The Bodyguard (1992)


Whitney Houston 11 şubat 2012'de -48 yaşındayken- Kaliforniya'da bir otel odasında ölü bulundu. Şarkıları tanıdık gelen ancak hakkında bir şey bilmediğim Houston'ın bu filminin meşhur olduğu, nasıl hala izlememiş olduğum soruldu, 'bilmiyorum, duymadım işte' dedim. Ama o gün ekledim izlenecekler listeme, bugün de izledim işte.

2006'da en çok ödül kazanan şarkıcı olarak -411 ödülle- rekorlar kitabına girmiş. İlk plağını 85 senesinde çıkarmış, bütün albümleri hep çok satmış, şarkıları listelerde çoğu zaman üst sıralardaymış. Bu kadar popüler olan biri kendini diğer alanlarda da denemek ister tabii; Kevin Costner gibi başarılı bir aktörle beraber rol alacağı bir film herkesi mutlu edecektir. Ki Kevin Costner da o sıralar yönetmenliğini de yaptığı Dances With Wolves (1990) filminin ödüllerini toparlamakla meşguldü. Böylece iki popüler isim bir araya gelmiş oldu.

Rachel Marron (Whitney Houston) gayet başarılı ve son zamanlarda tehdit mektupları almaya başlayan bir şarkıcıdır. Yardımcısı hali hazırdaki korumasının yetersiz olduğunu düşündüğünden, koruma piyasasında ki en başarılı isim olan Frank Farmer (Kevin Costner)'la görüşür ve işi almaya ikna eder. Marron, bu yakın korumadan önce sıkılacaktır ama sonra gerekliliğini fark etmeyi de ihmal etmeyecektir. Yönetmeni Mick Jackson olan filmi Larence Kasdan yazmış.

Houston, bu filmden sonra bir kaç filmde daha rol aldı ve filmografisinde ağustosta gösterime girecek diye gözüken Sparkle (2012) var, bekliyoruz. Kevin Costner ise şu sıralar Snyder'ın yönettiği Man of Stell (2013)'de Clark Kent'in babası Jonathan Kent rolünde, bunu da bekliyoruz.

21.06.2012
Oku..

Paper Man (2009)


Kieran ve Michele Mulroney çiftinin yazıp yönettiği film, çok başarılı olamayan bir yazarın hikayesini anlatıyor. Yeni kitabı için şehirden uzaklaşıp sakin sakin çalışmak isteyen Richard, araları çok iyi olmayan eşinin kontrolünde, hayali arkadaşı Captain Excellent'ın rehberliğinde ve kasabadaki yeni arkadaşı Abby'nin eşliğinde zaman geçiriyor. Karısı istiyor ki sıkı çalışsın, güzel işler çıkarsın; biricik arkadaşı Captain istiyor ki adam olsun; Abby istiyor ki mutlu olsun.. Kendi de bunların hepsini istiyor ama her şey istediği gibi olmuyor işte.


Richard'ı Dumb & Dumber (1994) -yani 'salak ile avanak'ta ki avanak olan- Jeff Daniels oynuyor. Karısı Claire'ı Lisa Kudrow, Captain Excellent'ı Ryan Reynolds, Abby'yi ise Emma Stone oynuyor.

Filmin yönetmenleri Mulroney çifti daha sonra, kendi filmleriyle aynı dönem vizyona giren Sherlock Holmes (2009)'ün devam filmi olan Sherlock Holmes: A Game of Shadows (2011)'un senaryosunu yazmaya başlıyorlar ve bu filmi de ilk filminde olduğu gibi Guy Ritchie yönetiyor.

İdare eder bir film olan Paper Man (2009) izlenebilir de izlenmeyebilir de..

Dünya tehlike altında olduğunda,
Kötülük sizi sarmaladığında,
Tehlike pusuya yattığında,
Kimi arayacaksın?

Captain Excellent

20.06.2012
Oku..

Zack Snyder Sineması


66 doğumlu, Wisconsinli bir sinemacı Zack Synder. Tatlı adam, efektsever bir sinema anlayışı var. Yaptığı işlere bakarak çocukluğundan beri çizgiroman fanatiği olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Reklam yönetmenliği ile başlayan kariyeri, son yıllarda DC Comics'in sinema işleri temsilcisi olacak kadar ilerlemiş durumda.

