Sıralı Tam Liste: Oscar 2017


Justin Timberlake'in performansıyla başlayan tören, sunucu Jimmy Kimmel'ın Trump'a teşekkürüyle devam etti: "Geçen sene Oscar ırkçı görünüyordu. Bu sene siyahiler NASA'yı, beyazlar cazı kurtardı, birleşme budur!" dedi..
Güzel geceydi, birincinin yanlış açıklanması dışında; bkz olay anı.. Yanlışlıkla En İyi Kadın oyuncu zarfı okununmuş o an.. La La Land (2016)'in En İyi Film olmaması hariç çok sürpriz olmadı benim için.. Yanında ✔ olanlar tahminlerim, atıp tutturduklarım..


En İyi Film
Moonlight (2016)

En İyi Yönetmen
Damien Chazelle, La La Land (2016) ✔

En İyi Özgün Senaryo
Kenneth Lonergan, Manchester by the Sea (2016)

En İyi Uyarlama Senaryo
Barry Jenkins + Tarell Alvin McCraney, Moonlight (2016)

En İyi Kadın Oyuncu
Emma Stone, La La Land (2016)

En İyi Erkek Oyuncu
Casey Affleck, Manchester by the Sea (2016)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Viola Davis, Fences (2016) ✔

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Mahershala Ali, Moonlight (2016) ✔


En İyi Görüntü Yönetmeni
Linus Sandgren, La La Land (2016) ✔

En İyi Kurgu
John Gilbert, Hacksaw Ridge (2016)

En İyi Prodüksiyon Tasarımı
La La Land (2016) ✔

En İyi Kostüm
Fantastic Beasts and Where to Find Them (2016)

En İyi Saç & Makyaj
Suicide Squad (2016)

En İyi Görsel Efekt
The Jungle Book (2016) ✔

En İyi Film Müzikleri
La La Land (2016) ✔

En İyi Şarkı
City of Stars, La La Land (2016) ✔

En İyi Ses Miksajı
Hacksaw Ridge (2016)

En İyi Ses Kurgusu
Arrival (2016)


En İyi Animasyon Film
Zootopia (2016)

En İyi Yabancı Dilde Film
The Salesman (2016) ✔

En İyi Belgesel Film
O.J.: Made in America (2016)

En İyi Kısa Film
Mindenki [2016] ✔

En İyi Kısa Animasyon Film
Piper [2016] ✔

En İyi Kısa Belgesel Film
The White Helmets [2016]

Bi de Sıralı Tam Liste'nin gayriresmi kategorisi olan Gecenin En Ateşi: Brie Larson.. Bu kadar da şık olunabilemezdi.. Saatler sonra bile aklımdan çıkmadı bak..


11 doğru tahminle kendi rekorumu kırdım bu arada, normalde bu kadar atıp tutturduğum görülmemiştir.. Atışlarımı merak edenler için geçen haftaki 5. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim yazısı duruyor hala orada..

Oscar prodüksiyonunun hatası da yıllarca duracak orada, En İyi Film'i yanlış açıklamak ne demek?! Ekip komple çıktı, yazık, sonra fark ediliyor, bir yanlışlık var diye.. Yalnız bu hatayla görüldü ki gerçekten ortamdaki kimse bilmiyo zarftan ne çıkacağını, yanlışlık var deyip durmadılar, baya anons edildi, istatistik bilgileri verildi falan.. Sonra içeriden biri uyardı demek ki.. Tarihe geçildi işte..

270217
Oku..

Fifty Shades BoxSet


Evveet, bir roman uyarlamasıyla daha karşınızdayız, hatta seri, üçleme.. Bu ilk filmi serinin, ikincisi şu ara vizyonda, üçüncüsü seneye.. Cinsel içeriği çokça bir aşk hikayesi bu.. Aslında bildiğimiz erotik film. Başta bilmiyordum, sonra çok popüler oldu; Tayfun Yılmaz komik dublajlar yaptı falan, ilk öyle gördüm, sonra merak edip izlemiştim. Çok da üzerinde duramamıştım.. Ama ilk film çok izlenince devam filmi de çok gürültü yaptı.

E. L. James hanımefendinin bu erotik gençlik romanının her cildi yayınlandığında da baya olay yaratıyordu. 2011'de ilk romanı, bir sene sonra da 2 ve 3 arka arkaya çıkmıştı.


Baya zengin bir iş adamı, genç, yakışıklı Mr. Grey ve vosvosuyla okula gidip gelen kitap kurdu güzel bir genç kız Anastasia. Gazetecilik okuyan ev arkadaşı hastalanınca, Mr. Grey'le okul gazetesi için röportaj yapmaya giden Anastasia oluyor ve gençler böylelikle tanışıyor. Bundan sonrası artık aşık olma ve Mr. Grey'in seçkin zevklerine ayak uydurma şeklinde geçecek. Ama şimdi konumuz bu değil.. Nasıl olur da konumuz filmin konusu olmaz?!

İzleme Notları:
4. dakikada iken henüz, Mr. Grey'in ofisine girerken ayağı takılan Anastasia, dört ayak üstü pozisyonda seksi bir şaşkınlıkla açıyor perdeyi..
8. dakikada tamamen istemsiz olarak kalemi ağzına götürüyor ve karşı taraftaki etkiyi tahmin edersiniz..
20. dakika civarında, Anastasia'ya tam bisiklet çarpacakken, kahraman Grey kolundan tutup kendine çekiyor onu. Çok yakından birbirlerine baktıkları bir sürenin sonunda, telaşla ayrılıyorlar.
29. dakika, dudakta baş parmak gezdiriliyor.. Hmm..
30, ani bir öpüşme sahnesi..
42. dakikaya gelindiğinde işler ilerlemiş durumda: öpüş, soyunma detay, öpüş, iyice soyun derken memeler ve kopuyor olay, sevişme sahnesi artık..
46, piyanoda kucak..
48, beraber banyo.. Oo popo.. Ooo..
49. dakika, tam sevişme başlayacak annesi geliyor Grey'in..
57, küçük öpüşme..
63. dakika.. Evet, sevişme başlıyor ve gözler ilk defa bağlanıyor, işler ciddiye biniyor gibi..
79, popoya şaplak, ciddi olanından..
83. dakikada öpüşme ve yarım kalma..
84, kaldığı yerden devam..
86. dakika, ilk kırbaç darbesi.. Ve gerisi..
107. dakika, görüyoruz ki kırbaç alışkanlık yapıyor..
113, memeler ve altı vuruş cezası..


Hikayesinde bunları ve bir sürü klişe ve kötü detayı bulunduran bir görsel şölen.. Bu yüzden konusu çok önemli değil.. Film resmen yüzeysel, hiç derinliği yok; plastik bir film yani..

Başrollerde, Dakota Johnson ve Jamie Dornan var. Eloise Numford da bonus, ev arkadaşı..

Filmin yönetmeni 67'li Sam Taylor-Johnson diye bir abla ve film geçen seneki Oscar'da En İyi Orijinal Şarkı için yarışmıştı.. Hatta Golden Globe'ta da yarıştı..

250217 - edit


Üçüncü film Fifty Shades Freed (2018)'e Netflix'te denk gelince hadi izleyeyim bari dedim ama önce ikinci filmi izliyeyim dedim, ilk beş dakikasında anladım, izlemişim ikinciyi bi ara, ne ara izledim hatırlamıyorum ama, hızlandıra hızlandıra baktım, tamam, bi numarası yokmuş, üçü açtım. Bu arada Netflix'te sadece üçüncü film var.

2. filmde Anastasia'nın patronu olan yayınevinin yöneticisi 3. filmin de kötü adamı. Başta derdi Anastasia gibi görünse de asıl hedefin Mr. Grey olduğu anlaşılıyor. Bunun dışında sürekli sevişiliyor, fırsat buldukça 'oyun odası'na geçip birileri cezalandırılıyor. Yalnız Anastasia da hak ediyor cezalandırılmayı şimdi, bu kadar mı belasever olur bir kıza ya!..

