Tabii ki Vol. 1 ve Vol. 2 diye ayrılıyor..
Millet sıkılmasın diye ikiye bölmüş işte.. Yoksa 4 saate yakın film yani.. Yasaklandı ya hani, iki ayrı film olarak izleniyor sonuçta; deselerdi ya, "İkinci de çok açık sahne yok, o girebilir vizyona!" diye.. Akıllar giderdi o vakit. Nasıl ki tivitır kapandı, Cumhurbaşkanı tivit attı, beyinler yandı, öyle..
Filmin vizyon yasağına da katılıyorum ayrıca, yanlış anlaşılmasın.. Öyle bir film yapmış ki Trier, ne normal sinemada gösterebiliyon, ne porno sinemada.. Anca festivalde işte.. Zaten herkes internetten izliyo, vizyona girse n'olcak girmese n'olcak.. Misal biz, internete düşer düşmez indirdik hemen, merak ediyoruz ama altyazı yok piyasada.. Anlamaya anlamaya sırf meraktan izledik ilk filmi.. Sonra altyazı geldi, biri bi daha, ikinciyi de ilk kez olacak şekilde izledim..
Hastalık yani sonuçta, eli hep oraya gidiyo.. Boş duramıyo, aklı fikri sevişmeye kayıyo Joe'nun (Stacy Martin).. Yazık bi yandan, çünkü çok zevk alıyo gibi de değil, uyuşturucu gibi; sevişene kadar fena, sevişip rahatlıyo sonra.. Çocukken sağa sola sürterek başlayan bu dürtü, genç kızlık evresinde Jerome'la (Shia LaBeouf) açılışı yapmasıyla beraber kopuyor.
Önceleri, çocukluktan beri arkadaşı olan B. (Sophie Kennedy Clark) ile yarışıyor, sonra kendiyle.. Hayatının ilerki aşamalarında Jerome ile tekrar karşılaşıyor ve ilk aşkıyla beraberliği sürüyor. Ve tabii daha onlarca adamla da.. Sevgili gibi oldukları var, sadece seviştikleri var.. Sonunda n'oluyo biliyo musun? Çok dramatik bi şekilde, hissedemiyo..
Zevk almayı geç, hissetmek için zorluyo kendini.. Bunlar da ikinci filmde anlatılıyor. Jerome, yetersiz kaldığını düşünüyo, o da üzülüyo bi yandan.. Sonra, sado-mazo tedaviye başlıyo.. Terapi aslında, tedavilik bi durum yok.. İlerleyen zamanlarda bütün bu cinsellik bilgisi birikimini kullanabileceği bir iş kuruyor. Hiç bir şekilde zevk alamayan adamların ne istediklerini tespit edip, topluma kazandırıyo. Pek çok aseksüel, cinsel kimlik kazanıyor bu sayede. Falan diye bir hikaye..
Hikayeyi, Joe'nun olgun kadın halinden (Charlotte Gainsbourg) dinliyoruz. Çocukluğundan bugününe başından geçenleri anlatıyor. Kime? Dayak yemiş halde sokakta yatar halde Joe'yu bulup evine alan Seligman'a (Stellan Skarsgard). Seligman anlatılan hikayeleri büyük bir bilgelikle dinleyip, müzik, matematik ve genel olarak bilinçaltınca olan açıklamalarıyla anlam yüklüyor. Yani bir yandan çok sert hikaye anlatılırken bi yandan çok sakin dinleniyor..
Fazıl Say, filmi izledikten sonra "Lars Von Trier büyük bir yönetmen, gerçek bir sanatçı" falan gibi bi tivit atmıştı. "İyi yağlamış ha" dediydim. İzledim filmi, evet adam gerçekten iyi yönetmen, büyük sanatçı ama bu filmi için değil.. Dogville (2003)'i var, Dancer in the Dark (2000)'ı var. Bu film, olay yaratacağı çok belli olan, biraz tribüne oynanmış bir film. Güzel ama çok abartmaya gerek yok.
Görseli abartmamış, olması gerektiği kadar sevişme var mesela, ama karakter bu kadar uç olmak zorunda değilmiş.
Mesela La vie d'Adele (2013) filmindeki sevişmeler biraz uzun, gereksiz bulunabilir, anlarım, ama bundakiler gereksiz değildi; onu diyorum. Gerçi o filmde de baya uzundu sahneler ama fena değildi yine..
Oyunculara da ne diyim. Danimarkalı Trier'le çalıştıklarının bilincinde adamlar işte. Shia LaBeouf hayranları, ağızları açık izlesinler mesela. İngiliz Charlotte Gainsbourg ise, yine bir Trier filmi olan Melancholia (2011) ile tanıdığım oyuncu. Çok beğenmem ama iyi oyuncudur, bu tarz rollerde kullanılır işte.
Joe'nun çıtır zamanlarını oynayan kız Stacy Martin de baya tatlı.. Bi film için beş altı adamla gerçekten sevişmiş; öyle diyolar.. Bi de şu oyuncular var: Willem Dafoe, Jamie Bell, Uma Thurman ve Mia Goth..
İlginç bi film ama çok güzel değil bence. İlkine 7/10, ikincisine 6/10 verdim. Toplamına 6,5'tan 6,5 veriyorum. Ya uzun olmasa izlenir aslında ama o kadar zaman ayrılacak film değil..
24.03.14
Yeni yazıları anında takip edebileceğiniz facebook sayfasını beğenmek için tıklayın!..