Hesapta Aşk (2016)


Aslında dürtsen izlemem şu filmi ama çok denk geldi, izledim. Neden? Çünkü Meriç varmış. Meriç Aral kimdir? Çok tatlı bi kızdır, böyle kısıklı ses tonu vardır, Medcezir (2013-15)'de kötü kız olarak ünlenmeden önce bizim Polat'ın Ben Özgürüm [2013] filminde oynamıştır. Orada tanışmış, çok sevmişizdir. Böyle önceden tanıyıp sonra çok meşhur olan bi arkadaşım daha var. Bunlar hep hak eden insanlar. Tanıdığım bütün oyuncu arkadaşlarım çok popüler olsunlar, güzel yerlere gelebilsinler, amin.

Zafer Külünk'ün yazdığı, Gönenç Uyanık'ın yönettiği filmde Meriç baş rolde, Derya Şensoy'la beraber. Oğlanlar da Fırat Altunmeşe, Burak Tozkoparan ve bücürük Kutay Kalabalık. Yalnız benim anlamadığım, Meriç gibi bir kızın şu afişteki hali nedir, bu nasıl iş bilmezliktir?! Her insanın belli açılardan daha düzgün fotoğraf verdiği bilinir, en azından bunu fotoğrafçıyım diyen adamın bilmesi gerekir. Neyse.


Ezgi internette bir çocukla tanışır, konuşur, hoşlaşırlar. Fakat farklı şehirlerde olduklarından uzun bir süre görüşemezler. Sonra Ezgi çocuğa sürpriz yapmak için İstanbul'a gitmeye karar verir. Ama nasıl? Datça'daki bir kız arkadaşının yanına gideceğini söyleyip İstanbul'a gidebilir mesela. Ama annesinin içine sinmez, kardeşi olacak zıpırı yanına takma şartıyla Datça'ya izin verir. Datça'dayken de kardeş olacak zıpır, planı anlar, ille ben de gelcem diye tutturur. Macera başlar. Aşk hikayesi olacak diye beklerken komedik aksiyona düşeriz. Ama aşk da olur tabii arada.

Kadroda gözle görülür şekilde Meriç'in yeteneği fark ediliyor, parlıyor kız. Bununla beraber diğer oyunculuklar çok tat vermiyor. Ama senaryo hiç fena değil aslında, temposunu sevdim. Sadece teknik anlamda eksikleri olan bir iş. Yine de fena değil ya, izlenir mi, izlenir..

30.08.2017
Oku..

Kramer vs. Kramer (1979)


vs., versus'un kısaltması ve o da rekabet belirten bir terim. Yani Türkçesi "Kramer Kramer'a Karşı" olan film, gayet meşhur, epey ödüllü, çok kaliteli bir film. Hadi komik bi şeyler izleyelim, ne olsa ne olsa derken, ara tara buna karar verdik. Komedi diye çıkılan yolda dünyanın en acıklı filmlerinden birine denk geleceğimizi kimse tahmin edemezdi. Peki ben bunu neden komedi sandım onu da hiç anlamış değilim. Afişi olabilir, adı olabilir. Kramer vs. Kramer kulağa çok eğlenceli geliyor çünkü. Yok, emin değilim.

Henüz filmin başında eşi Joanna tarafından terk edilen Ted, oğlu Billy ile bir başına kalır. İlgisizlikten şikayet edip, biraz kendimi tanımam lazım deyip çekip giden Joanna, Ted'i tam da işlerin yoğun ve önemli bir noktaya geldiği zamanda terk etmiştir. İş stresi artı Billy'nin bütün sorumluluğu Ted'e kalmıştır. Başta acemilik yaşasa da kısa sürede bu durumun da üstesinden gelecektir Ted. Yani mümkün olduğunca tabii.

Buraya kadar yine hüzünlü ama gayet olası bir macerayken, Joanna'nın geri gelmesi ve "oğlumu görmek istiyorum, hatta dur, yetmez, komple velayeti almak istiyorum" demesi Ted'i de Billy'yi de çok hırpalayacaktır. Gerisi mahkeme ve diğer melankolik teferruatlar... Hiç komedi olmamakla beraber fazla dramatik bir hikaye.


