Mustafa (2008)
Yayınlandığı dönem İstanbul'da meşhur muhteşem öğrenci yurdumuz A.Ö.S.'ün sinema salonunda izlemiştik. Çok olay olmuştu Can Dündar'ın filmi, efendim Atatürk'ü kötülüyor, bu nasıl iş falan diye. Evet bir irkiliyordunuz duyunca, araştırıp sindirmek isteyeceğiniz bilgiler veriyordu film Atatürk hakkında. Bir kere "Mustafa" diyordu koca Atatürk'e, farklı bir pencere açtığı isminden belliydi. Aklıma geldi, bu 10 Kasım sabahı, 9:05'te sirenler duymanın biraz uzağında olduğum bu yerde bu filmi tekrar izlemek ve sizlere de hatırlatmak istedim. Analım önderi her yönüyle ölüm yıl dönümünde...
Bence çok başarılı, dikkat çekmesi açısından çok güzel bir belgesel. Sıkıcı olmaktan çok uzak, öğretici bir film. Can Dündar'ı o zaman da bu çalışmasından dolayı takdir etmiştim halen daha ederim, fikrim değişmedi. Sol gözündeki yarayı, bıyıklarını ilk ne zaman kestiğini bilelim... Ömrünün sonlarına doğru günde 3 paket sigara, bir oturmaya 70'lik rakı bitirdiğini bilelim...
Mustafa zor bir çocuklukla başlamış hayata. Babası Ali Rıza Efendi'yi genç yaşta kaybetmiş, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Selanik'te bir çiftlikte kahyalık yapan daysının yanına taşınmışlar. Sonra orta okulda hafız hocasından yediği dayakla askeri okal gitmek istemiş. Annesi başka bir adamla evlenmiş, üvey kardeşler gelmiş, zaten evde huzur kalmamış. Annesi izin vermediği halde Makedonya'ya Manastır Askeri İdadisi'ne girmiş. Osmanlı'nın zayıfladığı dönemlerde askeri eğitim alması, memleketi kurtarabilme hayalleri kurdurmuş o zamandan. Hatta fikirlerini sağda solda paylaşınca adı isyancıya çıkmış, sürgün edilmiş, Şam'a. Burada Araplardan tiksinmiş, bu cahil ordunun Osmanlı'nın başına gelen en kötü şeylerden biri olduğunu not etmiş defterlerine.
Sonra İstanbul'a gelmiş, cebinde parası olmayan ama aklında idealleri olan bir genç olarak ayak basmış Pera'ya. İstanbul'un eğlence hayatına kapılmış, dans etmeyi sevmiş. Fikirleriyle ve onları aktaracağı İngilizcesi ve Fransızcasıyla İstanbul'daki pek çok hanımı tavlayacak haldeymiş. Bir süre sonra da buradan Sofya'ya sürülmüş. Görev icabı diye göze batan askerleri alakasız yerlere yollayan bir sistem varmış çünkü. Ama Sofya'daki eğlence hayatı da çekmiş Mustafa Kemal'i, kostümlü partiler falan. Her gittiği yerde fikirlerini, Türk'ün gücünü savunmaktan geri durmayan Mustafa Kemal.
1. Dünya Savaşı başladığında Mustafa Kemal, Çanakkale'deymiş. Emrindeki bir avuç askerle büyük bir başarı göstermiş; İngiliz, Anzak ve Fransızlardan oluşan bölgedeki İtiliaf Kuvvetlerini Çanakkale'den çıkmaya zorlamış. Böylece boğazdan İstanbul'a giden yol Osmanlı'nın hakimiyetinde kalmış. 30 Ağustos 1915. Ama stratejik ortak Almanlar her seferinde bizim padişahların kafasını karıştıryor, yanlış kararlar almalarına vesile oluyormuş. Mustafa Kemal resmen çıldırıyormuş. Doğu görevi verilmiş, Diyarbakır, Sarıkamış, Ermeniler... Hayatıdna ilk defa Anadolu'ya ayak basan Mustafa Kemal'in buradaki rakibi Rusya'ymış. Pek çok şehir işgal altındaymış.
Anadolu seferi Mustafa Kemal'in içinde başka ışıklar yakmış, Osmanlı'nın kurtarılacak tarafı yokmuş. Nitekim 1. Dünya Savaşı bittiğinde kağıt üzerinde Osmanlı paylaşılmaya başlanmış. Artık emirlere uymaya niyeti yokmuş. İstanbul'a geri dönmesi için gelen telgrafa kulak asmayarak ilk resmi başkaldırısını yapmış ve Kurtuluş mücadelesini başlatmış. 19 Mayıs 1919. Yıpranmış bir milletten çok yıpranmış bir millete dönüşülmüş ama özgürlük gelmiş artık. Tek sorun toparlanmakmış, yeniden ayağa kalkmak. Padişahı, dini yönetimi, arap ezgilerini kaldırıp; cumhuriyeti, meclisi ve batıya dönük Türkiye'yi kurmak.
