The Judge (2014)


Avukatlık, biraz tehlikeli meslek; iyi avukat olmakla dürüst avukat olmak arasında bir çizgi yok. Çünkü hem iyi hem dürüst avukat olunabiliyor ama iyi avukatlar her zaman dürüst olamayabiliyor. Bi de bunların bi üst versiyonu olan yargıçlar var ki o iyice, vicdan falan da giriyor işin içine..


Baba küçük bi şehirde yargıç, oğlan metropole kaçmış, okulunu birincilikle bitirmiş bir avukat. Konuşmuyolar ama... Anne ölünce eleman köyüne dönmek zorunda kalıyo, cenazeye, bi kaç günlüğüne tabii.. Boşanmak üzere olduğu karısını, minik kızını ve savunduğu hırsız iş adamını bi kaç günlüğüne terk ediyo. 20 yıldır hiç değişmeyen köyde babasını, iki kardeşini ve garson olarak çalıştığı kafenin sahibi olmuş lisedeki sevgilisini buluyo. İşte biraz sıkıcı ve gergin cenaze ve ardından yola çıkacak.. Plan bu.. Tam gidiyo, bi telefon, yargıç babası cinayetle suçlanıyo.


Eski bi davadan kalma hırs meselesi gibi görünen olay, yargıcın arabasındaki kanla maktulün kanı uyuşuyo ve yargıç kemoterapi görüyomuş, bunun için hiç hatırlamıyo n'olduğunu.. Küs olduğu babasını bu durumdan kurtarmak bizim elemana düşüyo. Bakalım iyi avukatlık burada sökecek mi?


Diğer iki çocuğuna sarılıp, canını dişine takmasına rağmen avukat oğlu Hank'e hiç yüz vermeyen yargıç, en çok Hank'in kızını seviyo, en çok Hank'i düşünüyo. İşte bu da böyle bi çelişki baba-oğul mevzularında. Avukat Palmer diyo ki "Sen beni zaten hiç sevmedin", Yargıç Palmer diyo ki "Ulan daha ne seveyim, asıl sen çektin gittin, hiç gelmedin". Bunların ilişki çıkmaza girmiş dursun bi kenarda. Kafe sahibi eski sevgili de hala Hank'e hasta çıkıyor. Asıl dur, o değil de kızı var kızı, o çok fena.. Babası meçhul aşırı tatlı kız.. Acaba kimden...


Yönetmen David Dobkin'in Nick Schenk'le beraber yazdığı filmde, Av. Palmer'ı Robert Downey Jr., Ygç. Palmer'ı Robert Duvall oynuyor. Duvall, bu sene 'en iyi yrd. erkek oyuncu' kategorisinde Oscar için yarışacak. Film Oscar'a başka aday çıkaramadı ama ben sevdim. Robert Downey Jr. da, tamam Oscar'lık bi şey yok ortada ama yine de çok tatlı adam, aşırı zevkle izliyorum.. Ayrıca Duvall'ın da çok şansı yok zaten, bi kere Birdman (2014)'le Edward Norton var o kategoride..


Filmde eski sevgiliyi Vera Farmige, kızını da Leighton Meester oynuyor. Farmige'ı Up in the Air (2009) ve The Departed (2006) ile biliyoruz peki Messter'ı.. Bu kızı sanki bi yerlerde bebek bakıcısı rolünde falan izlemişim gibi hatırlıyorum ama tam emin değilim, 'Gossip Girl' izleyenler direk bilir zaten kim olduğunu ama ben orda hiç yokum işte.. Bu arada yönetmen Dobkin, Wedding Crashers (2007) ve The Change-Up (2010) gibi eğlenceli filmlerin adamıyken bir de dram denemiş ve bence gayet de olmuş.. Tam dram da değil ama drama yakın bi film bu.. Beni kategorize etme..


Oylamalara geçelim ben evet diyorum.. Evet.. Iıı evet.. Üç 'evet'le uğurluyoruz filmi..
3 üzerinde 3; 10 üzerinde 7; 100 üzerinden de 73,5..

Sıralı Tam Liste: Oscar 2015

21.01.15
Oku..

Birdman (2014)


Abimizin kafası gidik biraz, kendini kuş sanıyo.. Yani zamanında oynadığı bi karakteri, aşırı içselleştirerek oynamış, -ki zaten sokakta hala hatırlanması da bu yüzden- iç ses kalmış onda. Doksanların efsane Birdman'iymiş o, Riggan Thomson. Zamanında çok tutmuş ama artık geçti tabii modası.


