Viva Maria! (1965)


İlk defa bir Brigitte Bardot filmi izledim. Adını ilk duyduğumda küçüktüm daha, Şener Şen'in üçkağıtçı Ziya rolüyle oynadığı bir sahne vardır: bkz. Fransız olduğunu da filmi izlerken öğrendim. İlginçtir. Marilyn'i bu kadar bilip de, aynı döneme denk gelip en az onun kadar meşhur olan birini çok az bilmem bir nedir?! Galiba hala yaşıyor diye. Neyse tanıdım artık. Birkaç filmini de izleneceklere ekledim.


Fransız filmi. Yönetmen, Louis Malle. Bardot'ya başrolde Jeanne Moreau eşlik ediyor. Olay şu: Bardot'un oynadığı karakter olan Maria, çocukluğundan beri babasıyla beraber İngilizlerin götüne bomba koyup patlatmayı görev edinen İrlandalılar. Artık genç kız olup, ele gelmeye başladığı yaşlarda, bir operasyon sırasında babasını kendi elleriyle havaya uçurmak zorunda kalıyor. Ondan sonra bir başına hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Sahne şovları yapan bir kafileye denk gelip sızıyor karavana. O sırada Jeanne Mareau'nun oynadığı sahne kızı Maria'nin ekürisi intihar ediyor ve onun yerine de bizim Maria geçiyor. Maria & Maria gösteri dünyasına çabuk ısınıyorlar ve seksi şovlarla milleti büyülüyorlar. Derken durduk yere filmin gidişatı değişiyor ve birden özgürlük mücadelesi, devrim mevrim derken Viva Maria! oluyor.


Şöyle bir baktığımda, "Ne farkı var lan Yeşilçam'dan?!" dedim. Hatta bizim hikayeler daha etkileyici oluyor bazen. Hani gülüyoruz ya, kurşun yiyince yere düşmelere, tokat atma-yemelere, öpüşmelere..

Hakkaten o var bi de, eskiden öpüşme yokmuş bence, sadece dudakları dudaklara sürtme, biraz sert sevenler için bastırma şeklinde bir ön sevişme modeli varmış. Dil kullanmaya hangi tarihte geçildi merak içindeyim. Zira günümüzde küçük dille yapılıyor bu işlem.


Tutup da bu filmi size tavsiye edemem. Ama Fransa'nın Marilyn Monroe'sunu görmek sizin de hakkınız tabii. O zaman şöyle yapalım, ben birkaç filmini daha izliycem zaten, en güzelini söylerim onu izlersiniz.

19.11.2013