Çok moda olduğu dönemlerde bir zombi filmi yapma imkanı doğuyor, George A. Romero'nun yazıp yönettiği Dawn of the Dead (1978) filmini tekrardan çekiyorlar. İlk uzun metraj yönetmenlik deneyimi olan Dawn of the Dead (2004)'in güncellenmiş senaryosu James Gunn imzalı. Gayet güzel bir başarı kazanıyor bu filmle, çok fazla kişi izliyor ve büyük yapımcıların da dikkatini çekiyor. Hele de ilk uzun metrajı olduğunu düşünülünce süper bir başlangıç olarak görülüyor. Warner Bros. şirketi, ışığı görüp Miller'ın çizgi romanı Spartalılar efsanesini veriyor Zack'e, o da oturup heyecanla senaryosunu hazırlıyor Johnstad ve Gordon'la beraber. Filmin baş rolüne de Gerard Butler getiriliyor ve bu epik, abartılı, gösterişli 300 (2006) inanılmaz bir başarıya sahip oluyor. 


Seyircisi için çok uzun sayılacak bir aradan sonra başka bir çizgiroman uyarlaması olan Watchmen (2009) ile geri dönüyor. Bu sisli puslu aksiyonlarda ustalaşmaya başlıyor. Bundan hemen sonraki işi bir animasyon, bambaşka bir dünya, Legends of the Guardians: The Owls of Ga'Hoole (2010), ismi kadar heybetli olamayan baykuş hikayesi anlatılıyor. Kathryn Lasky'nin romanından uyarlanan -önceki filmlerine kıyasla- mütevazı bir hikaye...

Bu zamana kadar uyarlama işler üzerinde çalışan Zack Snyder, ilk defa kendi hikayesini kurguladığı bir senaryoyla karşımızda. Hikayeyi kendi kuruyor, yönetimiyle uğraşıyor, en acayibi yapımcılığını da kendisi yapıyor. Bu ilk yapımcılık deneyimi ve patlıyor. Her şeyi birden yapmaya çalışınca hikayede gözden kaçırdığı veya çekmeye fırsat bulamadığı bir sürü şey oluyor. Genel duruşu itibariyle hiç fena olmayan bir film ama dikkatli gözler eksikleri çok net görecektir. Özellikle müzik teması üzerine kurulu Sucker Punch (2011), ilk bakışta dev bir müzik videosu gibi duruyor, müzik kanallarına ver oynatsınlar, konserlerde ver arka planda dönsün.. Efektler, sesler, renkler alıştığımız Zack Snyder işi fakat hikaye ve baş rol tercihi filme biraz zarar veriyor!.. Ama yarattığı dünyayı hayranlıkla izliyorsunuz işte..

Bundan sonra DC Comics ile iş birlikleri dönemi başlıyor. İlk iş Süpermen hikayesini baştan ele alan Man of Steel (2013) oluyor. Senaryoyu, Batman'lerle DC'ye yeni bir kapı açan Nolan ve Goyer yazıyor, Clark Kent'i Henry Cavill oynuyor. Snyder, Nolan'la beraber sinemada DC'nin, Marvel karşısında ezik kalmasını kaldıramayan iki fanatik, çocukluğundan beri biri Batman'ci biri Süperman'ci... Ve şimdi DC Movies onlara emanet, yapımcılığıyla beraber işin her yerindeler.


Zack, öncelikle geç kalmış bir proje olan DC Comics'in Justice League serisini hareketlendiriyor. Fena olmayan, gayet karanlık, depresif bir Man of Steel (2013)'den sonra rezalet bir Batman v Superman: Dawn of Justice (2016) geliyor. Ve bu yeni başlayan seride Batman'i Ben Affleck oynuyor. THY sponsorluğundaki bu filmin tek iyi tarafı seyirciye Gal Gadot'yu Wonder Woman olarak takdim etmesi oluyor. Ha bir de sonunda esas süper kahramanın ölebilmesi ilginç bir yol açıyor, o güzel. Serinin sonraki filmi olan Justice League (2017)'de ise daha önce hiçbir ön hazırlığı olmaksızın, Aquaman, Flash ve Cyborg'la tanışıp ekibe dahil olmalarını izliyoruz. 

