The Walk (2015)


E Doğru Story valla, güzel hikaye seçilmiş. Seçen kim Zemeckis; seçilen, Fransız ip cambazı Philippe Petit'in otobiyografik romanı 'To Reach the Clouds'. Zemeckis en son Flight (2012)'ı yapıp, bilmem kaç bin fit yukarlarda yaşanan bi hikayeyi anlatmıştı. "Havalar nasıl orda?" sorusuna, "Hazır çıkmışken bi film daha yapalım burda." demiş olacak. Petit'in romanını yeni bir yazar kardeş Christopher Browne ile beraber senaryolaştırmış. Ben uyarlanma biçimini çok beğendim. Kitabı okumadım tabii ama yine de hissettiriyor, gerçek bir hikaye, yaşayanı tarafından nasıl anlatılır ve nasıl senaryoya döner, çok bariz bir incelikle işlenmiş.


Sene 74. Hatta yok daha da öncesi, Paris'te sokak cambazlığı yaparak para kazanan, iyi de kazanan ve yaptığı işten zevk alan bir adam Philippe (Joseph Gordon-Levitt). Güzel bi iki ağaç gördü mü hemen ipini bağlayıp çıkıyor üstüne parkta bahçede. Bi gün bi dergide gördüğü "Dünyanın en uzun kuleleri New York'ta inşa edilecek!" haberini, hayali yapıyor. "O ikiz kuleler dikilecek ve 'illegal' olarak ben oraya o ipi gerip, gerçek bi sanatçı gibi olay yaratacam" Parkta çalışırken tanıştığı gitarcı kız Annie (Charlotte Le Bon) ile sevgili olup, beraber çalışıyolar. Bir de fotoğrafçı çocuk Jean-Louis (Clement Sibony) ile tanışıyorlar, resmi fotoğrafçısı yapıyor onu.


Bu ekip hep beraber takılıyor, çalışıyor sonunda da vakti geldiğinde New York'a gidiyor. E bu öyle ağaca ip germeye benzemiyor, oraya ekipman kurmak için ekip gerek, bulunuyor. İllegal olacak, susuluyor. İzin almaya kalksalar hayatta verilmez zaten. İnşaat çalışanı gibi, çatıya anten takacaz diye çıkıyolar falan neyse; ve hayal gerçek oluyor. Düşerim de ölürüm olayını aklına hiç getirmiyor, gelse ölür zaten, bildiğin deli.. İp üzerindeyken ustası Papa Rudy (Ben Kingsley)'yi birkaç kez anıyor. Aşağıda deli kalabalık, çatılar polis doluyor tabii. Her şey tam da istediği gibi oluyor.


İki saatlik filmin ilk yarısı klasik bi Fransız romantik komedisi gibiyken ikinci bi saat Hollywood aksiyonuna dönüşüyor. Filmde Papa hariç hepsi Fransız göya ama normalde Sibony hariç hiçbiri Fransız değil. Kingsley İngiliz, Le Bon Kanadalı, Levitt Amerikalı; çok güzel Fransızca konuşuluyor. Ama her zaman değil, filmin hakim dili İngilizce, New York'a gitcem diye pratik yapan Philippe herkesle İngilizce konuşuyor. Bu arada Levitt'in yüzünün makyaja ne kadar elverişli olduğunu bir kez daha görüyoruz, hemen değişiveriyo gözler falan. Looper (2012)'da da güzel makyaj yemişti.


Genel olarak beğendiğim bir film, 7/10.

10.12.15