Riggan, şu sıralar da bir tiyatro oyunu sahnelemek üzere. Uyarladığı hikayeyi kendi yönetiyor ve başrolde de kendisi var, biraz iddialı.. Provalar sırasında oyunculuğunu pek de beğenmediği yan rol arkadaşın kafasına spot düşüyor ve yeni birini buluyorlar. Diğer oyunculardan Lesley'nin sevgilisi Mike; Mike baya popüler, yapımcı Jake çok mutlu. Ön gösterimler kapalı gişe oynanıyor, ama her seferinde bir aksilik.


Riggan, eski popülerliğini geri istiyor, bir yandan para da kazanmak lazım, dahası da ergen kızı var - aynı zamanda asistanı, Sam; onla da ilgilenmesi lazım. İçindeki kuşu susturamıyor Riggan. Oyun ilk gösteriminde olay yaratıyor.
"Sen Birdman'sin oğlum, büyük düşün. Şimdikiler gibi değilsin sen, sen gerçektin, şimdikiler hep efekt.. Sen özelsin, sen yaparsın.." tadındaki iç ses, Riggan'ı hayata bağlıyor ya da tam tersi..


Sonunu çok beğenmediğimi belirtmek isterim, sırf "Hah, ne demek istedim anla hadi" durumu yaratmak için şey gibi bitirdi filmi Alejandro Inarritu. Ameros Perros (2000) ve 21 Grams (2003)'la bilinen abimiz yine karakterleriyle, ön plandaydı. Henüz izlemediğim Biutiful (2010)'da beraber çalıştığı yazarlarla beraber yazmış bunun da senaryosunu.. Ortaya koydukları Riggan karakteri, egosunun farkında ama ondan kurtulamayan, iç sesin gerçeküstü olduğunu bilen ama -uyuşturucu gibi- ondan gizli gizli zevk alan ve sonunda ağına düşen, kızıyla yeterince ilgilenemediğinin farkında olan ve eleştirmenlerden nefret eden bir aktör. Ve Michael Keaton da veriyor rolün hakkını.


Keaton'ın çok zorlanmadığını düşündüm film boyunca zira kendisi de doksanların başında Batman'di. Neticede yarasa da kuş. Kesin muhabbeti geçmiştir. Çok başarılı bir oyunculuk izlerken daha da başarılısı beliriyor diğer yandan; piç popüler aktörü oynamanın da Edward Norton'a koymadığını söyliycem de ona zor gelen bir rol var mı acaba. Adam ezip geçiyor. Oynadığı karakter normalde sertleşme sorunu yaşayan ama sahnede gerginliğini attığı için sorunu ortadan kalkan biri.
Sevgilisiyle sevişme sahnesinde gerçekten sevişmeyi öneriyor.

Sevgilisi de her filminde biraz daha aşık olduğum Naomi Watts. Çok büyük bir rolü yok ama ben anladım onun Riggan'dan hoşlandığını. Zaten Riggan'ın kızı Sam de onun sevgilisinden hoşlanıyo.. Sam'i de Emma Stone oynuyo, hani var ya, boğuk sesli, koca gözlü, çilli bebiş.. Esasen, filmi "Dur Emma'nın bi filmini izliyeyim, görmüyom ne zamandır.." diye eklemiştim izlenecekler listeme.. Ve bir de Zach var filmde, Galifianakis; ilk defa sakallarının ön planda olmadığı bi filmine denk geldim galiba.. Ama yine sakalı var tabii..


Filme normalde 8 verecektim ama sonundaki artistlikten dolayı bi puan kırdım. Oscar'da da 9 adaylığı var: en iyi film, yönetmen, senaryo, aktör (Keaton), yardımcı aktör (Norton), yardımcı aktris (Stone), görüntü, ses ve ses kurgusu dallarında yarışacak..

Norton ve Lubezki'nin sağlam aday olduğunu şimdiden düşünebiliriz.. Bu arada, kim bu Lubezki?! Geçen sene Gravity (2013) ile Oscar alan görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki..
Gravity (2013) için zamanında Gökhan Tiryaki'ye teklif gittiğini ve Kış Uykusu (2013)'nda harikalar yarattığı için Oscar'ı ertelemek zorunda kaldığını biliyor muydunuz?

Sıralı Tam Liste: Oscar 2015

20.01.15
Oku..

2014'ün En Beğendiğim Filmleri


Yeni seneye girince, "Ne yaşadık be, yalnız iyi yaşadık, hiç fena yaşamadık.." geyikleri dönerken millet geçtiğimiz senenin en iyi filmlerini hatırlamaya çalıştı.. "Yalnız çok güzel filmler izledik bu sene, hiç fena şeyler izlemedik.." diyenlerin derledikleri listelerine bi göz attım, sonra bi de ben hatırlamaya çalıştım.. Oscar vesilesiyle, daha yeni izleyebildiğimiz ama geçen senenin filmi olanlar da bu listede..