2. ve 3. filmin yönetmeni James Foley, ki filmografisine bakınca kendisinin sektörde saygınlığı vardır diye düşünülür ama neden böyle ucuz bir serinin üstelik devam filmlerini yapmayı kabul etmiş olabilir ki, aa para tabii..


İlk filme 5 yıldız vermişim, devam filmleri bu kadar şanslı değil 3'er yıldızla uğurlamışım onları. Hatta bence çok bile sanki ama Dakota Johnson'ın hatırına olsun hadi..

Bu arada, roman serisinin retold versiyonu yani tekrar anlatımı başlamıştı, ilk filmden hemen sonra sanırım, 2015'te Grey ve 2017'de Darker isimleriyle aynı hikayeyi bu sefer de oğlanın gözünden anlatıyormuş. Yalnız üçüncüsü çıkmamış bu serinin, hala yazmaya devam mı ediliyor, vaz mı geçildi bilemiyorum.

14 Nisan 2020
Oku..

Deepwater Horizon (2016)


Hadi genel kültürümüzü biraz daha parlatalım. Hatırlayanınız var mı, Meksika Körfezi'nde 2010 senesinde BP'nin bi petrol kuyusunda patlama olmuştu da meydana gelen ölümler bir yana çevreye verilen zarar da olay olmuştu. Patlama sonrası yaşanan sızıntı sebebiyle ABD'de beş eyaletin kıyıları zarar görmüştü.
Çok da uzun sürmeyen inceleme çalışmalarından sonra balıkçılıkla geçinenlere ve çevre sakinlerine tazminatlar ödeyip konuyu kapatmaya çalışmıştı BP. Ama valilikler kaz görünce yolmaya doyamadılar ve 2016'nın başında sonuçlanan davalarla öğrendik ki BP bu felaket sonucunda toplamda 25 milyar dolar tazminat ödemeyi kabul etmiş.
Oh oldu İngiliz'e, bana giren çıkan yok gerçi; petrol zengini bir adam, petrol zengini başka bir adama dünyanın parasını vereceği için rahatladım niyeyse. Fakat emsaldir nihayetinde, çevre sağlığını bozana aşırı giydirmek güzel uygulama.. Daha dikkatli olunsun da yaşanmasın daha böyle şeyler..


Bu hikayenin magazinel boyutu, aslında daha dramatik tabii. BP Şirketi'nin, denizin ortasından petrol cevheri araştırması yapan Deepwater Horizon isimli kuyusu var. Yani henüz petrol çıkarmıyorlar, ne kadar çıkar diye ön çalışma yapılıyor bir nevi. (Gerçi onu da tam söylemiyorlar ama ben mesleki tecrübelerime dayanarak bu sonuca vardım.) Mühendisler var, müdür var, tamirci çırağı var; hepsi bir sorundan bahsediyor; konuşulanlara göre proje bir aydan fazla uzayacak ve bu da şirkete artı maliyet demek. Bi de işadamı kafalı bir BP yetkilisi var ortamda, bi şey olmaz da bi şey olmaz, basın sondajı.. Tartışma kıyamet, neyse sonunda yetki onda, bas sondajı ufaktan.. Al başına belayı..

Gerilim filmi sınıfına sokulabilecek bir efekt harikası çıkmış ortaya.. Bi sıkıntı olacak belli, e oluyor, bitmiyor, gerilim devam ediyor da ediyor.. Sıkıntı çok uzun işleniyor..
Denizin ortasındasın bu bir, deniz gerilimi bir başka dostum; patlamışsın, yangın var ve hep körük devam ediyor alttan bu iki; üçüncüsü ve trajik kısmı, kurtarma ekibi ve içeridekilerin aileleri var hikayede.. Daha n'olsun?!
Bir de o patlamada başkalarının da hayatını kurtaran bir kahraman var işte.. Çok güzel film değil ama güzel gerilim, iyi iş.. Ama çok güzel film değil..

Yönetmen Peter Berg; kadro, Mark Wahlberg, Kurt Russell, Gina Rodriguez, John Malkovich, David Maldonado ve Kate Hudson.. Film iki de Oscar adayı, ses kurgusu ve görsel efekt dallarında.. Ses hiç değil de efekt de zorlar ama alamaz.. Zaten kimin alacağını söylemiştim, bkz: 5 Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim..

Yalnız bir de dipnot: ABD sömürmeye doymuyor ve o hikayeyi bir de film yaparak paraya dönüştürüyor.. Böyle de fantezileri var adamların..

230217
Oku..

5. Geleneksel: Oscar Adayları ve Kehanetlerim


Önümüzdeki Pazar gecesi 89.'sunu izleyeceğimiz, kainatın en saygın ödül törenlerinden kabul edilen, Film Sanatı ve Bilimleri Akademisi tarafından düzenlenen Oscar Ödülleri'nin adayları iki hafta önce falan açıklandı. Bu adaylar pek çok yerde yazıldı ve konuşuldu. Böylelikle herkesin 'en iyi' hakkında bir tahmini veya gönlünden geçeni oluştu. Ülkemizde, geçtiğimiz senelere göre Oscar adayı filmler daha erken vizyona girip, törenden önce filmler hakkında fikir sahibi olunmasını sağladı. Şimdiye kadar kaç ödül aldığıyla reklamı yapılıp vizyona sokulan filmler bu sene kaç adaylığı olduğu söylenerek gösterildi. Mesela Lion (2016) için "En İyi Film dahil 6 Oscar Adayı" yazıyor posterinde, oysa Mart başında vizyona sokup "2 Oscar Sahibi" yazılırdı şimdiye kadar. Ne değişti bilmiyorum, bu hali daha iyi ama, kesin. Yine internetten izlediklerim de oldu ama galiba ilk kez bu kadar çok Oscar adayı filmi sinemada izledim.

Tamam, şimdi esas mevzuya gelebilirim. Biliyorsunuz filmleri izleyip izleyip -bazen de hiç izlemeden- kovuğuma çekilirim, hislenirim ve Oscar kazanacaklar hakkında kehanetlerde bulunurum. Size erkenden müjdelerim kazanacaklar listesini. Oscar sabahı da çek eder kendimle gurur duyarım. Önceki kehanetlerime 'ben kehanetlere inanmam' etiketinden bakabilir.. Gelelim bu seneki adaylara:


En İyi Film Adayları
Arrival (2016)
La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Fences (2016)
Lion (2016)
Hacksaw Ridge (2016)
Manchester by the Sea (2016)
Hell or High Water (2016)
Moonlight (2016)
Hidden Figures (2016)

En İyi Yönetmen Adayları
Denis Villeneuve, Arrival (2016)
Kenneth Lonergan, Manchester by the Sea (2016)
Mel Gibson, Hacksaw Ridge (2016)
Barry Jenkins, Moonlight (2016)
Damien Chazelle, La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen

En İyi Özgün Senaryo Adayları
Taylor Sheridan, Hell or High Water (2016)
Kenneth Lonergan, Manchester by the Sea (2016)
Damien Chazelle, La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Mike Mills, 20th Century Women (2016)
Yorgos Lanthimos + Efthymis Filippou, The Lobster (2015)

En İyi Uyarlama Senaryo Adayları
Eric Heisserer, Arrival (2016)
Luke Davies, Lion (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
August Wilson, Fences (2016)
Barry Jenkins + Tarell Alvin McCraney, Moonlight (2016)
Allison Schroeder + Theodore Melfi, Hidden Figures (2016)

Akademi jürileri de ben de La La Land (2016)'e kazandıramadığımız bir kategori gelince şaşırıyoruz, hissedebiliyorum. Jüri üyelerinden Fences (2016)'e yakın olanlar olacak ama oy çokluğuyla Lion (2016) götürecek. Aslında benim gönlümden Arrival (2016) da geçiyor. Ayrıca söylemem gerek ki The Lobster (2015) şaşırtmacalı cevap gibi çok alakasız duruyor yukarıda..


