Kırmızı [2017]
Televizyonu kumanda marifetiyle zapturapt altına almışken, TRT Belgesel kanalında, bir hayli iğrenç 'Uluslararası TRT Belgesel Yarışması' logosunu görünce durdum. Tasarlayana değil bunu kabul eden heyete sevgiler sunmak lazım diye sövecekken, tıpkısının heykelciğinin de yapıldığını ve kazananlara marifet olarak verildiğini görünce sessizliğe gömüldüm. Tam o sırada Abdurrahman Demir isimli bir kardeşin adı anons edildi, Öğrenci Filmleri Dalı, En İyi Film Ödülü'nü almaya hak kazanmış. İlginç olan sahnedeki sunuculardı, biri Türkçe bir şeyler konuşurken, diğeri İngilizce başka şeyler konuşuyordu; kesinlikle çeviri yapmıyordu, sırayla ve başka başka yollarla iki ayrı sunum gerçekleştiriyorlardı aynı sahnede. Demin benim zapturapt altına aldığım televizyon, yapacağını yapmış, oyununu oynamış, ilginç sahnelerle işleri tersine çevirmiş ve bu sefer o beni zapt olmasa da rapt etmişti. Çocuk o iğrenç tasarım ödülü aldı indi, hemen arkasından on beş dakikalık filmini verdiler. Elim kolum bağlı izledim.
Sultan Abla, dışarıdan bakanlar için mahallenin delisi gibi ama bir merhabası olan, azıcık tanıyan eden biliyor deli olmadığını, "O da öyle bir kadın" diyorlar. Yine de çoğu bilmiyor hikayesinin tamamını, sağdan soldan duydukları kadar anca. Abdurrahman gidip tanışmak istemiş Sultan Ablasıyla. "Evine gidiyorken bindiğimiz otobüste denk geldik kendisine, daha orada konuşmaya başladık" diye anlatıyor. Demişler "Film çekicez" falan, kabul etmiş o da, "Anlatırım" demiş.
"On dört yaşımda, koca kız ıdım" diye başlıyor hikayeye. Bir öğretmen varmış mahallelerinde, demiş "Ne güzel kızsın, seni alacam ben, konuşcam babanla, takacam koluma seni, karım bu diye dolaşacam sokakta!" Çok sevinmiş koca on dörtlük Sultan. Evlenmişler. Kırmızıyı çok yakıştırırmış kocası, öyle ki kırmızı bir şey giyip sokağa çıkmasına izin vermezmiş, kıskanırmış. Yasak olunca daha çok istemiş Sultan ama hiç kırmızı giyip çıkamamış dışarı. On sene uğraşmışlar çocukları olmamış bu arada. Doktor demiş, "Tüp bebek yapalım!" Aklı çıkmış Sultan'ın, başkasının tohumuyla çocuk olur muymuş, olmasın daha iyiymiş. Doktor, "Başka tohum değil" diyerek anlatmaya çalışmış ama Sultan'ın aklı almamış. Olmamış çocukları, kocası da "Boşanalım o zaman" demiş. Aylık iki bin nafakayla boşamış kocası. "Evde kaldım sonra da, kimse almadı beni," diyor Sultan Abla, "ama hep kırmızılar giyerek çıktım ondan sonra sokağa!" Yürü be!
Ah be ablam! Giy tabii, sonuna kadar giy, kıpkırmızı giy! Zaten dışarıdan bakanların deli sanma sebebi de bu, yaz kış aynı kırmızı kıyafetler, kırmızı montundan, saçındaki kırmızı tokaya kadar. Yanaklarını da kıpkırmızı boyuyor, sanki sahneye çıkacak da en aptalın bile gözüne sokmak istiyor, abartıyor, esmer suratta nasıl kıpkırmızı yanaklar. Konuşunca akıllı, bakıyorsun deli. Bi şey anlatmak istiyor gibi.
Dönelim en başa; dokuz yıldır kullandıkları kötü tasarım heykelciğe rağmen film konusunda iyi karar verebilmeleri şaşırtıcı. Konyalı Abdurrahman kardeşimiz bu filmle birçok başka ödüle de layık görülmüş zaten, tebrik ediyoruz. Buradan ödül listesini görebilirsiniz. Başarılara devam.
9 nisan 2018