Click (2006)


Biraz nostalji yapmak istedim. Seneler önce ilk defa izlediğimde de sonra sonra defalarca izlediğimde de aynı tadı aldım, her seferinde ağlamaklı oldum. Mesele ağlamaktan zevk alma meselesi değil elbette, insana dokunan bir tarafı var. Hadi genellemiş gibi olmayayım, bana dokunan bir tarafları var. Neden genellemekten kaçındım, çünkü bunun gibi birkaç filmim daha var benim, imdb puanı idare eder olup da benim göklere çıkardığım, içime sokmak istediğim ama arkadaşlarıma izlettiğimde "E bu mu efsane?" dedikleri. O filmlerden ikisini söyliyim hemen, August Rush (2007) ve Juno (2007) mesela.


Bunu da dün tekrar izlemek istedim, o kadar güzel ki, dedim Sevcan'la izlerim haftaya yanına gidince. Yani o muhteşem dakikaları onunla yaşamak istedim. Akşam anlattım ona da, dedim böyle böyle, izliyordum ama o kadar güzel ki, kapattım seninle izlemek istediğim için. "Alla alla," dedi, "sen yapmazsın normalde böyle incelikler." Ya, heves kırma işte di mi.. Neyse.. Sabah oldu, yine kavga ettik, sürekli tartışacak bir şey buluyoruz, bi dolu gergin mesaj falan. Sakinleşmek için film izlemek istedim, onu izliycem ya bana ne dedim, açtım dün kaldığım yerden devam ettim.

Steve Koren ve Mark O'Keefe'nin beraber yazdığı filmin yönetmeni Frank Coraci. Yönetmen Adam Sandler'la çalışmayı seviyor ya da Sandler yapımcı olduğu filmleri Coraci'ye emanet ediyor da diyebiliriz. İyi arkadaşlar ellam. Filmde Sandler'a, muhteşem zarafetiyle bir zamanlar 'yaşayan en güzel kadın' seçilen Kate Beckinsale eşlik ediyor. Kadrodaki diğer isimler şöyle: Değişmeyen adam Christopher Walken, babasının oğlu Jake Hoffman, kara şimşek David Hasselhoff, Banu Alkan Jennifer Coolidge, bir sahnecik Jonah Hill ve Shameless'ın Ian'ının küçüklüğü Cameron Monaghan. İki de güzelcik kız, Lorraine Nicholson ve Katie Cassidy, Samantha'nın farklı yaşlardaki hallerini canlandırıyorlar. Sandler'ı çok güzel yaşlandıran filmin makyaj dalında Oscar adaylığı var.


Peki ne anlatıyor da ben bu kadar etkileniyorum bu filmden? Filmin ne anlattığını söylerim ama neden bu kadar etkilendiğimi ben de tam bilemiyorum. Hikaye şu: Sürekli çalışan, ailesine yeterince zaman ayıramayan Michael'ın hayatı, terfi alıp rahata kavuşacağı günü beklemesiyle geçen, kaçan, kaybolan anlardan oluşuyor. Ama bunun farkında değil. Bunu ona birinin fark ettirmesi gerekiyor. Milenyum çağının evlerimize getirdiği her alete bir kumanda yeniliğiyle hayatı zindan olan Michael, evrensel kumanda denen şu birkaç aleti birden kontrol edebilen cihazdan almak istiyor. Bir mağazada karşısına çıkan koca yürekli bir çalışan Michael'a istediği kumandayı veriyor. Hatta o kadar iyi ki, Michael'a hayatının dersini veriyor. Bu kumandanın sahibi sadece televizyonu değil hayatını da kontrol edebiliyor. Gecenin bir saati havlamaya başlayan köpeğinin sesini de kısabiliyor, trafikte kaybedeceği zamanı ileri sararak kendini direkt işte de bulabiliyor. Tüm o trafikte geçen zaman yaşanmamış değil elbette, zaman akıyor ama Michael ileri sararak hiç hatırlamayacağı sıkıcı bir bir saatten kurtulmuş oluyor sadece.

Başta muhteşem bir fikir gibi görünse de, zaten ailesine yeterince zaman ayıramayan Michael'ın, terfi alıp rahata kavuşacağı güne göre yaşarsa, hayattan hiç zevk alamayacağını ve pişmanlıklarla dolu bir geçmişi olacağını gösteriyor. Komedi hatta absürt olan filmin bu derece dram yüklü olması belki de beni etkileyen. Tam bir ters köşe. Tam bir ara ara aç izle.


Film bittiğinde fark ettim ki, ne olursa olsun, ne yapmış olursan ol, o anı kurtar. Boşa geçen, kaçan, kaybolan anlardan olmasın. Belki doğru, belki yanlış; film diyor ki, "Anca iş iş, başka bi şey bildiğin yok. Bu seni mutlu etmez Michael!" Bu Michael için böyle, belki siz sadece iş yaparak mutlusunuzdur, onu ancak siz bilirsiniz. "Ne yaparsam daha mutlu olurum?" sorusunu sormak gerekiyor. Hatta bunu da sık sık yapıp değişen kendimizle iletişimde olmamız lazım. Yani benim çıkarımım budur en azından.

Sonra dedim ki, hiçbir şey birbirimizi üzdüğümüze değmez Bebek, al sana kalp. Haklılık, haksızlık yok, seviyor muyuz, gerisi hallolur. Maksat hallolana kadarkiler boşa geçen, kaçan, kaybolan anlardan olmasın. Herkes sevdiklerinin kıymetini bilsin, sevilmek de güzel ama yine en güzeli sevmek. Önce herkes bi sevsin kocaman karşısındakini, gerisi hallolur. Az kaldı, kavuşmalar yakındır. Beraber de izleriz.

20 mart 2018