En İyi Kadın Oyuncu Adayları
Isabelle Huppert, Elle (2016) akademinin tercih edeceği
Emma Stone, La La Land (2016)
Ruth Negga, Loving (2016)
Meryl Streep, Florence Foster Jenkins (2016)
Natalie Portman, Jackie (2016) gönlümden geçen, çünkü çok tatlı

En İyi Erkek Oyuncu Adayları
Casey Affleck, Manchester by the Sea (2016)
Viggo Mortensen, Captain Fantastic (2016)
Andrew Garfield, Hacksaw Ridge (2016)
Denzel Washington, Fences (2016)
Ryan Gosling, La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Adayları
Viola Davis, Fences (2016) akademinin tercih edeceği
Octavia Spencer, Hidden Figures (2016)
Naomie Harris, Moonlight (2016)
Michelle Williams, Manchester by the Sea (2016) gönlümden geçen, çünkü çok tatlı
Nicole Kidman, Lion (2016)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Adayları
Mahershala Ali, Moonlight (2016) akademinin tercih edeceği
Dev Patel, Lion (2016) gönlümden geçen, çünkü çok tatlı
Jeff Bridges, Hell or High Water (2016)
Michael Shannon, Nocturnal Animals (2016)
Lucas Hedges, Manchester by the Sea (2016)

Özellikle yardımcı roldeki performansları kıyaslamak gerçekten çok zorlu bir süreç. Hadi benim hislerim var atıyorum, jüri nasıl başa çıkıyor acaba bu zorlukla..
Aşağıdakilerde, henüz görmediğim Silence (2016)'ın tek adaylığının sinematografi kategorisinde olması yine bi 'acaba' dedirtiyor, yoksa Scorsese filmi neden tek bir kategoride anılsın.. Yok ya La La Land (2016) her türlü akar.. Prodüksiyonda da insanın aklı Passengers (2016)'a kayar gibi oluyor.

En İyi Görüntü Yönetmeni Adayları
Bradford Young, Arrival (2016)
James Laxton, Moonlight (2016)
Linus Sandgren, La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Rodrigo Prieto, Silence (2016)
Greig Fraser, Lion (2016)

En İyi Kurgu Adayları
Joe Walker, Arrival (2016)
Tom Cross, La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
John Gilbert, Hacksaw Ridge (2016)
Joi McMillon + Nat Sanders, Moonlight (2016)
Jake Roberts, Hell or High Water (2016)

En İyi Prodüksiyon Tasarımı Adayları
Arrival (2016)
La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Fantastic Beasts and Where to Find Them (2016)
Passengers (2016)
Hail, Caesar! (2016)

En İyi Kostüm Adayları
Allied (2016)
Jackie (2016) akademinin tercih edeceği
Fantastic Beasts and Where to Find Them (2016)
La La Land (2016) gönlümden geçen
Florence Foster Jenkins (2016)

En İyi Saç & Makyaj Adayları
A Man Called Ove (2015) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Suicide Squad (2016)
Star Trek Beyond (2016)


En İyi Görsel Efekt Adayları
Deepwater Horizon (2016)
Kubo and Two Strings (2016)
Doctor Strange (2016) gönlümden geçen
Rouge One (2016)
The Jungle Book (2016) akademinin tercih edeceği

En İyi Film Müzikleri Adayları
Jackie (2016)
Moonlight (2016)
La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Passengers (2016)
Lion (2016)

En İyi Şarkı Adayları
The Empty Chair, Jim: The James Foley Story (2016)
Can't Stop the Feeling, Trolls (2016)
How Far I'll Go, Moana (2016)
Audition, La La Land (2016)
City of Stars, La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen

En İyi Ses Miksajı Adayları
Arrival (2016)
Rouge One (2016)
Hacksaw Ridge (2016)
13 Hours (2016)
La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen

En İyi Ses Kurgusu Adayları
Arrival (2016)
La La Land (2016) akademinin tercih edeceği ve benim de gönlümden geçen
Deepwater Horizon (2016)
Sully (2016)
Hacksaw Ridge (2016)


En İyi Animasyon Film Adayları
Kubo and Two Strings (2016) akademinin tercih edeceği
The Red Turtle (2016)
Moana (2016)
Zootopia (2016)
My Life as a Zuchini (2016)

En İyi Yabancı Dilde Film Adayları
A Man Called Ove (2015)
Toni Erdman (2016)
The Salesman (2016) akademinin tercih edeceği
Land of Mine (2015)
Tanna (2015)

En İyi Belgesel Film Adayları
Fire at Sea (2016)
O.J.: Made in America (2016)
I Am Not Your Negro (2016) akademinin tercih edeceği
13th (2016)
Life, Animated (2016)

En İyi Kısa Film Adayları
Ennemis Interieurs [2016]
Timecode [2016]
La Femme et le TGV [2016]
Silent Nights [2016]
Mindenki [2016] akademinin tercih edeceği

En İyi Kısa Animasyon Film Adayları
Blind Vaysha [2016]
Pearl [2016]
Borrowed Time [2016]
Piper [2016] akademinin tercih edeceği
Pear Cider and Cigarettes [2016]

En İyi Kısa Belgesel Film Adayları
Extremis [2016]
Watani: My Homeland [2016] akademinin tercih edeceği
4.1 Miles [2016]
The White Helmets [2016]
Joe's Violin [2016]

Böylelikle her bir kategoriyi gözden geçirmiş olduk. 14 adaylığı olan La La Land (2016)'i sık sık andık falan.. Hani olur da içinize bir kurt düşer, kaçta kaç tutturduğumu öğrenmek isterseniz, tören sabahı yani pazartesi sonuçlar Sıralı Tam Liste başlığında olacak, bu diyarı takip ediniz..

210217


Yeni yazıları anında takip edebileceğiniz facebook sayfasını beğenmek için tıklayın!..

Oku..

Elle (2016)


Basic Instinct (1992), Total Recall (1990) ve RoboCop (1987) gibi kült filmlerin Hollanda asıllı Hollywood yönetmeni Paul Verhoeven'dan Fransızca bir film izliyoruz.. Bazı insanlar çok beynelmilel abi, kafam yanıyo.. Fransız yazar Philippe Djian'ın Fransızca 'Oh...' isimli romanından uyarlanmış film. Bak bu adam biraz net..

Film, komedi-dram-gerilim olarak sınıflandırılmış fakat komedi yok, hiç gülmedim. Bu sınıflandırmayı yapanın da ayrıca müşahede altında tutulması gerekir, zira film tecavüz temalı.. Ben bunu ince bir fiyasko olarak değerlendirdim. Filmde başrol oynayan Isabelle Huppert'i La Pianiste (2001) filmindeki piyano hocası olarak biliriz. Budetayı bi aklımızda tutalım, geri gelicem buraya. Laurent Lafitte ve Virginie Efira da diğer değinilesi tipler. Virginie'yi daha önce 20 Ans d'Ecart (2013) romantik komedisinde izlemiştim, çok tatlı kadındı; şimdi baktım da yazmamışım o filmi zamanında, oysa çok isterdim onun o filmle kayıtlarıma geçmesini.. Çünkü yazmayınca unutuyo insan, misal iki yıl sonra ben onun o filmdeki halini komple unutacam ve onsuz devam edecek bir hayat.. Neden bunlardan mahrum bırakmalı zihni.. Neyse, Allah'tan bu yazı var, yoksa iyice üzülürdüm..


