Hacksaw Ridge (2016)
2. Dünya Savaşı'nın 1945'te Pasifik Cephesi'ndeki son ayağı olan Okinawa Muharebesi anlatılıyor. Amerikalılar Japonlara saldırıyor. Hacksaw Ridge yani Testere Tepesi diye anılan bir bölgeye gönderilen birlikte ilginç bir asker var, adı Desmond Doss.
Babası eski asker olan Desmond, askere gidip vatanı için mücadele etmeyi istiyor fakat savaş sonrası babası gibi delirmek veya asabi bir adam olmak istemiyor. Şiddete karşı arkadaşımız orduya müracaat ederken silah kullanmamayı ve cumartesi günlerini tatil rica etmiş. Bu ricası çok ciddiye alınmamış olacak ki eğitimlerde anlaşmazlık yaşıyor komutanlarıyla: "Şaka mısın lan sen!" Sonu askeri hapishane oluyor ama inat gelmiş inat gidecek. Nasıl da güzel sevgilisi var kemçüğün. Kız da destekliyor yalnız, istemediğin bir şeyi yapmak zorunda değilsin diye. Tıbbiyeye de meraklı ya sıhhiyeci olacak bizimki.
Neyse, filmin ilk yarısı, 'Silah kullanmayı reddeden bir asker mümkün mü?'nün cevabını arıyor. İkinci yarısında ise kıyamet kopuyor, Hacksaw Ridge'e tırmanan Amerikalılar, Japonların en çılgınlarına denk gelmişler; "Ölmek umurlarında değil. Ölmek istiyorlar!"
İkinci yarının başında yarım saatlik kesintisiz bir çatışma sahnesi izliyoruz. Ölen ölüyor, kalana geri çekilme emri geliyor. Amerikalılar geri çekiliyor, bir kişi hariç. Desmond geride kalan yaralıları tek tek Hacksaw'dan indiriyor. Adam yerine koymadıkları, korkak, çelimsiz Desmond Doss. Bir gün sonra tekrar saldırıp alıyorlar tepeyi ve Desmond'a madalya getiriyor bu performansı.
Aynı performansı Oscar gecesinde görür müyüz bilemiyorum. En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen, En İyi Kurgu, En İyi Ses Kurgusu ve En İyi Ses Miksajı dallarında adaylığı var ama kesinlikle senenin en iyi filmi diyemem. Bugün başka film izlemeyeceğim için en fazla günün en iyi filmi olabilir.
İyi, güzel, ben de tamamen savaşa, silaha, yumruğa karşıyım ama savaşın göbeğinde inat yapmak hoş değil. Bir Japon seni boğazlarken arkadaşın 'silah' kullanarak senin hayatını kurtarıyorsa azıcık saygın olacak o icada. Çok karşıysan, askeri sisteme karşı olursun hiç gitmezsin askere, var öyle lüksünüz, biz n'apalım asıl?!
Teknik olarak başarılı bulduğum o uzun çatışma sahnesi silah ve bomba seslerinin uzun süre kulaklardan çıkmasına izin vermiyor. Çiuv çiuv diye hala beynimde. Ses kurgusu ve miksajı o etkileyici ortamı yaratmak adına çok güzel işlenmiş, güzel bir çatışma sahnesi yaratmış. Fakat kurgu ile miksajı ayrı ayrı değerlendirmek uzmanların işi, ben anca "En az bir Oscar alır buralardan" diyebilirim. Zaten diğer kategorilere çok şans vermiyorum. Gerçi belli de olmaz, kahraman Amerikan askeri teması jüriyi etkileyebilir.
Uzun bir aradan ve bolca tartışmadan sonra tekrar yönetmen koltuğuna oturuyor Mel Gibson. Başrolde inanılmaz itici örümcek adam Andrew Garfield var, güzel hemşire sevgilisini Teresa Palmer oynuyor. Babası Agent Smith, Hugo Weaving; çavuşu koca taşıyıcı adam, Vince Vaughn ve komutanı Avatar Sully, Sam Worthington. (Sırasıyla, The Amazing Spider-Man (2012), Matrix (1999), Delivery Man (2013) ve Avatar (2009) kast edilen filmler.)
Filme puanım 7/10.
270117