Halkı buna ikna etmek kolay olmayacağı için önce sadece padişah gitmiş, meclisin açılışı cuma vakti, dualarla, selalarla yapılmış. 23 Nisan 1920. Kurtuluş mücadelesi Ankara'dan yönetilmeye başlanmış. Rusya'yla anlaşıp silah desteği almış Mustafa Kemal. Savaşlar kazanılmış, teker teker işgal altındaki her şehir temizlenmiş, birçok düşmanla masaya oturulmuş, anlaşmalar imzalanmış. Akabinde Cumhuriyet ilan edilmiş. 29 Ekim 1923. Medreselere kilit vurulup eğitim laikleştirilmiş. "Elime yetki geçerse bütün bu sosyal hayatı değiştiririm" diyen Mustafa Kemal değişime başlamış. Hukukta, eğitimde, devlet idaresinde Batı'yı örnek almış. Teker teker her şeyi elden geçirmiş, alfabeyi değiştirmiş, kıyafet kanunu getirmiş, yasada kadınlara eşit haklar vermiş.
Avrupa basınında Türkiye'nin diktatör rejiminde olduğu yazılıyormuş, Atatürk de inkar etmiyormuş. Kafasına göre kararlar veriyor diye mırıldanmaya başlayan yakınındakilere de çok ağır cezalar verdirtmiş, idamla tehdit etmiş. Değişimin sancılı bir süreç olduğunun farkındaymış. Ama yaptığı bunca şeye rağmen unutulma korkusu varmış, her fırsatta "Beni hatırlayın" diye notlar çıkıyormuş yazılarının arasından. İtalyan bir ressama heykellerini ve resimlerini yaptırmış. Anadolu'nun her köşesinde hatırlanmak, göz önünde olmak istiyormuş.
Can Dündar'ın anlatımındaki bu belgesel film böyle şeyler anlatıyor diye rahatsız oldu işte insanlar. Ne var bunda?! Çok doğru, çok gerçek bir kaygı değil mi?! Zamanında da, her ne kadar gerçek de olsalar, bunu bu şekilde duyurmak imaj zedeliyor denildi. Açıkçası öyle bir çağdayız ki zaten insanlar çeşitli iletişim yöntemleriyle neler anlatıyor, inanmak isteyen nelere inanıyor belli değil. Onun için şu filmi izleyip de "Atatürk de çok şeymiş canım..." diyecek birine zaten sen ne anlatırsan anlat o hemen başka yorumlamaya meyillidir.
Ben biraz da Mustafa Kemal'in hanımlardan yana olan talihsizliğine birkaç cümle nakşetmek isterim. Eşi Fikriye Hanım'la birlikteliği sık sık gittiği görevlerle aksamış, sonra da Fikriye Hanım verem olunca Almanya'ya tedaviye gönderilmiş. Bir süre ayrı kaldıkları bu dönemde Mustafa Kemal, İzmir'de Latife Hanım'la tanışıp, yeni inkılaplar ışığında evlenmek istemiş, modern bir aile hayatı kurarak millete örnek olmak istemiş. Haberi alan Fikriye Hanım'ın hasta yatağından kalkıp adeta bir zombi gibi Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım'ın evini basmış. Latife Hanım da durumdan rahatsız olarak bir takım hoş olmayan, misafire söylenmeyecek sözler söylemiş ve üzüntüyle evi terk eden Fikriye Hanım dönüş yolunda intihar etmiş. (Yahu, zaten memleketteki her adamın üç eşi var o zaman.) Atatürk'ü paylaşamamayı anlarım ama intiharla sonuçlanan bu elem olay herkesi huzursuz etmiş ve bir süre sonra boşanmayla sonuçlanmış. 5 Ağustos 1925.
Yaşamı boyunca 9 manevi evlat büyüten Mustafa Kemal, çok da uzun olmayan ömrüne bir sürü badire, sayısız konforsuz uyku ve arkasından konuşan bir dolu hainle beraber, her dönem elbet birilerinin kıymetini bildiği/bileceği bir vatan bıraktı. 10 Kasım 1938. O da eminim çok severdi.
101119 - Melandra House, Yeniboğaziçi, Gazimağusa, Kuzey Kıbrıs