Michele, orta yaş sonlarında bir hanımefendi, konsol oyunları yapan bir animasyon şirketinde yönetici pozisyonda. Seveni var, gıcık olanı var, çatlak annesi, ezik oğlu, aşırı Hıristiyan komşuları var. Bir gün evine zorla giren kar maskeli biri Michele'e tecavüz ediyor. Tam ne yapılır bu durumda? Bu arada Michele de yakın arkadaşının kocasıyla gizli seks buluşmaları yapan bi kadın. Bu yüzden mi Michele'in durumu serin kanlılıkla karşılaması acaba?! Tabii ki aynı şey değil.. Ama Michele de normal bir kadın değil. Hayatına normal devam etmeye karar veriyor ama önlemlerini de alıyor, biber gazı falan.. Eski kocasının genç sevgilisi Helene ve seksi dindar komşusu Patrick de diğer meşguliyetleri oluyor Michele'in.

Isabelle Huppert, Michele rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ına aday gösterildi bu sene. Ki Golden Globe'da Yabancı Dilde En İyi Film ve Drama dalında En İyi Kadın Oyuncu ödüllerinin kazanılması Oscar ihtimallerini de yükseltiyor. Bana soracak olursanız, ki sordunuz varsayıyorum, çok fantastik bir bakış açısından sesleniyorum. Huppert'in oynadığı La Pianiste (2001) filmindeki müzisyen Erika Kohut ile Elle (2016) filmindeki yönetici Michele Leblanc karakter olarak aşırı yakın durumdalar. İkisi de cinsel tatmini farklı şekillerde arayan kadınlar, ikisinin de hayata karşı aldığı bir tavır var. Bakışları aynı bi kere -ki Huppert ayarında bir oyuncu role girdiğinde bakışları değişir- aynı kadın gibi bakıyor bu ikisi. Yani ya Huppert iyi bir oyuncu değil ya da Michele önceki hayatında Erika'ymış falan.. E öyleyse de bu özgün bir oyunculuk değil, devam oyunculuğu gibi oluyo; önceden tecrübe edilmiş, çalışılmış.. Yani ödüllendirilmesi gereksiz asdfghj.. Tamam, yeter saçmaladığım..

Film efsane değil, tırt da değil, etkileyici bile hatta ama benena.. 7/10..

200217
Oku..

The Damned United (2009)


Biraz da ezilen siyahi vatandaşlar harici biyografik bi film mi izlemek istiyorsunuz? İşte size şiddetli tavsiye: The Damned United (2009).. Futbolla çok da içli dışlı olmayan ben beğendiysem demek ki genele hitap edebilen bir film var burada. Filme başlamadan uyardılar beni, belki sen hani çok şey yapmayabilirsin diye ama yoo gayet de şey yaptım.. Bi kere Michael Sheen oynuyor.. Passengers (2016) yazısında hayranlığımı kısaca belirtmiştim ona karşı..

Yönetmen Tom Hooper en son The Danish Girl (2015)'ü yaptı, The King's Speech (2010)'le de 2011'de Oscar almıştı. Dikkat buyurun, biyografi çekmeyi seviyor kendileri. Geçen sene de Jaguar reklam serisi çekti popüler oyuncularla.. The Damned United (2009)'a kadar dizi sektöründe geçimini sağlayan yönetmen, bu filmden sonra tam bir sinemacı oluyor.. Arada taşaklı reklam çekmesi de onu İngiliz Sinemacı yapıyor..


İngiliz teknik adam Brian Clough, küçük bir takımın başındaki -eski futbolcu- bir teknik direktör. Hedefleri küçük olan bu takım için biraz fazla bir adam aslında. Transfer istiyo başkan yok çekiyo, malzeme alınacak başkan yok çekiyo.. Kankasının müthiş yetenek avcılığı sayesinde ucuza yetenekli çocuklar bir de göbekli bir usta topçu getiriyor takıma. İyi oynuyor takım. Sonra bi kupa maçında birinci ligten Leeds United'la eşleşiyorlar. Büyük heyecan, büyük fırsat. Leeds s.kiyor bunlar affedersin.. Yenilmekten çok Leeds'in hocası Don Revie'nin tavrı canını sıkıyor Clough'un..

Derby Country takımıyla başarıdan başarıya koşan Clough, bundan bi üç beş yıl sonra başkanla falan kavga edip ayrılıyor. Tam başka bir kulüple anlaşmışken Leeds'te hocalık teklifi geliyor ve hemen atlıyor, nasıl atlamayasıca.. Don Revie milli takımın başına geçtiği için iyi bir hoca arayan Leeds, bu hırçın dahiyle çalışmakta bir sakınca görmüyor.. Clough ise neredeyse intikam peşinde.. Revie'nin etiksiz öğrencilerini adam etmek niyetinde ama çok da başarılı olamıyor gibi.. Don Revie topçuları öyle bir büyütmüş ki, onlara başka birinin hocalık yapması çok zor zaten..

Hazin bir kariyer yani Brian Clough'un ki.. Bir inat uğruna ne kariyerler, ne dostluklar yanıyor diyor film. Çok başarılı bir anlatımı, çok seyiri kolaylaştıran bir kurgusu var.. Bi Leeds'e gelişini bi Derby'deki maceraları anlatılıyor.

Senarist Peter Morgan, o da tam bir biyografi canavarı.. Michael Sheen'i başrolde izlediğimiz filmde, kankasını Timothy Spall, Emre Belözoğlu'nu Stephen Graham, küçük başkanı Jim Broadbent, Revie'yi de Colm Meaney oynuyor.

Bence kesin bi ara izlenecek film, 8/10..

170217
Oku..

Manchester by the Sea (2016)


Çok güzel film. Baya güzel. Ama işte iskeletinde büyük bir dram olunca şey oluyo galiba, mesela facebook'ta paylaşılan -atıyorum- tecavüz haberini beğenmek gibi oluyo. Sırf bu saçmalığı çözmek için like butonuna ifadeler geldi hani; kızgın, üzgün, şaşkın.. Ortada büyük bir dram varsa ve çok beğendim diyosan ince bi 'acımasız mıyım lan ben' oluyo insan.. Yani film hakkında yazayım diye oturduğumda oldu demin onun için diyorum. Neyse..

Ben Affleck'in kardeşi aşağı, Ben Affleck'in kardeşi yukarı.. Ayıp ayıp, herif o kadar da gölge adam değil, The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2007) filmindeki performansıyla da Oscar'a aday gösterilen, yani zaten gayet başarılı bir oyuncu. Sadece Oscar'la olacak şey değil tabii de tescilli diye diyorum. İlk defa başrol oynuyor belki ama yine de çok fazla Ben Affleck'in kardeşi denildi. Belki de benim çevrem öyle dedi bilmiyorum, bak ben bile adını yazmadım daha; Casey Affleck.. Gerçekten baya iyi performans. Golden Globe ve BAFTA'sını aldı zaten.. Dramatik filmlerde oyunculuğa daha rahat yorum yapılabiliyor galiba.


Ara ara geçmişe dönülerek şimdisi anlatılıyor Lee'nin. Kapıcılık gibi bi mesleği var, her işi yapıyor. Sonra bir telefon geliyor, hasta abisinin ölüm haberiyle birkaç saatlik mesafedeki memleketine geri dönüyor. Ergen yeğeni Patrick'in, sorumluluğunun kendisine kaldığını biraz sonra öğrenecek. Bir yandan cenaze işlemleriyle uğraşırken diğer yandan geçmişinden saklanmaya çalışıyor. Çünkü bi on sene falan önce çok dramatik şeyler yaşanmış burada, Lee bunlardan kaçmış zamanında. İşte hem böyle geçmişle uğraşmalı, hem Patrick'in babasını kaybetme travmasından en az hasarla çıkması ve geleceği hakkında karar vermeli bir takım sorumluluklar yükleniyor kahramanımıza.

