Bu sefer de kendi yaptığım bir film üzerine yazı.
Muhtemelen Eylül 2013'te, kesinlikle İskenderun Karaağaç'ta çektiğim bir hikaye.. Kuzenlerle denize gelmişiz, annemle teyzem goygoyun dibine vurmuşlar; ben de elimde kamera, sağı solu çekiyorum. Annemin anlattığı bir hikaye, hikayeyi anlatış tarzı tam da üzerinde konuşulacak cinsten çıkıyor. Çektiğim onca plandan bu hikayeyi kırpıyorum.
Şunu diyor annem: Bizim mahallenin çocukları olan Aykut ve Beyazıt Bestami, belki birkaç çocuk daha. Bunlar denize gelmişler, Karaağaç'a (İskenderun'dan dolmuşla yarım saat).. Denizde eğlenceye dalmış gençler, bi çıkmışlar sahilde bıraktıkları eşyalardan paralar çalınmış. İskenderun'a yürüyerek dönmek zorunda kalmışlar. Fakat gözden kayboldukları süre uzayınca mahalle ayağa kalkmış çocuklar yok diye, polis molis aranmış. Çocuklar gelince de bütün telaş renk değiştirmiş ve çocuklar dayaklanmış. Annem bunu gülerek anlatıyor teyzeme.
Kaydettiğim bu hikaye, film, tarzı sorulursa galiba belgesel. Oyunculuk yok, hikaye anlatan bi kadın var. Anlattığı hikaye gerçek, kurmaca bi durum yok ve film bitince bi mesaj vermek istiyorum işte.. Diyorum ki, yahu niye dövüyosun çocuğu. Ve bu dayak o kadar olağan ki, başkası anlatırken gülebiliyo. Bu filmin olayı bu, "neden?" diyor film.
Teknik açıdan kendimi gömmeme çok gerek yok, durum ortada. Sesler kameranın aldığı kadar, rüzgarlı müzgarlı; diyaloglar tam anlaşılmıyor. Bir de hırt gibi İngilizce altyazı yazdırmıştım Şirin'e, keşke Türkçe altyazı olsaydı ama olan oldu, düzelmez. Hamı mamı yok filmin, harddiskim çalındı. Ama bunlar hep tecrübe, sonraki filmlerde yapmamaya çalışırım aynı hataları. İzleyince hala hoşuma giden şey ise, sahne geçişleri, annemin anlatışındaki doğallık. Kamera önünde bu kadar rahat konuşabilmesinin sebebi, dibinde bi saattir zaten bir sürü şey çekiyo olmam muhtemelen. Planlanmamış güzel hareket yani.
Temmuz 2013'ü kısa film ayı ilan etmiş ve o ay sadece kısa film izleyip, yazmıştım. Aklıma geldi, neden her Temmuz yapmadım ki dedim, kısa filme ben hakkettiği değeri vermezsem milletten istemeye yüzüm olmaz dedim. Onun için Temmuz'un sonu gelmişken en az bir kısa film daha gireyim istedim. Ve bundan sonraki Temmuz'ları kısa film ayı yapabilmeyi diliyorum ve hatta her ay en az üç kısa film yazmayı planlıyorum. Beni buna teşvik edin. Filmimi de buyurun buradan izleyin: Karaağaç [2013]..
Filmime puanım 10 üzerinden 8.. Normalde dört beştir hakkı ama enayi değilim herhalde, kendime torpil geçiyorum..
300716
Teknik açıdan kendimi gömmeme çok gerek yok, durum ortada. Sesler kameranın aldığı kadar, rüzgarlı müzgarlı; diyaloglar tam anlaşılmıyor. Bir de hırt gibi İngilizce altyazı yazdırmıştım Şirin'e, keşke Türkçe altyazı olsaydı ama olan oldu, düzelmez. Hamı mamı yok filmin, harddiskim çalındı. Ama bunlar hep tecrübe, sonraki filmlerde yapmamaya çalışırım aynı hataları. İzleyince hala hoşuma giden şey ise, sahne geçişleri, annemin anlatışındaki doğallık. Kamera önünde bu kadar rahat konuşabilmesinin sebebi, dibinde bi saattir zaten bir sürü şey çekiyo olmam muhtemelen. Planlanmamış güzel hareket yani.
Temmuz 2013'ü kısa film ayı ilan etmiş ve o ay sadece kısa film izleyip, yazmıştım. Aklıma geldi, neden her Temmuz yapmadım ki dedim, kısa filme ben hakkettiği değeri vermezsem milletten istemeye yüzüm olmaz dedim. Onun için Temmuz'un sonu gelmişken en az bir kısa film daha gireyim istedim. Ve bundan sonraki Temmuz'ları kısa film ayı yapabilmeyi diliyorum ve hatta her ay en az üç kısa film yazmayı planlıyorum. Beni buna teşvik edin. Filmimi de buyurun buradan izleyin: Karaağaç [2013]..
Filmime puanım 10 üzerinden 8.. Normalde dört beştir hakkı ama enayi değilim herhalde, kendime torpil geçiyorum..
300716