Dans les Forets de Siberie [2016]


İlk dinlediğimi hatırlıyorum, rastgele bulmuş bir arkadaşım internette, (hadi isim de vereyim, Saygın) Spotify listesine eklemiş.. Dinletti, “Olum muhteşem değil mi ya” falan diyerek.. Hakikaten de muhteşemdi, o ilk dinlediğim ‘True Sorry’ şarkısını uzun süre tek başına dinledim, sonra aklıma geldi “Başka neyi var, kim bu adam” demek. Ve başladı böyle İbrahim Maalouf tutkusu. Caz yapmayı çok seviyor ama bazen sıkılıp ‘hard rak’a dönüveriyor. Biraz araştırınca öğrendim, beş albümü falan vardı o dönem, (şimdi yedi) Türkiye dahil baya büyük bir hayran kitlesine sahip Lübnan asıllı Fransız trompetçinin. İki sene önce Babylon’a gelmiş hatta falan. Bazı bazı soruyorum, “Böyle bi adam var, duydunuz mu, dinlediniz mi hiç”, “Ha, tabii canım, biliyorum, çok yetenekli herif” E, madem çok yetenekli ve biliyorsun, niye duymadım ben senden daha önce bu adamı. Ben öyle miyim?! Zırt pırt açıp bilene bilmeyene dinletiyorum, kimse mahrum kalmasın istiyorum bu müzikten. Reklam kasıyorum yani. Ve emeklerimin karşılığını alıyorum. Maalouf Türkiye’de çok daha büyük bir hayran kitlesine ulaşıyor -hep benim sayemde- ve bir önceki konserinin kat kat büyük hacminde, Volkswagen Arena’ya geliyor. Red & Black Light albüm turnesi kapsamında. Bileti dört beş ay önceden satışa çıktı, “Ulan bu kadar önceden bilet mi alınır” deyip, bir ay oyalanıp “Alınır tabii” diyerek aldık; dün gece gittik konsere Merviş’le..

Ben açık hava sanıyordum, kapalı salonmuş meğer, konser öncesi kalabalık bi millet kapıda içip -festival tadında- takılıyor. Biz önden girelim içeri dedik, dışardakinin üç katı zaten içerdeymiş şimdiden, bi de dışardakiler gelecek düşün. Ne kadar kalabalık olduğuna inanmakta zorlanıyor insan, çünkü Maalouf cazcı diye biliniyor esasen. Kabaca şöyle bi istatistik çıkarayım: 18-21 yaş yani ergen tayfa hiç az değildi; 21-27 çoğunluk; 27-35 epey var; 35 üstü de var, yok değil!.. Nedense çok fazla kısa boylu adam vardı. Çocuklarıyla gelen aileler vardı mesela. Konser öncesi ekranda ‘RED&  BLACK  LIGHT’ yazıyordu, iki karakter boşluklara dikkat!.. Y kuşağı çoğunluk dedim, kaçmaz böyle şeyler.. Sahne 21:00 yazıyordu, çok bekletmedi, sanırım bi yirmi dakka taktı takmadı, o kadar yani..


Sonra başladı döktürmeye, bi davul bi gitar bi klavyecisi vardı. Kendi ‘Nord’ çalarak başladı, ilginçtir; devamında aldı trompeti eline, “Hiç bırakmasın” dedim ya. Yani tamam enstruman zaten muhteşem de şu herif nasıl çalıyor, neler yazmış bi bak hele ya.. “Türklerin müziğim için en iyi seyirci kitlesi olduğuna samimiyetle inanıyorum, çünkü beni en iyi anlayanlar onlar.” demiş, çok iyi di mi. Aynı adam sahnede, “Bu albümü kadınlara adadığım söylendi, orda bi yanlışlık var, ben kendi ailemdeki kadınları kastettim millet genele sandı” falan dedi.. Müziği anladınız ama ithafta sıçtınız demeye getirdi. (Uzun uzun ailesinden, küçük kızından bahsetti. İngilizce konuştu, çoğu dediğini anlamadım.) Ama müzikten anladığımız için sürekli ritim verdi bize, “Nını nııı” ya da “Aaaaaaaaaa aaa aa” falan dedik şarkıyla beraber.. Benim heyecanla beklediğim kısım “Ya Ha La” diyeceğimiz kısımdı.. E, enstrumantal bi müzik olunca eşlik edecek bi şey vermek gerekiyor seyirciye, yoksa kendi aralarında konuşanlar oluyor. Şarkıların sessizlik anlarında çığlıklar falan oluyor, “İbo!” diye bağıran 18-21 aralığı vardı mesela.