Avery Corman'ın romanından uyarlanan filmin senaristi ve yönetmeni Robert Benton. Minik dev Dustin Hoffman'a genç ve güzel Meryl Streep'in eşlik ettiği filmde küçük Billy'yi Justin Henry oynuyor. Aday olduğu 9 Oscar kategorisinden 5 heykelcik koparan film, çok daha fazlasını hakkediyor esasen. Aldığı Oscarlar da şu şekil: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Uyarlama Senaryo.

Filme puanım 10 üzerinden 8. Tarih 30/08.
Oku..

Comet (2014)


Kadın erkek ilişki üzerine izlenebilecek az sayıdaki kaliteli yapımdan biri. Benzer kaliteyi Woody Allen'ın Annie Hall (1977)'unda ya da ne bileyim Linklater'ın Before Serisinde falan koklarız. İlişkileri, direkt olarak aşkı, hayatı, sanatı, dini falan her şeyi bir çırpıda ama sindire sindire konuşan bir film. Dinamik kurgusu sayesinde izleyicisini sürekli ayık tutan bir hikaye. Fakat kendi içinde boğulan sahneler de yok değil. Bir ortadan, bir baştan, bir sondan gösteriyor Dell ve Kimberly'nin hikayesini.

Pek çok filmde yan rolde karşımıza çıkan Justin Long'un ne kadar başarılı bir karakter oyuncusu olduğunun kanıtı aslında bu film. Başka baş rolü var mı bilmiyorum ama varsa şaşırmam bu saatten sonra. Bir başka çok çok başarılı bir oyuncu, kaliteli oyunculuğu kadar bebeksi güzelliğe de sahip olan Emmy Rossum ise esas kızımızı oynuyor. Shameless (2011- )'ta evet çok dikkat çekiyo, çok tatlı ama asıl siz onu The Phantom of the Opera (2004)'da falan izleyin.

Comet (2014), Sam Esmail'in ilk filmi, hem yazmış hem yönetmiş. Bu filmden sonra da Mr. Robot (2015-17) dizisini yaptı ve pek çok bölümünü de bizzat yönetti. Çok tutan, ödüller kazanan bir dizi oldu. Bu da Sam Esmail'i dikkat çekici bir yönetmen yapıyor. Şu sıralar Bermuda Şeytan Üçgeni temalı bir filmle uğraştığı biliniyor, bakalım ne olacak.


Göktaşı yağmuru yaşanacağı bir gün, -galiba- rasathanenin girişindeki sırada rastlıyor çiftimiz birbirine. O sırada çift değiller tabii ama Dell, Kimberly'ye sevgilisinin yanında gayet cesur görüş bildirimlerinde bulunuyor. Senin gibi bir kız hiç yakışmıyor bu adamın yanına falan gibi.. Dayak yemekten bir şekil kurtulan Dell, o gece nasıl oluyorsa Kimberly'yle çift olacak hale getiriyor muhabbeti. Çatlak bi çocuk azıcık. En son el ele ortamdan kaçarlarken görülüyorlar. İlişkilerinin farklı evrelerine seyahat ettiğimiz bu çiftin hayat görüşleri dinlemeye değer.

Filme puanım 7. Ki bu iyi.

Yazıyı ekşi sözlükten bir alıntıyla bitireyim, violentz isimli kullanıcı der ki: "gecenin bir yarısı izlenildiğinde 'işte bu film bu saatlerin filmidir' dememe sebep olmuş, hoş bir filmdir."