Yani "Hiç film izlemedim ben ya, neler kaçırdım acaba?" diyen varsa, şu aşağıdaki filmleri izlesin bize yetişir.. Dönen geyiklerde geride kalmasın diye.. "Ha, yok ya izleyemedim onu.." vakaları yaşanmasın diye..

Bi kere şu üç film herkesin listesinde, listesinde olmayan da eklesin bi zahmet, kesin izlenecek yani:

Boyhood (2014)The Grand Budapest Hotel (2014) ve Whiplash (2014)..

Interstellar (2014).. Birdman (2014), ki bence çok abartıldı.. Yine de çoğu kişinin listesindeydi..

Kış Uykusu (2014) ve Her (2013) de genelin listesine girmiş filmler.. Her (2013) geçen senenin gerçi ama, Oscar'da falan bile yarıştı yani.. Neyse..


Listelerde çok denk gelemediğim ama baya iyi olan filmler, Sivas (2014), Guardians of the Galaxy (2014) ve Nightcrawler (2014) da en iyiler listesine girmesi gerekenler..

Bu filmleri izleyin, muhabbetlerden uzak kalmayın..

Ha bu senenin en çok kazanan filmleri ise: Transformers: Age of Extinction (2014), Guardians of the Galaxy (2014) ve Maleficent (2014) olmuş..

1 Mart 2015


Bu sene sonu listesi işine şöyle bir standart getiriyorum, imdb.com'da 8 ve üzeri verdiğim filmler içerisinden ilk 10 yapmak... Nasıl fikir?! Sonuçlar şöyle:

Oku..

Magic in the Moonlight (2014)


O, bir sonraki filminin çekimlerini bitirdiğinde biz bu filmini yeni izliyor oluyoruz. Çünkü kim niye böyle bir karar veriyor bilmiyorum ama bu adamın filmleri bizde çok az yerde gösteriliyor. (2 sinemadaydı bu mesela, bi karşıda bi İstinye'de) Tahmin edersiniz ki ulaşımı çileli İstanbul'da yakın yerde değilse sinema, o sinema gidilmeyen sinemadır. Sonra da internete düşse de izlesek.
Bu arada kimden bahsettiğimi biliyorsunuz değil mi, Woody Allen. Bu adam benden para kazanmasın mı?

Lafı açılmışken, geçen gişe hasılatlarını kurcalıyordum, Türkiye'de (tabi 89'da kaydı tutulmaya başlamış) şimdiye kadar en çok izlenen, en çok para getiren film Recep İvedik 4 (2014) imiş; 7 milyon tl ve bozukluklar. Ve ilk beşte 3 Recep İvedik filmi var, diğer ikisi de Düğün Dernek (2013) ve Fetih 1453 (2012). İlk yüzde de toplasan 10 tane falan yabancı film var, gerisi yerli. İlginç..


Dönelim filmimize, Woody Allen, edebiyat dünyasına ışık tuttuğu Midnight in Paris (2011)'ten sonra bir kez daha 1920'lere dönmüş, bu sefer önümüzde dönemin en ilginç sanatı kabul edilen sihirbazlık var.

Bir takım teknik detaylar olduğu bilinen ama sırları çözülemeyen bu gösterilere büyük ilgi gösterilirken piyasanın hakimi Stanley, o dönem Çinli kılığında sahnedeyken, kocaman bir fili yok etmek gibi gösteriler yapıyor. Günlük hayatında da psişiğe, büyüye, ruha ve tanrının varlığına savaş açmış, tam bir materyalist. Çocukluktan beri en yakın arkadaşı olan biri var, bu tutuyo diyo ki, "Şurda zengin bir ailenin yakini var, kız hissediyor, ruhlarla konuşuyor" falan.. Büyük ısrarlarla o kızın da foyasını ortaya çıkarmaya gidiyorlar. Evli Stanley, Sophie'nin numaralarını çözemediği gibi, ona aşık oluyor ve tanrının varlığına inanmaya başlıyor. Basın toplantısı yapıp "Yanılmışım!" diyor. Sonra olaylar değişiyor.


Tatlı bir Woody Allen komedisi işte. Stanley rolünde Colin Firth, Sophie rolünde Emma Stone. Bu ikili ilk kez bir Woody Allen filminde oynuyor ve Emma yeni filmde de var.

Hollywood piyasasında bazı yönetmenleri cv'ye eklemek ayrı bi havalı, Allen'la çalıştım falan.. Bizde de var canım, Çağan'la çalışmak, hele Nuri Bey, hele hele Zeki Ağbi.. Bunlar hep Cihangir..

Filme puanım 6'dır. İzlenebilir kontenjanından kışın kahve-battaniye ikilisine üçüncü olur.

02.01.15
Oku..