Konuk Yazar // Şirin Soysal
Tüm zamanların en iyi şarkı yazarlarından biri olan Kurt Cobain'in karanlık dünyasını anlatan, Brett Morgan imzalı Montage of Heck'i nihayet izledim. Film bittiğinde sevdim mi, sevmedim mi bilemedim. Ertesi gün, hala etkisinde olduğumu fark ettim. Etkilenmek için sevmek gerekmiyor... Fazla uzun, fazla şizofren, her yönüyle ‘fazla’ bir film. Fakat Cobain’in dev yeteneğinin içinde yüzdüğü uçsuz karanlık ve hayatı boyunca midesine vuran ölüm saplantısı daha iyi nasıl anlatılırdı bilmiyorum...
Evet, adamın midesine sık sık ağrılar girermiş, fakat buna bir çözüm bulmaktan kaçınırmış, çünkü şarkı yazma yeteneğini bir şekilde o ağrılara borçlu olduğunu düşünür, şarkı söylediğinde o ağrının tam ortasından söylediğini hissedermiş... Anne ve babası tarafından ihmal edilmiş, küçüklüğünde babası tarafından sık sık aşağılandığı için bir tür aşağılık kompleksi geliştirmiş, eleştiri karşısında öfkeyle ezilirmiş.
Ergenlikte intihar etmeye karar vermiş. Fakat henüz seksi deneyimlemeden dünyadan gitmenin budalaca olacağına ikna olup, önce bu eylemin peşine düşmüş. Olayın tatminsizliği onu daha da kötü bir yere götürmüş. Ölmek, her zamankinden daha da gerekli olmuş. Tren raylarına yatmış, 23:00 trenini beklemiş. Gel gör ki, gelen tren, yan raylardan geçivermiş... Anlaşılan Kurt Cobain o şarkıları yazmadan hiçbir yere gitmeyecekmiş...
Cobain’in hayatı boyunca tuttuğu notlarla, yaptığı çizimlerle bezenmiş film. Sıkça, "Kendimden nefret ediyorum, ölmek istiyorum, beni yalnız bırakın, sevgiler Kurt" gibi, karanlık ve masumiyet arasında savrulan cümleler tokatlıyor seyirciyi. Hayatının büyük aşkı Courtney Love ile çekilmiş, tam anlamıyla ‘wasted’ oldukları yani uyuşturucuyla kafaların bi dünya olduğu, çok özel, fazla özel görüntüler, filme tuhaf, acıtıcı bir damar vermiş. Cobain o görüntülerin halka ulaşmasını ister miydi ki... Hiç sanmam. İnsan izlerken suçluluk duyuyor, ‘bunları ben görmemeliyim, kimse görmemeli...’
Filmin en güzel yanı ise Cobain’in gerçek ses kayıtlarının üzerine yapılmış, filmin yüzde yetmişi böyle olsa güzel olurmuş dedirten animasyonlar.
"O kadar hassastı ki" diyor Love, "onu aldatmayı düşündüğümde bile -ki onu hiç aldatmadım, sadece aklımdan geçirdim- bunu hissetti. Nasıl hissetti hiç bilmiyorum. Sadece aklımdan geçirdim ve o bunu hissedip, bi sürü ilaç alarak komaya girdi..."
Love ile bir kızları olmuş, Frances. Cobain’i çok mutlu etmiş belli. Çocukluklarında eksik kalan aile birliğini yaşamak istemişler birlikte, bir sürü çocuk yapıp büyük bir aile olmayı arzulamışlar.
Fakat ölme isteği tüm mutlulukların ötesinde, onu hep çağıran bir deli aşık gibi... Efsanevi grubun adının Nirvana olması tesadüf değil tabii. Nirvana’nın anlamı, doğum, yaşam ve ölüm döngüsünden özgür olma, ebedi huzur. Müziğiyle nirvanayı bizlere indiren Cobain, ölümüyle de ona kavuştu.
Hissim bu yöndedir...
09.09.15