29.08.2017
Oku..

The Circle (2017)


Filmi vizyona girmeye yakın kitabının yeni baskıları gelmişti. O zaman kitapçıda çalışıyordum, kalın kalın böyle, turuncu turuncu koymuştuk girişteki seçki masasına. Yayıncısı gelmişti, ofisleri yakındı bize zaten, anlatın kitabı, filmi geliyo ondan da bahsedin falan demişti kuru kuru. E sen bize anlat ya da ne bileyim okudunuz mu, alın okuyun falan de, hediye et. Yok. Bilmediğim etmediğim kitap, ne bahsetcem millete.. Okuduğum, bildiğim kitabı anlatırım orada, satarsa o satar, di mi?! Ne okuyacağına karar veremeyene ben çok Gogol önerdim, Sait Faik sattım, Jaguar Kitap yayınevini çok övdüm. Neyse. Çember, Dave Eggers'in bilim kurgu izleri taşıyan dramatik bir romanı. 494 sayfa, karton kapak, 28 lira etiket fiyatı, Handan Balkara çevirisiyle Siren Yayınlarından çıkıyor.


Mae (Emma Watson), günümüz google, facebook'unun bir gelişmişi olan The Circle şirketinde çalışmaya başlıyor. Burada çalışmak harikalar diyarında dolaşmak gibi tahmin edersiniz ki. Fakat bir süre sonra -yine tahmin edebileceğiniz üzere- işler karışacak. Şirketin yöneticisi Bailey (Tom Hanks), muhteşem sunumlarından birinde, yeni ürünleri olan küçük kamerayı anlatıyor. Herkesin her bilgiye anında ulaşabilmesi adına, her yerde kamera olması ve herkesin istediği her şeyi istediği zaman görebilecek konforda olabileceği bir dünya düşünüyor. Ertesi gün şirketin yeni çalışanlarından Mae, kendi başına gece vakti kanoyla göle açıldığında bir kaza geçiriyor ve henüz illegal olan bu kamera sistemi sayesinde hayatı kurtuluyor. Ve bu sistemin reklam yüzü oluveriyor. Sonrası zaten, ortalığın karışması için gerekli bir takım kurgusal olaylar dizisi.

Vicdan olmasa, gurur olmasa, aşk olmasa yani insan değil de söz konusu durum robotlar aleminde olsa, herkesin her bilgiye ulaşması güzel bir düşünce. Fakat insanlar alemindeki her birey bilgeliği kaldıramayabilir, bilgi insana fazla gelebilir.

Yani aslında evet, fazla bir numarası yok filmin ama en tepedeki adamı kendi silahıyla vurma klişesi bana hep çok çekici gelmiştir.


Gerçek hayatta da iCloud hesabı hacklenip, özel fotoğrafları çalınan Emma Watson'ın böyle bir projede yer almış olması iyice manidar. Oynarken çok zorlanmamıştır tahmin ediyorum. Bu arada filmde annesi rolündeki Glenne Headley de geçtiğimiz ay rahmetli oldu, çok tanıdığım takip ettiğim bir oyuncu değildi ama huzur içinde yatsın, varsa hakkımız helal olsun. Kuzeni rolündeki Karen Gillan da Guardians of the Galaxy (2014)'nin maviş Nebula'sı.. Filmin yönetmeni de James Ponsoldt. Puanım da 5/10..

27.08.2017
Oku..

Personal Shopper (2016)


İzleyeli bir ayı geçti aslında. Daha önce yazacaktım, sonra üşendim ve öyle kaldı. Şimdi fark ediyorum ki iki aydır ben epey boşlamışım bu yazma işini ve telafi etmem gereken bir durum söz konusu. Ve ilk yazmak istediğim de bu film oldu.

Ünlü bir modelin kişisel alışverişçisi olan Maureen aynı zamanda bir medyum. Ruhlarla iletişimde yani. Kişisel alışverişçi de alışveriş yapamayacak kadar yoğun veya isteksiz birilerinin işlerini gören kişi demek. Maureen'in kendisi gibi medyum olan kardeşi vefat etmiş, Maureen de onunla iletişim kurmaya çalışıyor. Sonra Maureen'in telefonuna bilinmeyen numaradan mesajlar geliyor.