Bu filmin bahanesi, kızının ölümü sebebiyle Zack'in ve yapımcılardan olan eşi Deborah'nın filmden çekilmek zorunda kalmaları oluyor. Film çekimlerinin bir kısmıyla beraber kurgu aşaması da Marvel'in eski ve başarılı yönetmenlerinden Joss Whedon'a emanet ediliyor. Zack bir açıklamasında, "Bu durumun hayranları üzdüğünü biliyorum ama bu sadece bir film ve eminim güzel olacak ama ilgilenmem gereken 7 çocuğum daha var" diyor. Herkes için zor geçen bu süreçte 'A Zack Snyder Film' olarak pazarlanan film iyi tepkiler almıyor. Zack yeteri kadar derdi yokmuş gibi bir de filme gelen boklamaları dinliyor sessizce. 

Bu arada sadece yapımcı kadrosunda olduğu Suicide Squad (2016)'tan sonra, Wonder Woman (2017) ve Aquaman (2018) ve Wonder Woman 1984 (2020) filmleri de büyük kitlelere ulaşıyor. Ben bir Marvelci olarak çok ısınamıyorum bu DC filmlerine ama seveni ve heyecanla takip edeni var, biliyorum...

Vee hayranların ısrarı öne sürülerek yıllar sonra Amazon'un desteklediği Zack Snyder's Justice League (2021) yeniden çekilen bazı sahnelerle yeniden kurgulanıyor ve 4 saatlik yeni bir versiyon gösterime sunuluyor. Yıllar sonra gelen bu atak sinema dünyasında çok sık denk gelinecek bir olay değil, bu kadar büyük prodüksiyonlu bir işin çöp olduğunu kabul edilmiş oluyor. Sinema meraklıları için de eşi bulunmaz bir nimet olan Director's Cut ve Remake karışımı bu film, hayranların beğenisini kazanıyor.

Ekstra 2 saati ve 5 yıllık eleştirileri Whedon'a verseniz eminim o da daha güzel bir film yapabilirdi. Zack'den de bundan daha iyisini yapmasını beklerdim diycem ama hikaye el vermiyor. Bir programda duyduğum ve çok hak verdiğim, "Snyder tutkularının eseri oluyor, hayranlık duyduğu bir dünyaya objektif bakamıyor ve yaptığı DC filmlerinde yeteneklerini kullanamıyor." cümlesine çok büyük ölçüde katılıyorum. 4 saat olmasına rağmen gayet kolay izlenebilen Zack Snyder's Justice League (2021), yarattığı sükse ve gördüğü takdirle yönetmenin kariyerindeki en önemli film olabilir.

Bir zombi hikayesi olan Army of the Dead (2021) ise Zack Snyder'in Netflix Orijinali olarak yaptığı bir film!.. Heyecan dorukta!.. Ve bir de yapımı duyurulan Snyder'in yöneteceği The Fountainhead (202?), Ayn Rand'ın romanı Hayatın Kaynağı'ndan uyarlanıyormuş.

14.06.2012 güncelleme Ağustos 2015 güncelleme Nisan 2021

Oku..

Blade BoxSet


İlk olarak temmuz 1974'te, Marvel'da, Marv Wolfman ve Gene Colan tarafından çizilen Blade, vampir avcısı olan, -hatta ilk olarak Dracula avcısı- bir yarı-vampir, siyahi bir süper kahramandır.

Eric'e hamile olan annesi bir vampir tarafından ısırılır ve çocuğu doğduğunda ona zarar vermemek için terk eder. Bu arada yarı-vampir olan Eric, hem annesini bulmak için hem de annesini ve kendini dönüştüren vampirlerden intikam almak için bilenir. Vampirlerin iyi özelliklerini almış olup aynı zamanda zaaflarından da muaftır, yani güneş dokunmaz ona; bu sebepten, DayWalker lakabıyla da anılır. Blade de zaten, vampirlerle savaşırken bıçak kullandığı için aldığı bir isimdir.

Sinema filmi olarak çekilen 3 tane filmi vardır; filmlerinin senaryolarını yeni nesil Batman serisinin senaryolarında Nolan'la beraber çalışan David S. Goyer yazmıştır.


Filmlerde Blade'i Wesley Snipes oynuyor. Stephen Norrington'ın yönettiği ilk film Blade (1998)'de zaten vampirlerle savaşıyor.
Blade II (2002) Guillermo del Toro tarafından yönetiliyor ve ilk filmde kaçırılan yardımcısı Whistler'ı ararken başlıyor ve mutant vampirlere karşı savaşıyor.