Eski karısı Randi'yi oynayan Michelle Williams'ı birkaç yüz sahnelik filmde toplamda beş sahnede falan görüyoruz. Hayır, yazan yöneten Kenneth Lonergan bile kamera önünde ve sokaktan geçen adam rolünü o kadar -gereksiz- büyütmüş ki, Michelle Williams kadar yeri var neredeyse. Ölen abiyi Kyle Chandler, Patrick'i -ki Oscar adayı kardeşimiz- Lucas Hedges canlandırıyor. Ayrıca Patrick'in sevgililerinden biri olan Silvie'yi, Kara Hayward diye bi kız oynuyor. Düşün düşün nerede izledim bu kızı diye, bulamadım. Bi baktım, Moonrise Kingdom (2012)'daki kız; ne çabuk büyüyo kızlar bu yaşlarda.

Filmde insanı tatmin edemeyen taraf yok. Her şeyiyle 10 numara film ama gel gör yine gittim 8 puan verdim. İnsanın içinden tam vermek gelmiyor demek ki, dram diye galiba. İlk paragrafa geri dönüyoruz burada. Bu sebeple Oscar'da En İyi Film favorilerimden olamıyor ama baya güzel film. 6 dalda adaylığı var bu arada: En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Affleck), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Hedges), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Williams), En İyi Senaryo ve En İyi Yönetmen (Lonergan).. Tamam, performanslar gerçekten başarılı ama sonuçta bir kıyasa gidilecek. Neyse dur Kehanetler yazısında söyliyeyim kimin alacağını.. Oscar Kehanetleri Yakında!.. İzlemediğim birkaç film kaldı, onları da izleyip öyle hislenicem..

160217
Oku..

Loving (2016)


İzlerken, çok kez "Ya salak mısınız kardeş?!" diye haykırdığım film. Güzel hikaye, hatta güzel de film ama -bak tutamıyorum kendimi- salak mısınız be birader?!

Büyük Amerika'nın büyüklüğünün tartışıldığı, siyah beyaz eşitliğinin ve sosyal haklarının her eyalette bir olmadığı bir dönemde geçiyor mevzu. Gerçek bir hikayeden alınmış. Virginia'da, siyah mahallesinde büyüyen bir beyaz olan Richard Loving'in bir de siyahi kız arkadaşı var, Mildred. Çiftimiz gayet sessiz sakin aşıklar, Richard duvar ustası, araba yarışlarında motor bilgisiyle bilge tip, Mildred ise ev kızı, ailesine çok bağlı falan. Sonra Mildred'in hamile olduğunu öğreniyoruz. Mildred çok üzgün ama Richard heyecanlanıyor. Kalk diyor, Washington'a gidiyoruz, kızı babasıyla beraber alıp gidiyor, evlenip geliyorlar. Ee, resmi nikahlı karısı oluyor artık. Washington'a göre hava hoş, ben evlendiririm, bana ne ten renginden diyor.

Ertesi gece Virginia polisi, çiftin evini basıyor. Duyulmuş tabii mevzu, hadi bunlar hapse. "Siyahlara insan muamelesi yapıyoruz diye başımıza çıkmasınlar" tavırlarıyla mahkemeye çıkan çift için siyahla beyaz evlenemez hesabı "Ya hatanızı kabul edip boşanın, birer sene yatın çıkın ya da s.ktir olup gidin başka eyalete 25 yıl bu topraklara ayak basmayın!" kararı çıkıyor. Karar da değil ki tam, öneri. Bi de niye 25 yıl, ileride biz yumuşarız nasıl olsa bu konularda diyo gibi. Kendi kasabasında aldığı araziye kendi evini yapma hayali olan Richard'ın hevesi kursağında kalıyor, Mildred ailesinden ayrılıyor.

İşte bi ara doğum için kaçak geliyorlar, kabak gibi yakalanıyorlar. Hadi affet bilmem ne, sonra da çocuklar şehirde büyümesin diye gizlice yine Virginia'da uzak bir çiftlik evine yerleşiyorlar. Bu yakalanmalar, gizlice gelinip yerleşilen çiftlik falan tam da gerçek olabilecek kadar saçma hareketler. Kurgu bi şey olsa çok saçma deyip böyle yazmazsın yani.. Yıllar içerisinde de davalar, mahkemeler sürüyor ve bu çiftten sebep 1967 senesinde ırklararası evliliğin kabulü Yüce Mahkeme kararıyla kabul ediliyor.


Vay seni Koca Amerika, hadi geçtim Amerika'yı -biz dahil- koca Dünya Milletleri, neden şu işi parça parça yapıp komple bir eşitlik peşine gitmiyoruz, neden süründürmek gerekiyor insanlığı; hala daha çobanla ben bir miyimciler, hala daha parası var diye kendini üstün ırk sanan götlekler, hala daha geceleri milleti rahatsız eden travestiler yüzünden cinsel tercihlerine saygı duyulamayanlar var. Hayat çok zor be halkların kardeşliği, ezildiğini düşünerek günahsızı ezen de var, huzur bozmaya kafa yoran bir dünya. Bazen diyorum ki gidip çoban olayım, sonra Erol'la benim oyum bir mi diye düşünüp dursunlar.

Filme puanım 5. Çünkü ben biraz sıkıldım. Ama teknik açıdan gayet de başarılı iş, yanlış anlaşılmasın. Ben hikayesindeki saçmalıklar yüzünden tilt oldum filme. Jeff Nichols'ün yazıp yönettiği filmde Ruth Negga ve Joel Edgerton başrolde. Jeff'in daha önce Mud (2012) ve Take Shelter (2011) filmlerini izlemiştim, tarzını bildiğim bir adam, teknik çizgisini çok bozmamış ama hikaye hiç onluk değil gibi. Fakat her filminde olduğu gibi Michael Shannon kadroda tabii. Midnight Special (2016)'ı merak ediyorum asıl, o güzele benziyor.

Agents of S.H.I.E.L.D. (2013- )'ın Raina'sı Ruth Negga ise bu performasıyla Oscar adayı oldu. Çok şansı yok ama yine de dikkat çekici bir hareket tabii ki. Asıl Joel'in oyunculuğu konuşulmalıydı, kendini tutan o.

150217
Oku..

Hell or High Water (2016)


Geçen seneki Sicario (2015) ile birlikte artık intikam filmlerinin senaristi oluveren Taylor Sheridan'dan yine güzel detaylandırılmış sağlam bir senaryo çıkmış. Yönetmen David Mackenzie. Filmin dört Oscar adaylığı var: En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Bridges), En İyi Kurgu ve En İyi Senaryo.. Tabii ki öyle en iyi filmlik bi şey yok ortada ama senaryo kategorisinde güçlü bir favori olarak görülebilir..

Biri geçen sene hapisten çıkmış, sorumsuzun teki, neredeyse psikopat; diğeri eşinden boşanmış ve çocuklarının geleceğinden kaygı duyan, görece içe kapanık, sakin, Batı Teksaslı iki kardeş, Tanner ve Toby.. Hasta anneleri öldüğünde tek mal varlığı olan ufak bir evi ve üzerinde bulunan ipotekli araziyi çocuklara bırakmış. Yaşlı kadını zamanında bankacı kandırmacalarıyla dolandıran ve arazisine ipotek koyan Texas Midlands Bank'e oğulları savaş açıyor. Sebebi de o araziden petrol çıkacak olması ama o petrolün çıkması için ipoteği ödemek gerekmesi.. Nasıl ödenir o ipotek, banka soyarak. Ama hangi bankayı, tabii ki Texas Midlands Bank'i.. Açılın, Komançiler geliyor..


Bu da böyle bir intikam işte.. Dolandırıcıdan çalarak rahata erme planında işler zaman zaman rayından çıkıyor. İlk soygunlarında olay yerine gelen korucular -kovboy- Marcus ve -kızılderili- Alberto, bu iki kardeşi yakalamak için bir yöntem geliştiriyorlar, bunun tek soygunla kalmayacağını ve bir dizi soyguna döneceğini biliyorlar, yani biliyor, eski kurt Marcus. Bu olaydan sonra emekli olacak zaten ama yine de işini severek yapıyor, onun tek gerçek derdi kızılderililer..