Neredeyse zaman kaybı sayılabilecek bir korku gerilim drama filmi. Kristen Stewart'ın başrolde olduğu filmin yazanı yöneteni Fransız Olivier Assayas.. Filme puanım 3/10.. Avantajdan sayarsanız şu var, Kristen'ı yani Maureen'i çalıştığı model kıza aldığı kıyafetleri denerken falan izleyebiliyoruz.

Küçük ve temiz bir yazı oldu, güzel oldu..

26.08.2017
Oku..

Ashby (2015)


Gördüğümde çok ilgimi çekmemesine rağmen daha iyi bir seçeneğim olmadığından izledim. Öyle zaman geçirmelik bir şey arıyordum, tam da öyle oldu. Mickey Rourke'u daha önce gördüklerimden çok farklı bir rolde izliyoruz, Nat Wolff'u da beğendim baya. Ve bu iki isim paylaşıyor başrolü..

Ashby'nin direksiyon başında kriz geçirmesiyle başlıyor hikaye. Doktor diyor ki, azıcık bi ömrün kaldı ama sakın araç kullanma da bari milletin hayatını tehlikeye atma, yine bayılırsın mayılırsın..
Ed ise, annesiyle beraber yeni taşındıkları mahalleye alışmaya çalışıyor ve Ed, yeni okulundaki futbol takımına giriyor, derslerde de örnek öğrenci falan. Bi ödevi var Ed'in, yaşlı biriyle konuş, hayat tecrübelerini toparla bir dosya hazırla, gibi.. Komşusu Ashby'nin kapısına gelen Ed, bir anda Ashby'nin şoförü oluveriyor. Derken kanki oluyorlar. Çaktırmadan suç ortağı.


Ed'in annesi ise aşkı aramaktan vazgeçmeyen güzel bi kadın. Ed'in kendisi de aşık, Eloise diye çok güzel ismi olan ilginç bi kıza. Eloise'i Emma Roberts oynuyor, We're the Millers? (2013)'ta izlemiştim en son.. Ed'in annesi rolünde de Sarah Silverman'ı izliyoruz.

Yazan yöneteni Tony McNamara olan filmin teknik olarak parlak görünen bi kısmı yok, sadece bi sahnede kurguda gönüller fethedildi. Ashby içeride adam öldürürken, Ed dışarıda arabada bekliyor ve Eloise ile telefon görüşmesi yapıyordu. Adam öldürme sahnesiyle telefonda konuşma sahnesinin çok güzel harmanlanması şık hareketti, eğlenceliydi ama kısacıktı yani. Onun dışında filme puanım 4/10..

12.08.2017
Oku..

Midnight Express (1978)

Konuk Yazar // Sevcan Özbek


Amerikalı bir öğrenci olan Billy Hayes, üzerinde bir miktar uyuşturucu maddeyle Türk Polisi'ne yakalanır. Bizdeki hapishane sistemini ve Amerikalı gencin çektiklerini anlatan film böyle gider. Eski film zaten, teknik açıdan mükemmel bi iş değil. Hayes'in anılarını yazdığı kitabından Oliver Stone'un uyarladığı senaryoyu Alan Parker filme almış. Ben bu filmi izlemişim aslında ama bahsi geçtiğinde fark etmedim bile, anca kadroyu görünce bi flaş çaktı, ama yine hatırlayamadım mesela.. Onun için zamanında En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Film Müzikleri Oscarı kazanmış, En İyi Film'e de aday olmuş bu filmi benden değil de yakın zamanda izleyen güzel bir kızdan dinleyelim:

-Film çok tuhaftı. Yorum falan okumadım öncesinde, hoşuma gitmiyor öyle. Başladı işte. Bu arada izlemeyeceğini düşündüğümden, detaylı anlatabilirim değil mi?
-Evet evet, lütfen!
-Temem. 70 senesinde İstanbul’da başlıyor. Çoçuk uyuşturucu sarıyor üzerine, Amerika’ya götürecek ama kaçakçı değil, arkadaşlarına satıp para kazanacak; tek seferlik bir şey. Havaalanında yakalanıyor, İstanbul’da bir ceza evine konuluyor. Orada kendi uyruğunda bi kaç hippi tipli oğlan var, diyorlar buradan çıkamazsın, burası öyle böyle şöyle… Hapishane için… Çoçuğun babası geliyor, seni çıkartcam, bak avukat var, en iyisi buymuş, diye Türk bir avukat getiriyor. İlk mahkeme günü oluyor, savcı var, ömür boyu hapis istiyor, memleketimizin adını, şanını bu şekilde lekeleyemezler diye..
Sonra ilk duruşmada 4 yıl bilmem kaç gün alıyor. Babası tembihliyor, aklına mukayyet ol, seni çıkartcam. Neyse çoçuk 4 yılı dolduruyor, 52 gün kala duruşması oluyor. Duruşmada diyorlar ki senin davan yeniden görüldü, savcı itiraz etti, Ankara’daki heyetten 36 jüriden 28’i ömür boyu hapis istedi, ibretlik olsun diye. Çoçuk yine taşkınlık yapmıyor, sonrasında olaylar olaylar. Deliler koğuşuna gönderiyolar, çünkü birisinin dilini koparttı, sonra burada kaldı, 1 yıl gibi bi şey… Sonra sevdiği kız vardı, o geldi; para getirdi, burada öleceksin, paranı kullan da çık buradan falan diye. Çoçuk bi gardiyana ben deli değilim, beni senatoya götür iyiyim anlasınlar, param var bak dedi. Adam elinden tuttu, hamam gibi bir yere getirdi, tam fermuarını açarken oğlan bunu itti, öldürdü. Sonrası final sahnesi, kıyafetlerini aldı, kapıları açtı ve memleketine döndü.
-Mutlu son yani, iyi..



-Şimdi geriye dönersek, 2 saatti film, 2 saat boyunca Türkler öyle Türkler böyle, işte bilmem ne… Gardiyanlar Türk ve o kadar pislik yapıyorlar ki, hippi adamın kedisini astılar mesela. Deliler tarafında bi taş var, etrafında dönüyorlar, çocuk tersine dönmek istiyor, adam diyor ki Müslümanlar bu tarafa dönenleri sevmezler, böyle yapma… Herhalde Kabe’de dönme işi gibi… Tüm sahnelerde hep biz, itin götüne sokmaktan beter etmişler. Ama olmayacak iş değil bence, çok detaylı sahneleri vardı, adamlara yaptıkları eziyetler, hiçbi şey yokken falan… Şeyi hissediyorsun, filmin içinde gibisin, daralıyorsun… Bir ara bi erkek yakınlaşmak istedi bizim oğlanla, oğlan istemedi. Çok güzel çekmişler sahneyi…
-Oha! Ben de istemem ki. 
-Kızı seviyor çünkü; kız 5 yıl sonra İstanbul’a geldi -oğlan deliler koğuşundaydı o sıra- sora kız geldi işte. Çoçuk dedi ki memeleri aç, çok garipti yani çok hissettirmişler. O hapishanenin leşliği, pislik insanlar, karanlık… Ama bizi yeterince boklamışlar, abarttılar mı bilmiyorum ama yapıyolar bazen çünkü.
-Galiba ben de izliycem merak ettim.
-Ohaa, ciddi misin, anlatmasaydım keşke…
-Olur mu ya, sen anlatınca merak ettim zaten... Yoksa niye izliyim.. 
-Peki son olarak, benim kendime çıkarttığım pay: dünya hiç adil değil ve pisipisine yaşıyoruz. Yarın başımıza bi şey gelse, adaleti nerede arayacağız. Allah korusun, iğrenç. Tek güzel olan şey, işte sevgiyi biliyorsan güzel, kardeş ne demek biliyorsan, hayvan sevgisi, vicdan ya da doğanın nimetleri. Yani bakmayı bilirsen, evet, aşk var, sevgi var, sevişmek var, içmek var, sen varsın, bunlar güzel…

06.08.2017 08:53
Sevcan Özbek'ten bana, WhatsApp üzerinden..
Oku..