Üçüncü ve son film Blade: Trinity (2004) senarist Goyer tarafından yönetiliyor ve bu filmde de bilinen en yaşlı vampir olan Dracula'ya karşı savaşılıyor. Filmin sonunda diyor ki bu savaş hiç bitmeyecek.. Son filmde bi kaç tane daha yardımcısı oluyor ve bunlardan biri Whistler'ın kızı Abigail (ok kullanıyor) Jessica Biel tarafından; diğeri Hannibal King, Ryan Reynolds tarafından canlandırılmış karakterler.


12 bölüm çekilebilen bir de tv dizisi vardır 2006 yapımı. Goyer tarafından hazırlanan dizide Blade'i Sticky Fingaz oynuyor..

13.06.2012
Oku..

Walk the Line (2005)


Amerikalı müzisyen Johnny Cash, rock-country tarzının en popüler isimlerindendi. 1932'de doğup 2003'te öldü. Her rockstar gibi uyuşturucuyla başı belaya girdi, güzel kızlarla yattı kalktı, tabii ki ailesiyle arası iyi değildi, çok yetenekliydi, tarzı çok sevildi, şarkıları çok dinlendi vesaire.. Komedyen ve müzisyen June Carter ile evlendi. Yazdığı otobiyografik kitabının filme çekilmesini istedi. Kendisini ve karısını oynayacak oyuncuları da kendisi seçmiş hatta ama filmi izleyemeden, karısından 4 ay sonra hayatını kaybetti.


Filmin yönetmenliğini, 3:10 to Yuma (2007)'nın da yönetmeni James Mangold yapıyor. Cash'i Joaquin Phoenix, Carter'ı ise Reese Witherspoon oynuyor. 'bol gitarlı güzel müzik'li bir film..

Sahneye her çıktığında ''Hello, i'm Johnny Cash!'' repliğini atıp sonra çalmaya başlaması, genelde siyah giyinmesi ve şarkı söylerken sesinin derinlerden gelen o havası..

En bilinen şarkılarından biri olan 'walk the line' ile aynı adı taşıyan filme puanım 7,5'tan 8.


11.06.12
Oku..

Yönetmenler: Semih Kaplanoğlu..


Kariyerine reklam yazarlığı ile başlayan, 63 İzmir doğumlu yönetmen. Bir kaç belgesele kamera asistanlığı yaptıktan sonra Şehnaz Tango dizisinin 52 bölümünü yazıp yönetmiş. İlk uzun metraj filmi olan Herkes Kendi Evinde (2001) hariç tüm filmlerinde senaryoyu da kendisi yazmış. Tüm filmler dedim de öyle çok filmi yok zaten yanlış olmasın. İkinci filmi Meleğin Düşüşü (2005) ve sonra asıl bombası 'Yusuf Üçlemesi' geliyor.

Üçlemenin ilk filmi Yumurta (2007)'da Yusuf, annesinin cenazesi sebebiyle Tire'ye gidip birkaç gününü çocukluğunun geçtiği sokaklarda geçiriyor. İkinci film Süt (2008)'te genç Yusuf'un annesiyle beraber taşradaki yaşamı anlatılıyor. Son film Bal (2010)'da ise Yusuf'un çocukluğuna gidip babasıyla tanışıyoruz. Üçlemede senaryoya yardımcı bir Orçun Köksal adı geçiyor, baktım başka bi senaristliğini görmedim.

Yusuf'un hikayesini izleyin ama..

Yumurta (2007)'nın sonunda Nuri Bilge Ceylan'a 'sipeyşıl tenks tu' vardı. Neden acaba dedim, sonra da 'taşra üçlemesi' fikrini vermiş olduğu için olabilir dedim. Pis pis güldüm, yoluma devam ettim.

Hemen hemen her filmi ödüllü bu yönetmeni takip edin bence, ben öyle yapacam.. Karşılaşmalar diye deneme kitabı var, Kaplan Film diye filmlerini yaptığı yapım şirketi var.. Şu sıralar da Buğday (2015) isimli filmine çalışıyor..

09.06.2012 güncelleme Ağustos 2015
Oku..