Marcus rolü, Oscar'a yedi kez aday gösterilen Jeff Bridges'e ikinci kez ödül getirir mi, göreceğiz.. Kardeşleri oynayan Ben Foster ve Chris Pine ise bu roller için mükemmel seçim olmuş. Özellikle Pine'den hiç beklenmeyecek performans, bravo valla. Fakat tekniğine bakarsak çok özellikli bir film göremiyoruz, En İyi Kurgu Oscar'ı olacak şey değil yani.. Ama hikaye ve diyaloglar filmi o kategoride favori yapar, tekrar belirtmiş olayım..

Filme puanım 7/10.. Komançi dediğin Amerikan yerlisi bir grup, kelime anlamı sonsuza kadar düşman demekmiş..

130217
Oku..

Lion (2016)


Abi bi kere büyük dram, salya sümük çıkarsın salondan onun için otur evinde izle.. Onun dışında şu dünyayı kurtarma temalı olan, yok doğal kaynak sıkıntılı, yok nüfus artışı orijinli hikayelerin en gerçekçi en akılcı olanı çıktı karşıma. Hem de öyle göze sokmuyor, drama yediriyor. Nasıl mı, buyurun..

Hindistan, Khandwa'da, yaşam standartları çok düşük bir kasabada babasız büyüyen üç kardeş: Guddu, Saroo ve Shekila. Anneleri Kamla'nın mütevazı emekleriyle büyüyen çocuklardan Shekila daha bebek; abi Guddu da, küçük Saroo'ya hayatı öğretiyor. Birlikte trenden kömür aşırıp onunla süt alıyolar falan. Saroo, Guddu'dan ne görse yapmak istiyor, onunla gece çalışmasına falan da gitmeye hevesleniyor. O gece istasyon soğuk diye tek başına boş bir trende uyuyan Guddu, o trenden iki gün sonra inebiliyor. Hiç bilmediği bir yerde, bilmediği bir dilde. Üstelik kendi kasabasının adını da -çocukluk hali- yanlış hatırlıyor ve geri dönemiyor.


Hindistan'ın Kalküta şehrinde bir süre kimsesizler yurdunda kalan Saroo'ya Avustralyalı bir aile sahip çıkıyor. Sue ve John. Bu Avustralyalı çiftimizin amacı, yardımcı olabilecekleri çaresiz durumdaki çocuklara aile olmak. Saroo böylece Avustralya'ya yerleşiyor ve güzel bir eğitimle, ayrıcalıklı hayatına başlıyor. Saroo'dan bir yıl sonra yine aynı bölgeden bir evlatlık daha alıyor aile, böylece Mantosh geliyor. Mantosh, Saroo kadar uysal bir çocuk değil. 

"Seçimimiz buydu. Babana aşık olmamın bir sebebi de buydu. Çünkü ikimiz de dünyada yeterince insan olduğunu düşünüyorduk. Çocuk sahibi olmakla hiçbir şey tam olarak düzelmez. Fakat sizin gibi, acı çekmiş, iki çocuğu evlat edinmek... Size bir fırsat vermek... İşte bu bir şeydir."

Bu sözler Sue'ya ait. Ne kadar da olabilecek bir hamle di mi? Ne olabilecek, örnek olabilecek. Bence bu film çok değerli, hiçbir şeyi değilse bile bu fikir değerli. Önce şu nüfusa sahip çıkmamız gerekiyor. Bizimki gibi en az üç çocuk istemek, güce açlıktan başka bir şey değil. Evet kalabalık bir toplum olmanın kısa vadede faydasını görürsün ama o uzun yaşatamazsın. 'Nerde çokluk orda bokluk' diye atasözü var. 'Bir elin nesi var, iki milyar elin sesi var' diye atasözü yok, 'iki elin sesi var' diye var. Onun için önemli bu film. Çocuk yapmaktan ziyade birbirimizin hatasını telafi etmek adına -en azından bazılarımız- yapılıp bakılamayan çocuklara bakalım. Diyeceğim budur film üzerine.


Film şöyle devam ediyor. 25 yıl sonra, koca adam olan Saroo, yıllardır içine attığı şeyle yüzleşiyor. Arkadaşlarının tavsiyesi üzerine 'google earth'ten yaşadığı yeri arayabileceğini fark ediyor. Kalküta'ya iki günlük tren mesafesindeki şehirlere, kasabalara bakıp çağrışım yapacak şeyler arıyor. Memleketinin ismini yanlış hatırladığı gibi bunca sene kendi ismini de yanlış hatırlıyormuş. Büyük final.

6 dalda Oscar adaylığı olan filmin büyük bir kısmı geçmişte yani çocuk Saroo, Sunny Pawar ve Guddu, Abhishek Bharate'nin performanslarıyla geçiyor. Saroo'nun şimdiki halinde ise Slumdog Millionaire (2008)'in yıldızı Dev Patel'in performansı Oscar adaylığı alıyor; hem de Nicole Kidman'la beraber. Avustralyalı çifti, Kidman ve David Wenham oyuyor. Konuk oyucu olarak Saroo'nun sevgilisi rolünde Rooney Mara var.
En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo, iki yardımcı oyunculuk, En İyi Şarkı ve En İyi Görüntü Yönetimi dallarında yarışacak filmin yönetmeni Garth Davis. Ve bu onun ilk filmi. Senaryoyu ise Saroo Brierley'nin hayatını anlattığı A Long Way Home kitabından Luke Davies uyarlamış. Candy (2006)'yi de yine bir kitaptan uyarlamıştı, efsaneydi. 

Filme puanım 8/10. Şimdiye kadar La La Land (2016) alsın En İyi Film Oscar'ını diyordum ama bu filmden sonra favorim ikiye çıktı, kafalar karışık, bakalım kehanet zamanı ne olacak..

080217
Oku..

Passengers (2016)


Prometheus (2012) ve Doctor Strange (2016) gibi fantastik bilimkurgu filmlerin senarist kadrosunda yer alan Jon Spaihts'in yazdığı filmin yönetmeni Norveçli Morten Tyldum, iki sene önce The Imitation Game (2014) ile Oscar adayıydı.
Film bittiğinde jenerikte işte şu kitaptan uyarlanmıştır falan yazacak diye bekledim. O kadar çok 'çok satacak gençlik romanı' hareketi var ki içinde, direkt film olarak yazılmasına şaşırıyor insan, özellikle günümüz şartları düşünülünce.

Bir yerde denk gelip öğrenmişim konusunu -normalde hiç yapmam-, ilginç geldi mevzu ve sinemada izlerim dedim. O ara da Gözde diye güzel bi kızla yeni tanışmışım, çok anlamıyor sinemadan ama böyle filmleri sevecek biri, şöyle bir film varmış diye anlattım, beraber izleriz dedik, bekledim. Sonra biraz ilginç şekilde irtibat kesildi Gözde'yle, filmi de izleyemedim kaldı öyle. Dün baktım düşmüş internete, yapıştırdım. Kesin severmiş şırfıntı, selam söyleyelim buradan.


Dünyanın yaşanacak hali kalmadığı bir zamanda başka gezegenlere koloniler halinde göç başlamış. Fakat aman Allah'ım, 120 yıl sürüyor yolculuk, Bilmemne 2 diye bir gezegen. Hayır oraya ilk giden nasıl gitti acaba, nasıl keşfedildi orası. 5000 yolcu ve 258 mürettebatla yüklü Avalon isimli gemide herkes uyku kapsülünde. Varış noktasına gelince uyandırılacaklar ve yeni bir dünyaları olacak. Bir meteor kümesinin içinden geçen Avalon, kalkanları sayesinde zarar görmeden yoluna devam ediyor ama küçük, çok küçük bir hasar alıyor o sırada. Bu hasar başta sadece bir yolcunun uyanması gibi masum bir hataya yol açıyor. Jim, ikinci sınıf yolcu, varış noktasına daha 90 yıl var. Olayı fark ettiğinde kocaman bir depresyon yaşıyor. Barmen Arthur dışında konuşacak kimsenin olmadığı gemide, tek başına yapılabilecek her şeyi yapıyor. Sakal bırakıyor.

