The Reader (2008)
Galiba zamanında izlemiştim, mi acaba?! Sinemada değil de internete ilk düştüğünde falan, Oscar'da En İyi Film Adayı filandı, dikkatimi çekmiş ama çok ilgimi çekememiş demek. Ya yorgunken izledim ya da hiç izlemedim bilemiyorum, silik silik hep anılar. Neyse, yıllar olmuş bak, geçen ay, Bitanecik posterini yolladı bu filmin. Arada yapıyor böyle, izlemediğim filmleri bulmaya çalışıyor, ben çoğuna bilmiş bilmiş "Güzel filmdir!" ya da "Hff sıkılırsın bence sen.." falan dediğimden zor oluyor ama tutturursa beraber izliyoruz. Böylece izledik Kate Winslet'e Oscar kazandıran filmi.
2. Dünya Savaşı sonrası Almaya'da geçiyor hikaye. Genç Michael hasta olmuş, sokaklara kusuyordur. Bir duvarın dibinde kendini toplamaya çalışırken o gelir; tramvayda bilet memuru olan Hanna evine dönüyordur ve Michael'e yardım eder. Evine alır, üstünü başını temizler. Liseli Michael, Hanna'dan etkilenir. Evine dönüp günler içinde iyileştikten sonra Hanna'ya teşekkür ziyaretine gelir. Hanna da ondan hoşlanır. İlginç çiftin sıradışı aşk hikayesi böylece gelişir. Michael kitap okumayı, Hanna da onu dinlemeyi çok sever. Michael okuldan çıkar çıkmaz başka başka kitaplarla hep Hanna'ya gelir. Bir süre böyle geçer. Hanna bu genç çocuğun yaşıtlarıyla takılması gerektiğini düşünür ve aynı dönem terfi de alınca ortalıktan kaybolur ve uzun bir süre görüşmezler.
Hikayenin buraya kadarki kısmı, biraz antipatik duruyor. Aşk çok güzel ama insanın içine sinmiyor işte. Bi de Hanna biraz şey.. Ama öyle acayip şekilleniyor ki hikaye, başını zaten unutuyorsunuz. Bir zaman sonra, Michael avukat olmak üzere okurken, hocaları bir grup öğrenciyi savaş zamanı, Auschwitz'teki vicdansız gardiyanların yargılandığı duruşmaya götürüyor. Michael ve diğer öğrencilerin dikkatle takip ettiği duruşmada sanık koltuğunda bir sürü başka kadınla beraber Hanna da oturuyor. Michael hemen tanıyor ve Hanna hakkında çok acayip şeyler öğreniyoruz.
Temposu biraz ağır belki ama gayet güzel film. Soğuk renkler, sert hikayeler. Bernhard Schlink'in romanından uyarlanan filmin yönetmeni Stephen Daldry. Bu arada Bernhard Schlink dikkat çekici bi yazar, emekli olduğu 2006 yılına kadar yargıçlık yapmış, bir yandan da bir çok polisiye roman yazmış. Çok ilginç bence.. Yargıç abi adam, 'ne hikayeler vardır sende' diye gazlamış bunu biri belli..
Altıncı kez aday olduğu Oscar'ını da bu rolle alan Kate Winslet başrolde. Bu filmden sonra bi kere daha aday oldu galiba. Ralph Fiennes Michael'in büyüklüğünü, David Kross da küçüklüğünü oynuyor. O sene En İyi Film ve En İyi Yönetmen kategorileri dahil beş Oscar'a aday gösterilmiş film. Benim puanım 6/10..
25.11.2017