsenin sesi çıkmıyor...

Üçüncü devam olan The Dark Knight Rises (2012) ise tam bir seri kapanış filmi oluyor. Yapım anlamında ilk ikisinden aşağı kalır yanı olmadan, final hikayesi olmanın ağırlığıyla kendini sevdiriyor.  Artık Batman filmlerine çok farklı gözle bakıyoruz bu seri sayesinde. DC Comics, Nolan'ı bulmuşken bırakmıyor, bir diğer sinemada karizması çizik karakteri olan Superman'in yeni filmi, yönetmeni Zack Snyder olan Man of Steel (2013)'in yazarı olarak ekipte bulunmasını sağlıyor. DC tam toparlanıyor derken Man of Steel (2013)'in devam filmlerini yapmaya ve bir de bunlara Batman'i dahil etmeye karar verdikleri için Batman sonunda yine bozdu demeye başlıyoruz. İşin acayibi Nolan da hepsinde yapımcı, Batman'in çöküşüne yardım ediyor resmen...

Interstellar (2014) ise Nolan'ın Inception (2010)'dan sonra beynimizi yakmaya kast ettiği bir film oluyor, yine yapacağını yapıyor, o solucan deliği senin, bu paralel evren benim, akli dengemizle oynuyor. Film, Oscar'da 5 teknik adaylıktan birini ödüle çeviriyor, senenin En İyi Görsel Efektli filmi seçiliyor. Bundan sonraki yazıp yönettiği Dunkirk (2017) ise, kategori olarak bir savaş filmi... İngiliz milliyetçi damarı tutmuş, tarihe düşülen notları derleyip mükemmel sinematografiyle bizlere sunmaya karar vermiş. En İyi Film dahil 8 dalda Oscar adaylığı 3 teknik ödülle sonuçlandı. En iyi film seçilecek diye çok korktuğumu, çok sağlam aday olduğunu hatırlatmak isterim.

Memento (2000)'dan Dunkirk (2017)'e kadar 9 film saydım size, 10. filmi Tenet (2020)'e geldik, bakın ne oldu şimdi?! Sen böyle dillere destan bir kariyer yap, pandemi döneminde insanların uzun süre sonra sinemaya gidebilme fırsatı doğduğunda basın açıklamanda "Bütün dünyanın sinemaya geri dönüşü bu film olacak!" de, yine tut hayvan gibi bir bütçe çıkar yapıma, uçak falan patlak sırf keyfine, çok da bi acayip konu bul... Ama bir devamlılık gibi, karakterlerin karar alma mekanizmalarında tutarsızlık gibi saçma sapan yerlerden patla... Film zaten anlaşılmıyor, buna hazırdık hepimiz, önceki filmlerini izleyen kimse anlaşılması kolay bir film beklemiyordu zaten.. Ancak filmin içindeki unsurların bile hikayeyi anlamadığını, hatta karara varıp mantıksız bulduğunu hissettim ben izlerken... Oyuncular çok kötü diyemiyorum çünkü senaryo gerçekten çok kötü! Kötü adamın dünyanın sonunu getirecek bir planı olması basitliğinde bir olay, tam şekillenmemiş bir zamanda geri gidebilme temasının esiri olmuş. Buradan Tarantino'ya sesleneyim bari, böyle bir 10. film yapacaksan bozuşuruz!

Bu arada tabii ki her iyi yönetmenin arada bir tırt filmler yapma lüksü vardır, hepimiz insanız! Ama sen Nolan'sın lan, n'apıyosun?!

12 Mayıs 2012 güncelleme Ağustos 2015 güncelleme Aralık 2020