Ve bir gün uyku kapsüllerinin yanından geçerken, yolculardan Aurora'yı görüyor, çok güzel kız. Sakalı kesiyor. Uyandırırsın uyandıramazsın, uyandırırsın uyandıramazsın, uyandırırsın uyandıramazsın derken dürtüyor kızı. Kapsül arızasıyla uyandığını sanan kız, birinci sınıf yolcu. Jim bir yıl üç ay sonra güzel yemek yiyebiliyor bu sayede ama Aurora gerçeği öğrendiğinde n'olacak?!


Uzayda geçen bir romantik komedi, prodüksiyon sağlam. Zaten iki Oscar adaylığı var filmin: En İyi Prodüksiyon Tasarımı ve En İyi Müzik adaylığı.. Tam müzikleri leş diyecektim ha, konuyla çok alakasız şeyler çalıyo gibi hissettim filmi izlerken, herifler adaylık vermiş.. Bi de mesela şu üstteki karede muhteşem bir görsellik var, uzay gemisinde havuz, zor bir efekt değil ama harika fikir. Bu gibi küçük ve muazzam numaralar için de bir ödül sistemi getirilsin bence..

Hadi gerekleri konuşalım. Filme puanım 5/10. Düşünce güzel, dram güzel ama o romantik komedi basitliği çok bozuyo havayı. Hele zaten üzerine kurduğun felsefe var ya, hani kaptan da sonradan gelip diyor zaten, boğulan biri istemsiz olarak yanında birilerini çeker yani.. Refleks olarak başkalarının hayatını mahvederiz, bu budur. Bu mevzu çok değerliydi, daha başka olabilirdi hikaye.

Kadro: Guardian of the Galaxy (2014) Peter, Chris Pratt; The Hunger Games (2012) Katniss, Jennifer Lawrence başrollerde.. Hayranlıksa bu, hayranıyım evet, Michael Sheen; The Matrix (1999) Morpheus, Laurence Fishburne ve figüran olarak Andy Garcia.

070217
Oku..

Hidden Figures (2016)


Yılın En İyi Filmi, En İyi Uyarlama Senaryo ve Octavia Spencer için En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarıyda üç Oscar adaylığı olan -gerçek bir hikayeden uyarlanan filmin- yönetmeni Theodore Melfi. Bence bu kategorilerde ödül mödül alamaz film.
Aslen şarkıcı olan Janelle Monae'in tatlı performansı ise gönlümü fethetti. Geçen Moonlight (2016)'ta izleyip, tanıyıp, araştırdığım ve bu filmde de oynadığını öğrendiğim Janelle izletti bana filmi.

Amerika'da, hala daha siyah vatandaşların tuvaletinin ayrı olduğu bir dönemde geçiyor film. Siyahı beyazı herkes eşittir ilkesi kabul edilmiş ama pratikte biraz zorlanılıyor. Kadın olmak iş hayatında zaten negatif etkenken bir de siyah kadın.. Allah vergisi bir matematik zekaya sahip Katherine Johnson, imkanlarını zorlayarak okullar okumuş ve bir dahi olarak büyümüştür. Benzer durumdaki arkadaşları Dorothy ve Mary ise sırasıyla bilgisayar ve mühendislik uzmanlığı olan siyah kadınlardır.

Yollarının kesişmesi ise NASA için çalışacak olmalarından mütevellittir. Fakat uzay araştırmaları dairesi o kadar da kolay uyum sağlanacak bir şey değildir. Tam bir memuriyet kafasıyla idare edilen NASA, belki de bu sebepten Rusların gerisinde kalmıştır. Bizim bu dahi üç siyah hatuna sürekli bir zorluk çıkarılır, çalıştıkları departmanda çok ciddiye alınmazlar falan. Sonra sonra fark edilip, tarihi olaylarda gizli kahramanlar olurlar.


Yani bence çok güzel film değil. Tamam çok değerli iş yine, güzel hikaye ama anlatım dilini falan çok beğenmedim. Onun için Oscar'da çok şans veremiyorum bu filme. Ama kadro dikkat çekiyor: Taraji P. Henson, Octavia Spencer, Janelle Monae, Kevin Costner, Kirsten Dunst ve Mahershala Ali. Filme puanım 5/10..

050217
Oku..

Allied (2016)


İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası kontrolündeki Kazablanka'ya paraşütle iniyoruz. Kazablanka, Fas sınırları içinde bir Fransız sömürgesidir. 20. yy'ın çok başında işgal edilen şehir, modern mimari teknikleriyle şekillendirilmiş ve önemli bir liman kenti konumuna gelmiştir. Günümüzde, asıl sahibi olan Fas'a bağlıdır.

Tekrar 1942'ye dönersek, İngiliz istihbaratına çalışan Fransız ajan Marianne'in gizli görevde olduğunu ve şehrin sosyetesi Nazi yancılarına sızdığını görüyoruz. Kanadalı ajan Max Vatan ise Marianne'in Paris'ten gelen kocası rolünde dahil oluyor mevzuya. Paraşütle. Çift olarak yakın bir tarihteki davete katılıp Nazi komutana suikast düzenleyecekler.


İşinin ehli ajanlarımız duygusal bağlamda kendilerine hakim olamazlar ve rolleri gerçek olur, Londra'ya yerleşip evlenirler. Ama Londra'ya geçmeden, Kazablanka'da kum fırtınası ortasında muhteşem bir ilk sevişme yaşadıklarını belirtmek isterim. Araba fantezim yoktur ama bi Titanic (1997)'teki buharlanan araba camında sevişgen el izleri bir de bu yani.. Muhteşem sinematografik sahneler bunlar. İşte o kum fırtınası ortasında atılan tohumlar, bombardıman altındaki hastane bahçesinde kız çocuğu olarak vücut buluyor.

Kendini ev hanımlığına veren Marianne kızını özenle büyütürken, terfi alıp istihbaratta yönetici olan Max genelde işiyle meşgul oluyor. Her şey yolunda gidiyor. Derken.. Günlerden bir gün Max'i yanına çağıran üst rütbeli biri, Marianne'in Almanlara çalışan bir çifte ajan olabileceğini söylüyor. Test edilecek ve eğer öyleyse prosedür gereği ölümü Max'in ellerinden olacaktır.


Filmin ilk yarısı buraya kadarı kapsarken diğer yarısı Max'in, Marianne'e çaktırmadan masumiyetini ispatlama çabasını işliyor. Ajan filmi olarak başlayıp bambaşka bir dramatik boyuta geçen hikaye içler acısı bir hal alıyor. Karısı Max'i şimdiye kadar uyutmuş muydu yoksa istihbarat mı yanılıyordu?

Brad Pitt aşırı yakışıklı adam yalnız. Şimdi ben kendimi tutamayıp Marion Cotillard'ı övmeye başlayıp Brad'i unutmayayım diye baştan söyledim. Marion nasıl bir kadın öyle. Allah'ım! Bu kadın çıkıyor ya ekranda, mümkün değil kafayı çevirebilmek, hipnotize ediyor güzelliği. Hele bir de ajan ya, gizemli, ukala, seksi tavırlar. Hemen bakıyorum... Baktım, 41 yaşında.. Maşallah!

En İyi Kostüm Tasarımı dalında Oscar'a aday olan filmin yazanı Steven Knight, yöneteni Robert Zemeckis. Bak koca adam oldu Oscar'lı Zemeckis, hala yeni şeyler denemekten çekinmiyo, bravo. Çok farklı tarzlarda, çok başarılı filmler çıkıyor adamın masasından. Oscar'ı da Forrest Gump (1994)'la almıştı.