Bazı şarkılarda eşlik eden dansçı kızları vardı, o dansçı kızlar çok amaçlıydı. Bazen üçlü olarak trompet çalıyolar, bazen dans ediyolardı, bi kısımda da 'tam tam' yaptılar patronla; harika idi. Bi bas bi klavye daha ve bi de gayda çıktı arada sahneye, toplamda on kişi oldular yani. On siyah tişörtlü adam. İki saate yakın süren muhteşem ışık şovlu gösteri -ki ben bu ‘ışık şovu’ ibaresini ilk gördüğümde kolpa havası almıştım ama hakikaten sondaki alkışı hakedecek derecede iyiydi- makul bi saatte bitti. Babylon’da yaptığı gibi yine bi kuple yerli müzik çaldı, trompetinden tanıdık ezgi duymak hoştu. Hem de ne çaldı bak: Erhan Sönmez Instagram


Peki gelelim, bu yazının başlığı niçin ‘Dans les Forets de Siberie’, yani Sibirya Ormanlarında. Konserin bi bölümünde bi film gösterildi, buzulda yalnız bir adamın hikayesi, Red & Black Light şarkısının klibi aynı zamanda. Yani bu şarkı için yapılmış bir kısa film o. Yönetmeni Safy Nebbou; oynayan Raphael Personnaz. Red & Black Light klibi olarak bulabilirsiniz internette. Film ekranda oynarken Maalouf’un canlı canlı çalmasıyla aynı tadı alamazsınız ama yine de izleyin tabii. Şimdi geliyor ilginç bilgi. Bu klip aynı zamanda bir fragman: Dans les Forets de Siberie (2016), Sylvain Tesson’un 2011’de yayımlanan romanından uyarlanan bir film olacak. Müziklerini İbrahim Maalouf yapacak. Eğer çevirilerde dağları devirmediysem edindiğim bilgiler bu şekil. Peki sırf pazarlama uğruna, bu şarkıya bu klip olmuş mudur? Eğri oturup doğru konuşacak olursak, pek olmamıştır. Klipteki yalnız adam, çok belli ki bi şeylerden kaçmıştır elinde trompetle, buzulun ortasında koşar, dans eder, yüz üstü kayar falan. Tek başına rahatlama seansıdır. Ancak sahnede uzun konuşmalarında belirtildiği üzere, bütün mesele ailedir, yalnız adam konsepti çok uymamıştır sanki.


Sahnede ikinci bir video daha gösterildi. “Times Meydanı’nda 144 kişiye sorduk,” diye, “Hayatta en önemli şey nedir?” Bu soruya en sık verilen cevap ‘aile’ oldu. Tipografide vizyon yoksunu bu videonun da amacı ‘aile çok önemlidir’ fikrini vermekti. O klipten hemen sonra bunun gelmesi manidar oldu. Ama muhteşem bi konserdi. Sürekli bilgisayarda dinlediğiniz şarkıları canlı canlı ve konser versiyonu olarak dinlemek, sololara alkış tutmak falan.. Yani seneye bi daha gelecek deseler, bi sene önceden alınır bileti, önceden alınca daha ucuz oluyo..

240416