040217
Oku..

Şaşkın (2006)


Kaliteli olmayan ama samimiyetiyle beni yakalayan bir film. Güzel değil ama tatlı film. Yani "Hadi şu filmi izleyelim, ben çok seviyorum" diyemeyeceğiniz bir film, çünkü başkasının sevmesine ihtimal olmayan film. Çok gömdüm gibi oldu ama öyle hakikaten. Arkadaşlara izlettim, bildiğin beğenmediler. Ha beğenmedikleri yerlerde çok haklıydılar ama benim gözüme batmıyor mesela onlar.

Cengiz Keten'in öyküsünü Doğu Yücel'in senaryolaştırdığı ve Şahin Alparslan'ın yönettiği filmin kadrosunda, Onur Ünsal ve Evrim Akın başrolleriyle; Serdar Yeğin, Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Selin Demiratar, Esra Soybelli ve hatta küçük Serenay Sarıkaya var. Küçük derken ergen Serenay, yalnız Evrim Akın'dan uzun filmde ahahaha.. Film YouTube'ta var; eski film olunca kimse kastırmıyo galiba telif melif diye, baksana birden çok kullanıcıda var.


Mehmet radyoda Deniz diye bir kızın aşk hakkında söylediklerinden etkilenir ve eldeki tek bilgi olan Alanya'da bir otelde stajyer olmasından yola çıkıp onu bulmaya çalışır. Ev arkadaşı Çetin'le beraber geldikleri Alanya'daki o otelde Deniz diye bir stajyer yoktur, acaba Deniz kimdir? Zeynep ise çırpınan Mehmet'i bilir ama "Ne konuşcam yea" tribiyle hiç sesini çıkarmadan takılır. Bu romantik kovalamacanın ritmini bozacak hadiseler de olmayacak değildir.

Yan olayların bazen asıl hikayenin önüne geçer gibi olduğu ama tam da geçemediği anlar oluyor, gereksiz detay gibi duruyor bunlar. Ya da senaryo çiğliği de denebilir tabii. Ama işte dediğim gibi o samimiyeti yakalayınca çok göze batmıyor bunlar. Benzer samimiyeti Bora Tekay'ın Fasülye (1999) filminde de bulmuştum mesela. Öyle aklıma geldi şimdi.


Film, Evrim Akın'ın tek sinema filmi. Bu arada toplam 18 bin kişi izlemiş filmi ve hasılatı da 111 bin civarı, bütçesi neydi ki acaba?! Dün ŞAŞKIN MEHMET ŞİMDİ N'APIYOR?'u yazdım, sonra fark ettim ki çok kimsenin izlemediği bir film bu, önce bi film tanıtım yazsaydım keşke dedim. Çünkü Şimdi N'apıyor? yazılarında, bi filmdeki karakterin filmin çekildiği günden günümüze kadar başına gelenleri ve şimdi n'aptığını anlatıyorum. Kurgu tabii ki, atıyorum. Yani bu yazıyı okuyan onu da okusun bence. O yazıyı okuyup anlamayan da önce bunu okusun sonra onu yine okusun. Okuyun lan!..

020217
Oku..

ŞAŞKIN MEHMET ŞİMDİ N'APIYOR?


Öncelikle buna bi bakmak istenebilir: bkz. bu..

Çok kimse bilmez Mehmet'in Zeynep için zaman içinde neler yaptığını. Sadece radyoda sesini duyup, İstanbul'dan tatil cenneti Alanya'ya gidişi bilinir. Bir otelde stajyer olan Zeynep'i bulmak için kırk takla atan Mehmet sonunda muradına erer ve romantik bir aşk başlar. Hani ikisi de gerçek aşkın peşindeki kırık kalplilerdi de birbirlerini bulduklarında kaçınılmaz olarak aşırı mutlu bir ilişkileri olacaktı ya, işte o öyle olmadı.

Sahne sanatları okuyan Mehmet, Zeynep'in peşinden gittiği sene sınavlarına giremediği için okulu uzamış, okulu uzadığı için babasıyla arası bozulmuş, babasıyla arası bozulunca parasızlıktan köye dönmek zorunda kalmış, köye dönüp tarlada çalışınca da babasının gözüne girmiş, öyle olunca da geri gelip okula devam etmişti. Bunların hepsi bir ay içinde olmuştu. Aradan birkaç sene geçti, iş hayatı başladı. Zeynep'le de ilişkileri fena değildi. Yani en azından Mehmet öyle sanıyordu.

Mehmet'in ev arkadaşı Çetin çapkınlığıyla nam salmış bir tipti, ta o zamanki tatil macerasında Zeynep'in kankisi Elif'le sevgili olmuştu. Çetin'le Elif sık sık ayrılıp barışıyordu. Mehmet çalışıyordu. Zeynep, zaman zaman gerçek aşka dair ümitsizliklere kapılıyor ve her seferinde Mehmet onu ikna ediyordu. Mehmet çalışıyordu.

Mehmet'in şehir dışı turneye gittiği bir ara Zeynep'in aşka olan inancı yine zayıfladı ve Mehmet'in ev arkadaşı Çetin'i boş bulunduğu bir anda alaşağı etti. Zaten bu konularda kaypak bir kişiliği olan Çetin kendine hakim olamayıp Zeynep'le beraber oldu. Çetin'den her şey beklenirdi de Zeynep hayal kırıklığı yaratmıştı. Olayı öğrenen Elif kıyameti kopardı ve ortada ne aşk, ne arkadaşlık, ne kankilik, hiçbir şey kalmadı. Mehmet çok yoğun çalışıyordu o ara, durumu öğrenince büyük bir düşüş yaşadı.

Ortadan kaybolan Mehmet'in üç beş sene boyunca kimselerle görüşmediği, telefonlara çıkmadığı, işi gücü bıraktığı haberi gazetelerin magazin sayfalarında küçük kutucuklarda yer buldu. Bu zaman içinde sadece Alanya'daki otel müdürü A. Rıza Bey'le görüştüğünü hissediyordum. O da büyük aşıktı. Aşıklar anlar birbirinin halinden. Sonra kendine gelmeye başlayan Mehmet. A. Rıza Bey çevresini kullanıp Mehmet'in tekrar piyasaya dönebilmesine yardımcı olmuş. Ama artık müzikal falan kalmadı diye dizi yönetmenliği yapmaya başlamış.

Üç sezondur oynayan bir gençlik dizisinin yönetmeni şu an. Başrolde de Itır diye gençten güzel bi kız var. Onunla sevgiliymiş. Reklam aşkı falan diyolar da üç senedir reklam mı kalır, olan olmuş orada. Bir röportajlarını gördüm geçen gün, hem diziden hem kendilerinden konuşuyolardı. Itır gıy gıy keman çalıyomuş çocukluktan beri ama hiç ilerletememiş, gülerek anlatıyodu. Ne kadar mütevazı kız dedim... Bi anda şimşekler çaktı bende.
Hatırlıyo musunuz, Mehmet'in Zeynep'le tanıştığı o otelde keman çalan küçük bi kız vardı, hani ressam bebe buna aşıktı, onun da adı Itır'dı di mi? Acaba mı dedim ama emin de olamadım. Öyle olsa bilirlerdi herhalde. Gerçi kız çok küçüktü, Mehmet desen o dönemleri komple sildi attı. Bak aşırı magazin mevzu çıkar ha buradan, bence üzerine gidilsin.

Bu arada Çetin de reklamcı olmuş, görüşüyolar arada Mehmet'le. Eskisi gibi değiller tabii de Vegas'ta olan Vegas'ta kalmış. Biz çıkalım kerevetine.

Şubat 2017

not: Mağara'da yazılısinema köşesinde başlayan Şimdi N'apıyor? yazıları, derginin kısa yayın hayatı sebebiyle tam gelişemeden bitti. Hayır, bitmedi dedim, her ay burada yazmaya karar verdim. Önceki yazıları da buraya ekledim. Şimdi N'apıyor? etiketine tıklarsanız, hepsi orada..
Oku..